Arnavut mafyasını da işin içine sokarak şike skandalına karıştığını itiraf eden ünlü ve "milli" futbolcu Gökdeniz Karadeniz'in icraatları Futbol- medya- mafya üçgeninde işlerin nasıl yürüdüğüne dair merakımızı biraz daha artırdı. Futbolun nasıl ve hangi yollarla diğer yapılarla iç içe geçtiğini anlamak için önce işin medya kısmına bakmakta fayda var.
Geçenlerde "Haftalık" dergisine verdiği bir mülakatta Çetin Altan da bu konuya değiniyordu. "Televizyon uyduya dayalı, karşısında para ödenmiyormuş gibi görünen bir şey. O yüzden futbolcu transferleri yüksek para ediyor. Çünkü bir sürü insan izliyor evinden" diyordu Altan, "uydular olmasa transferler bu kadar büyümez. Futbol evrenselleşti. Her takımda Afrikalı, Brezilyalı büyük para kazandığında ister istemez büyük para ödeme dönemine geçiyorsun. O ödenenler de kazanılanın yüzde biri, binde biri..."
TV kültürü ile başlayan yozlaşma
Eskiden, forma aşkı için top oynanan günlerde, futbolcuların öyle aman aman paralar kazanmaması da aslında tam bu yüzdendi. Stadyuma gidenlerin izlediği futbol, yıldızını yine çamurlar içindeki sahadan buluyordu. Maça gidenler yıldızlaşan futbolcuyu mahalledekilere anlatıyor, gazeteler onlardan bahsediyor, bir futbolcu ancak böyle üne kavuşuyordu.
Ancak sporcu o dönem televizyonun kendisine sağlayacağı "katma değer"den yoksun olduğu için kazandığı para ne kadarsa, onunla idare ediyordu. Ben eski futbolcular arasında çok itibarlı olanını hatırlıyorum ama çok zenginini anımsamak için cidden kafa yormak gerekiyor...
Zira bana sorarsanız ne olduysa "televizyon kültürü"nün futbola sirayet etmesinden sonra oldu. Çünkü medya sadece futbolda değil, müzikte, gösteri dünyasında, sporun diğer dallarında, satabileceği her oluşumu ve/veya fikri popülerleştirebilme ve eskisine oranla hem daha çok, hem de pahalıya satabilme potansiyeline sahiptir. Filenin sultanı, potanın perisi, 12 dev adam tribünvari değil medyatik, satışı artırmaya dönük sloganlardır.
Medyanın kendini yeniden üreten sermayesi
Maçların naklen yayınıyla birlikte futbolcu profesyonel olarak spor yapmak ile mükellef herhangi biri olmaktan çıktı, basın toplantıları, reklamlar, gazetelerin manşetleri derken "şovmen"e dönüştü. Medya; Pele'nin, Maradona'nın, Lefter'in, Baba Hakkı'nın hakkıyla yücelttiği bu spor dalını eline geçirdi. Kısacası futbol bizzat medyanın kendisini yeniden üreteceği sermayeye dönüştü.
Yeşil saha futbolseverin en sevdiği tema olarak ekranda her belirdiğinde, çimlerin tamamlayıcı parçası futbolcu da ekranda arz-ı endam ediyor, konuşuyor, konuşuluyordu. Beckham, bu tezi savunmak için en önde gelen örnek. Futbol dışı geliri, futboldan kazandığının kaç misli, hesaplaması zor.
Bahis: Sektörün kan emicisi
Tüm bu dönüşümün sonucu olarak, sahalarda ve masa başında bu spora dair olup bitenler hepimizin ilgisini çekiyor. Nitekim Türkiye son bir yıldır şike olaylarını tartışıyor. Geçen mevsim Akçaabat Sebatspor - Kayserispor arasında oynanan karşılaşmada şike yapıldığı, ev sahibi takımın kalecisinin cesurca beyanı ile ortaya çıktığında tüm mercekler Karadeniz'e odaklanmıştı. Mecliste komisyonlar kuruldu, Haluk Ulusoy sonrası başına hukukçu bir başkan getiren Futbol Federasyonu ilgisini burada yoğunlaştırdı.
Son olarak daha önce "bahis oynamadım" diye yemin billah eden Trabzonsporlu Gökdeniz Karadeniz'in Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nda (PFDK) verdiği yanıtlar, ortaya bambaşka gerçeklerin çıkmasını sağladı. Medyanın da bir parçası olduğu bahis sistemi, memleketin futbol hayatına "Arnavut mafyasını", Trabzonspor ve Milli Takımın yıldız futbolcusu vasıtasıyla soktu.
Susurluk skandalı üçüncü lige yükselmişti
Aslında memleket futboluna imzasını atan Türkiyeli mafyaya aşina bir nesiliz. Susurluk skandalının önemli ismi, "kumarhaneler kralı" Ömer Lütfü Topal'ın ortağı Özsahrayıcedidspor kulübü başkanı Ali Fevzi Bir'in marifetlerini zaten hatırlıyoruz. Hani bir "üçüncü lige yükselme maçını" Susurluk'tan arkadaşları Sami Hoştan, malum özel timciler Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın ile birlikte izlemişlerdi. Bu maçta rakip takım Pursaklar Belediyespor, her nedense dizleri titreyerek maçtan çekilmek zorunda kalmıştı da, Bir'in takımı karşılaşmayı hükmen kazanmıştı.
Ancak açıkçası geçen mevsimki adıyla "Türkiye 1'inci Süper Ligi"nde Arnavutluk sermayesi ile düzenbazlık yapılabileceği kimsenin aklına gelmemişti. Ta ki Gökdeniz Karadeniz Futbol Federasyonu'na gerçekleri anlatana kadar.
Mafya parası nasıl ve hangi teknikle kullanıldı? Bundan böyle Trabzonsporlu futbolcunun kariyerine ne olacak? Futboldan kazandığı parayı yeterli görmeyecek kadar hırsına mağlup olmuş, paçasını mafyatik egemenlere kaptırmış bir futbolcunun sporcu diye anılmaya hakkı var mı? Daha önce ülke gündemine gelen ve burada da defalarca yazdığımız diğer yolsuzluklarla nasıl başa çıkılacak, müsebbiplerine ne olacak? Bütün bunları da önümüzdeki hafta tartışacağız. (BD/EK)