19 yaşındaki Ece Uslu da, 15 Mart 2005'te Bursa Uludağ Tıp Fakültesi'nde yapılan tetkiklerin ardından lösemi olduğunu öğrendi. Ece'nin tedavi için acilen ya yurtdışına gitmesi ya da Türkiye'de bu konudaki tam teşekküllü bir hastaneye yatması gerekiyordu. Tedaviye erişiminde ise Ece, karşısında bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kurumu Bağ-Kur'u buldu.
Bağ-Kur'un tıp fakülteleriyle hiçbir şekilde anlaşması yok; yaptığı ödemelerde devlet hastaneleriyle tıp fakülteleri arasındaki fiyat farkını ödemiyor; lösemi tedavisinde kullanılan ithal ilaç ve malzemeleri karşılamıyor; yurtdışında tedavi olanağı vermiyor.
Ece'nin ailesi uzun süre tedaviyi kendi olanaklarıyla karşılıyor. Uzun uğraşlar sonunda Yeditepe Üniversitesi'nde Ece için boş yatak bulunuyor. Yeditepe tedavi için 160 bin YTL fatura çıkarıyor. Çıkarılan fiyat karşısında aile gerekli izinleri alarak bir kampanya başlatıyor. Kampanyada şu anda yeterli para toplanmış durumda. Haziran ayı içerisinde Ece'nin sağlık koşulları hazır olduğu zaman, ablası Hatice'den ilik nakli yapılacak. Ece'nin sağlık durumu ve kampanya hakkında daha fazla bilgiye www.eceuslu.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Metin Uslu: Bağ-Kur'lulara çifte standart uygulanıyor
bianet'in görüştüğü Ece'nin amcası Metin Uslu, "Bağ-Kur'lulara çifte standart uygulanıyor. Sağlığın anayasal bir hak olmasına karşın, Ece'nin bu hakkı ihlal edildi. Sağlık hakkı için pazarlık yapmak zorunda kalmak korkunç ve üzücü bir durum, bizi yıkan da bu oldu" diyor.
Yeditepe Üniversitesi'nin kendilerinden tedavi için 160 bin YTL istemesinin ardından Bursa'nın Orhangazi İlçesi Kaymakamlığı'ndan gerekli izinleri alarak kampanya başlatmak zorunda kaldıklarını anlatan Uslu, "Sosyal devlet insanların sağlık hakkını güvence altına almalı. Ece gibi binlerce çocuk var. Kimse kampanya yapmak zorunda bırakılmamalı" diye konuştu.
Hastalığın ortaya çıkmasının ardından ailelerin nasıl davranacaklarını bilemediklerini ve çok sıkıntı yaşadıklarını söyleyen Uslu, aileleri bilgilendirmek amacıyla destek merkezleri oluşturulması gerektiğini ifade etti.
Öztürk: Herkes sağlık hizmetlerini hiçbir kısıtlama olmadan alabilmeli
İstanbul Tabip Odası basın sözcüsü Osman Öztürk, sosyal güvenlik kurumlarının arasında en talihsiz durumda olanın Bağ-Kur olduğunu belirtiyor.
"Bağ-Kur sosyal kurumları arasında mali dengesi en kötü olan kurum. Bağ-Kur prim ödeme oranları çok düşük. Devlet işletmeci mantığıyla mali sıkıntıları hizmetleri kısıtlayarak dengelemeye çalışıyor. Bağ-Kur'da çok fazla sınırlama var."
Sağlığa ulaşmayı engelleyen bu uygulamaların kabul edilemeyeceğini ifade eden Öztürk, her insanın kendi sağılıyla ilgili sağlık hizmetini hiçbir kısıtlama olmadan alması gerektiğini vurguladı.
Öztürk, bugün (31 Mayıs) mecliste görüşülen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısının da "bir norm ve standart belirleyip kurumları birleştirme adı altında Emekli Sandığı ve SSK'nin de Bağ-Kur düzeyine indirilme çalışması" olduğunu savundu.
Lösemi tedavisi yetersiz
Lösemi tedavisinin Sağlık Bakanlığı'nın hastanelerinde ve daha yaygın olarak üniversite hastanelerinde yapıldığını belirten Öztürk, "Türkiye'de lösemi tedavisinin olanakları var ama yaygın değil. Ayrıca altyapı, yatak sayısı ve uzman sayısı açısından yeterli olduğunu söylemek de çok zor" dedi.
İnsan sağlığını temel alan politikalara ihtiyaç olduğunu ifade eden Öztürk, şöyle devam etti:
"Lösemi çocuğun sağlığını kim parasal kriterle ölçebilir. Tıbbın gerektirdiği her şeyi devlet olanak olarak o tedavide sunmak zorunda. Sosyal güvenlik kurumlarının bir düzen içerisinde çalışması ve kaynakların etkili, verimli kullanılması gerekiyor."
Devlet insanları kampanyalara mahkum etmemeli
İnsanların sağlık sorunlarını kampanyalarla çözmeye çalışmasının da bir gelişmemişlik göstergesi olduğunu ifade eden Öztürk, "Tedavi kamusal olarak devletin olanaklarıyla sosyal güvenlik kurumları üzerinden olur. Devlet bütçesinde karşılanır.Bu durumda olan tüm hastaların devletin karşılaması ve insanları kampanyalara mahkum etmemesi gerekiyor" diyor.
Hasta ve hasta yakınları hakları konusunun da çok önemli olduğunu belirten Öztürk, insanların sosyal güvenlik kurumlarına ve devlete karşı kendi hakkını savunması gerektiğini söyledi.
Lösemi çocuklarda en sık 2-5 yaşları arasında görülüyor
Lösemili Çocuklar Vakfı'nın (LÖSEV) verilerine göre, tedavisi üç yıl süren hastalık, çocuklarda en sık 2-5 yaşlarında görülüyor.
Hastalık ateş, halsizlik, kilo kaybı, nedensiz burun kanamaları, deride morartılar, kansızlık, lenf bezlerinde büyüme, bacaklarda ağrı, karaciğer ve dalak genişlemesi gibi belirtiler gösteriyor.
Tedavi edilebilen bir hastalık olan lösemiye yakalanan çocuklar iyi beslenerek, temiz, mikropsuz ortamda yaşatılarak ve hayata sımsıkı bağlanarak yüzde 91'e varan oranlarda iyileşme gösteriyor.
Bu yıl beşincisi düzenlenen "Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası" 64 ülkede, 72 kuruluş tarafından tanınıyor. (KÖ/TK)