Fotoğraf: Derin Yoksulluk Ağı/İstanbul-Çekmeköy
Başlarken…"En büyük hayalim de musluğu çevireyim bir suyum aksın, makinem olsun, çamaşırlarım dönsün, kendi kendine temizlensin. Elektrik de yok burada, çocuklar da istiyor rahat etsin ama elimizden gelen bu. “Ben de isterim düzgün gideyim, her şey evimde olsun, ama yapacak bir şey yok. Tek oda, mutfakla tuvalet aynı yerde, zaten biliyorsunuz musluk akmıyor. Burama kadar geldi ama ne yapacaksın, elektriği mi ödeyeceksin, suyu mu ödeyeceksin, kirayı mı, mecbur, ne yapacaksın, nereye gideceksin. Elde yok avuçta yok, dört tane çocuk var.” Gülbahar, Şişli Derin Yoksulluk Ağı’nın "Pandemi ve Yoksulluk” araştırmasından yansıyan cümleler, Türkiye’de pandemi ile birlikte yeniden görünür olan kadın yoksulluğunun bir kısmı. Bir kısmı çünkü bu süreçte kadınlar sadece ekonomik olarak yoksullaşmadı ev içinde artan bakım hizmetleri nedeniyle de emeğinin karşılığını alamadı. İş yükü artan kadının geliri yükselmedi, aksine azaldı. Araştırmalar COVID-19 pandemisi sürecinde kadınların erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğradığını, daha fazla yoksullaştığını gösteriyor. UNDP’nin Türkiye’de yaptığı araştırmaya göre pandemi sürecinde kadınların yaklaşık yüzde 50’si işten çıkarılarak veya ücretsiz izne çıkarılarak iş kaybına uğradı; bu oran erkekler için ise yüzde 42. Birleşmiş Milletler’in (BM) raporlarına göre de sonuçlar benzer. Covid-19 salgını kadınlar için yoksulluk oranını önemli ölçüde artırdı ve hali hazırda yoksulluk içinde yaşayan kadın ile erkek arasındaki uçurumu daha da genişletti. Salgından önce kadınlar için yoksulluk oranının 2019 ile 2021 arasında yüzde 2,7 azalması bekleniyordu ancak tahminler şu anda salgın ve etkileri nedeniyle yüzde 9,1’lik bir artışa işaret ediyor. Sonuç olarak, pandeminin etkisiyle var olan toplumsal cinsiyet eşitsizlikler derinleşti ve görünmez olan kadın yoksulluğunu daha da görünür yaptı. Türkiye’de de kadın yoksulluğu konusunda onlarca çalışma yapıldı. Bu çalışmalardan İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IstanPol) hazırladığı “Covıd-19 Salgınının Kadınların Çalışma Ve Hane Yaşamı Üzerine Etkileri” başlıklı rapor ve Derin Yoksulluk Ağı’nın hazırladığı raporlar kadın yoksulluğunun boyutlarını sadece açığa çıkarmakla kalmıyor aynı zamanda çözüm önerilerini de sıralıyor. Haber dizimizde hem IstanPol için rapor hazırlayan Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar, Prof. Dr. Öner Günçavdı, Prof. Dr. Haluk Levent’in görüşlerini hem de Derin Yoksulluk Ağı araştırmacılarından Sosyolog Nilüfer Çomak’ın ve Regl Yoksulluğu'na dair de Konuşmamız Gerek Derneği'nden İlayda Eskitaşçıoğlu'nun izlenimlerini bulacaksınız. |
Yoksulluk nedir? Ne değildir?
İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Aylin Bayar, pandemi ile birlikte kadınların ev içi emek yüklerinin de arttığına dikkat çekerek bir bakım krizi yaşandığına işaret ediyor.
Kayıtsız olarak çalışmanın kadınlarda çok fazla yaygın olduğunu söyleyen Bayar’a göre, kadın yoksulluğu sorunun çözülmesi için uzun soluklu politikalara ihtiyaç var.
Ayşe Aylin Bayar, anlatıyor.
Önce yoksulluğu tanımlar mısınız?
Aslında yoksullukların tanımlanması ya da yoksul olarak nitelendireceğimiz bireylerin hangi kriterlere göre tespit edileceği oldukça zorlu bir konu olarak hep gündemde oldu.
Bunun nedenlerinden biri de yöntemsel zorluklar. Genellikle de iki farklı yöntemle yoksullar belirleniyor. Birincisi gelir yoksulluğu diğeri ise maddi yoksunluk yaklaşımı. En genel bilinen ise gelir yoksulluğu olarak tanımlanan yaklaşım.
Gelir yoksulluğunda genel olarak belirli bir gelirin altında gelir elde eden hanelerdeki fertlerin yoksul kabul ediliyor.
Bu nedenle de yoksulluk sınırı olarak ifade edilen bir gelir düzeyi tespit ediliyor. Bu sınır tespit edildikten sonra mutlak yoksulluk ya da göreli yoksulluk olarak belirlenen iki farklı ölçütle yoksullar tespit ediliyor.
Peki, “kadın yoksulluğu” ne demek? Somut bir örnek verir misiniz? Neden kadın ve erkeğin yoksulluğunu ayırıyoruz?
Biz akademisyenler kadın ve erkek yoksulluğundan önce, yoksulluk ile ilgileniyoruz. Yoksulluğun nedenlerini araştırarak, derin yoksulluğun giderilmesine yönelik politikaların oluşturulmasının kadın ve erkek ayırımı olmaksızın toplumdan yoksulluk sorununu ortadan kaldırılacağını düşünüyoruz.
Fakat toplumda gençler, yaşlılar, engelliler gibi dezavantajlı gruplar arasında kadınlar da yer aldığı için, kadın yoksulluğu da önemle yaklaşılması gereken bir konu haline geldi.
Tek ebeveyn (single mother) yoksulluğu
Sonuçta yoksulluk tek başına kadınları ilgilendiren bir konu değil. Fakat yoksulluk kadınlar ve erkekleri farklı biçimlerde etkilediği ve bu süreci farklı biçimlerde yaşadıkları için bu şekilde bir ayırım yapma ihtiyacı duyuluyor.
Özellikle geçmiş yıllardaki tecrübeler yoksulluğun kadınlaşması olarak ifade edilen bir durumun oluşmasına neden oldu.
Aslında aynı hanedeki kadın ve erkekler yoksulluktan farklı etkilenmemektedirler fakat yalnız yaşayan kadınların ya da tek ebeveyn (Single mother) olarak adlandırdığımız kadın ve çocuktan oluşan hanelerde yoksulluğun daha derin olduğu anlaşıldı.
Ayrıca başka bir açıdan bakarsak, yoksul hanelerdeki kadınların bağımlı kadın olarak hayatlarını sürdürmeleri de bu hanelerin derin yoksulluk sorunu ile karşı karşıya neden oluyor.
Rakamlar
Türkiye’deki yoksulluk rakamlarına baktığımızda ise yaklaşık 10 milyon 500 bin kişi yoksul ve yarısını kadınlar oluşturuyor. Bu 5 milyon kadının da 3,5 milyonu çalışabilecek durumda, bunların sadece yüzde 15’i çalışıyor ve yüzde 85’i çalışmıyor ve yüzde 64’ü ev işleri ve bakım hizmetindeler.
Çalışanların da yarısı ücretsiz aile işçisi. Bu rakamlar, dış şoklara karşı nasıl savunmasız olduklarını açıkça ortaya koyuyor.
Gelir dağılımına gelecek olursak kadınlar ne kadar pay alabiliyor? Kamu veya evdeki kadınlar açısından bakıldığında nasıl bir gelir tablosu ile karşılaşıyoruz.
Kadın ve erkek gelirleri için eşitlikten uzak bir durum oluğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de kadınların medyan gelirlerinin erkeklerin medyan gelirlerine oranla yüzde 30 daha az olduğu görülüyor.
Gelir gruplarına göre bakıldığında ise, kadınların medyan gelirlerinin ücret gelirlerinde yüzde 15, müteşebbis gelirlerinde ise erkeklere göre yüzde 60 daha düşük olduğu tespit edildi.
Öte yandan, kadınlar Türkiye'de çoğunlukla ücretsiz işçi olarak tarım sektöründe, eğitim ve insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetlerinde çalışıyor. İşteki bu durumları da, cinsiyet bağlamında bir gelir eşitsizliğinin oluşmasına neden oluyor.
Bununla birlikte, bağımlı kadın olarak nitelendirdiğimiz ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı hizmetini sürdüren kadınların oranı oldukça yüksek, 15 yaş üstü 60 milyon kişilik nüfusun içerisinde yer alan kadınların yüzde 73’ü işgücü piyasasının dışında yer alıyor. Yani yaklaşık 16 milyon 500 bin kadın çalışmıyor. Bunların 12 milyonu evli.
Bağımlı kadınlar, Türkiye'de çalışan kadınlara göre daha az eğitimli, çoğunlukla ilkokul mezunu ya da hiç okula gitmemiş ve evliler. Yaklaşık dörtte biri dört kişilik hanelerde yaşıyor. Bu açıdan da yoksulluktan ve dağıtımsal sorunlarında kaynaklanan eşitsizlikten en fazla mağdur olan evdeki kadınlar olduğunu söyleyebiliriz.
Peki pandemi.. Kadın yoksulluğunu nasıl etkiledi?
Toplumdaki belirli kesimlerdeki etkisine benzer olarak kadınlar da olumsuz etkilendiler.
Aslında ilk olarak sağlık krizi gibi görünse de, aslında beraberinde bir ekonomik kriz ve bununla birlikte de bakım ve istihdam krizine yol açtı. Her salgında olduğu gibi de, mevcut sosyoekonomik eşitsizliklere bağlı olarak da toplumdaki farklı kesimler farklı biçimlerde etkilendi.
Kadınlar da en kırılgan kesimler arasında yer alıyor. Eve kapanma önlemleri, alınan bir takım karantina kararları, iş yavaşlatma ve/veya durdurma, özellikle belirli sektörlerdeki istihdam olanaklarının kısıtlanması ve hanelerdeki bakım yükünün artması, istihdamdaki kadınlar açısından salgın öncesinde zaten kırılgan olan iş-yaşam dengelerinde daha da büyük güçlüklere yol açtı.
Özellikle de yoksullar ve kayıt dışı olarak çalışma hayatında olan kadınların işgücü piyasasının tamamen dışına itilmiş olmaları, kalıcı bir takım önemler alınamazsa uzun dönem boyunca etkisi sürecek önemli problemlere yol açacağı aşikar.
Bir diğer ifadeyle, kadınların işgücü piyasasına katılımının ücretsiz ev işlerinden etkilendiğini hepimiz biliyoruz. Ve Türkiye'de toplumda kadına atfedilen rol nedeniyle hane halkı içindeki yükü çok yüksektir.
Bir sağlık krizinin ötesinde pandemi, bakım hizmetlerine yönelik artan talebin tetiklediği genel bir bakım krizini de beraberinde getirdiği için ortaya çıkan talep sadece resmi sağlık hizmetleri ile ilgili değil, aynı zamanda çocuk bakımı, yaşlı bakımı, hasta bakımı ve sağlıklı yetişkinler de dâhil olmak üzere hane halkının genel bakımı için evde üretilen hizmetler ile ilgili.
Aslında, mevcut pandemi önlemlerine göre, bu durum, istihdamda olup olmadıklarına bakılmaksızın, bakım sorumlulukları olan tüm kadın ve erkekleri etkiledi. Ancak bakım işlerinin cinsiyet dağılımındaki mevcut eşitsizlikler göz önüne alındığında, özellikle kadınlar için zaman kısıtlamalarını ve baskılarını yeni bir düzeye taşıyan endişe verici bir durum oluşturuyor.
Özellikle bu sorun yoksul hanelerdeki kadınları ve kadın yoksulları da fazla etkilemekte.
Yoksulluk krizi
Ayrıca bağımlı kadınlar açısından salgının olumsuz etkilerine maruz kalma risklerini gözlemlemek için, erkek istihdamına baktığımızda, bağımlı kadınların ekonomik durgunluğun sonuçlarına dolaylı olarak işsiz kalan ya da düşen işçi kazançları çeken kocaları, babaları, oğulları, erkek kardeşleri aracılığıyla büyük bir yoksulluk ve yoksunluk sorunu ile karşı karşıya kaldıkları açıktır.
Diğer ekonomik krizlerde, kocalar veya babalar işlerini kaybettiklerinde, kadınlar işgücü piyasasında geçici bir iş veya kayıt dışı iş bulabilmekteydi, buna ek işçi etkisi deniliyor, ancak daralma şiddetli olduğundan ve karantina nedeniyle iş olanağına da kavuşamadılar. Bu durum da pandeminin etkisini şiddetlendirdi.
Kadın yoksulluğunun nedenlerinden biri toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir diyebilir miyiz?
Kadın yoksulluğu daha öncede dediğim gibi çok boyutlu bir durum, tek bir nedeni yok, fakat toplumsal cinsiyet eşitsizliği de bu durumun derinleşmesine neden olan unsurlardan biri.
Kadınların yoksulluğunun belirleyici arasında işgücü piyasasındaki çalışma durumları ve eğitim ve diğer sosyal hizmetlere erişim konusundaki eşitlikten uzak yaklaşımlardır.
Mesela Türkiye’de pandemi öncesi kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 32’ler civarında ve istihdam oranları ise yüzde 25’ler düzeylerinde. İşgücüne katılım sağlayan kadınların ise dörtte birinin tarımsal sektörde istihdam edildikleri görülmekte.
Ayrıca, kadınların işteki durumlarına bakıldığında ise istihdamdaki kadınların yüzde 30’unun ücretsiz aile işçisi olarak çalıştıkları görülüyor. Kayıtsız olarak çalışmada kadınlarda çok fazla yaygın. Ayrıca aynı vasfa sahip erkeklere oranla da kadınların düşük ücretli olarak çalıştırıldıklarını gözlemliyoruz. Kadınlara neden işgücüne katılım göstermiyorsunuz, nedeni nedir diye sorulduğunda ise yarısı ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı nedeniyle katılmadıklarını ifade ettiğini görüyoruz.
Yani kadın için, ev işi ve evde çocuk ve / veya yaşlı bakımı sorumlulukları açısından işgücüne katılmalarını engelleyen en önemli neden. Bu durumda daha önce söylediğim gibi bağımlı kadın olarak adlandırdığımız bir duruma bizi götürüyor. Kadınlar, hanedeki bir başkasının kocası, babası, erkek kardeşi gibi erkeklerin gelirlerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar ve bu durum da yoksulluktan kurtulamamalarına neden teşkil ediyor.
Elbette eğitim de bir diğer önemli unsur. Eğitim eşitsizliğine maruz kaldıkları ve eğitim olanaklarından yeterli ölçüde yaralanamamaları nedeniyle işgücü piyasasında geri planda kalıyorlar ve bu durumda kadın yoksulluğunun artmasına neden oluyor.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Türkiye’de kadınların uzun soluklu çok düşük ve durağan işgücü katılım oranına sahip olduğunu ve işgücüne katılımda cinsiyet eşitsizlikleri olduğunu görüyoruz.
Bunun nedenleri olarak da uygun fiyatlı ve kaliteli çocuk bakımı ve yaşlı hizmetlerine erişim eksikliği, eğitim eşitsizliği ve kadınlar için emek piyasasında düşük ücretlerin söz konusu olmasıdır. Bütün bunlar da kadınların işgücü piyasasına bağlılığını zayıflatıyor. Bu da kadın yoksulluğunu daha da arttırıyor. Ancak proaktif politikalarla bu durumun aşılabileceğini düşünüyorum.
Politika uygulayıcılarının uzun dönemli politikalarıyla aşılabilecek bir durum. Elbette doğrudan yoksulluk giderici politikaların oluşturulması kadınlarında bu iyileşmeden faydalanmasına yol açacaktır. Bir diğer açıdan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de giderilmesi yoksulluktan kurtarıcı bir durum olacaktır.
Kadın istihdamı konusunda makroekonomik, özellikle maliye politikalarının işgücü piyasası önlemlerini tamamladığı daha kapsamlı bir politika çerçevesine ihtiyaç olduğunu ortadadır. Cinsiyet bağlamında eşit teşviklerle iş-yaşam dengesine odaklanılan politikalara gereksinim vardır. Bir diğer son zamanlarda tartışılan konu da temel gelir yaklaşımı ile doğrudan gelir desteğinin verilmesidir.
Vatandaşlıktan doğan hakla bu tarz bir gelir transferinin gerçekleştirilmesi de yoksulluğun kalıcı olarak giderilmesi ve kuşaklara aktarımının önlenmesi açısından da katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum.
Ayşe Aylin Bayar hakkındaİTÜ İşletme Fakültesi, İşletme Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden doktora sahibi. Birçok farklı uluslararası ve ulusal projelerde görev aldı. Bununla birlikte kendisi çok sayıda bilimsel makalenin ve kitap içi bölümlerin yazarı. |
(EMK)
YARIN: İSTANBUL POLİTİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ'NÜN (ISTANPOL) HAZIRLADIĞI "COVID-19 SALGINININ KADINLARIN ÇALIŞMA VE HANE YAŞAMI ÜZERİNE ETKİLERİ" BAŞLIKLI RAPORUN DETAYLARINI PROF. DR. ÖNER GÜNÇAVDI ANLATIYOR.