"Birçok kurum ve üniversiteler beni yalnız bırakmadı. Direnişimin bu kadar uzun sürmesi bu duyarlılık sayesinde.”
Desa’nın Sefaköy’deki fabrikasında 3 Temmuz 2008’de tek başına başlattığı direnişi 175 gün sürdüren Desa işçisi Emine Arslan, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) öğrencilere deneyimlerini aktardı.
ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu’nun düzenlediği Arslan ve Deri-İş sendikası uzmanı Nuran Gülenç’in konuşmacı olarak katıldığı “Desa Deri Direnişi” başlıklı panele yaklaşık 100 kişi katıldı.
Arslan, 24 Aralık 2008’de işe iade davasını kazanmış olmasına rağmen kendisinin talepleri işverence halen karşılanmıyor.
Direnişi boyunca sürekli baskılarla karşılaştığını dile getiren Arslan, son olarak Samanyolu TV’deki bir haberde Ergenekon ile ilişkili olmakla itham edildi.
Bunun üzerine Arslan, Desa işverenini canlı yayında yüzleşmeye çağırdı.
"O parayı almak işçi sınıfına ihanet etmek olacaktı"
Desa’daki çalışma koşullarından bahseden Arslan, sendikaya üye olması nedeniyle işten çıkarıldığını anlattı:
“24 saat mesai yapıyorduk, 10 saat yazılıyordu. Hasta olunca işten çıkarılma korkusuyla eve gidemiyorduk. Sağlık güvencemiz yoktu, denetleme olduğunda işveren sigortalı olmayanları çatıya saklıyordu.”
“Örgütlenmeye karar verdik ama arkadaşlar içerde ağlayıp sızlıyorlardı hala. Gelin, haklarımız var dedim. Evimde toplandık, sendikaya üye olanlar oldu. İspiyon edildiğim gün, hatalı iş yaptığım gerekçesiyle işten çıkarıldım. Ağza alınmayacak küfürler işittim işverenden.”
Arslan, direnişinin uzaması ve medyaya yansıması sonucu, işverenin sendikayı aradan çıkararak kendisiyle anlaşmaya çalıştığını fakat bunu reddettiğini söyledi:
“'Sana 30 milyar vereceğiz, akşam da göndereceğimiz kamyona eşyalarını yükleyip buradan taşınırsın' dediler. Benim işten çıkış nedenim patron değil, sendikanın bana yaptığı baskı diye dilekçe verecekmişim. Kabul etmedim, çünkü o parayı almanın işçi sınıfına ihanet etmek olacağını biliyordum.”
Büyük baskılarla karşılaştığı direnişinde çocuğunun dahi kaçırılmak istenmesine rağmen yılmadığını belirten Arslan, örgütlü olmanın önemine değindi:
“Direnişe başladığımda emekliliğime bir yıldan az kalmıştı. Ama mücadele etmeyi seçtim. Hangi kurumda olursak olalım haklarımıza sahip çıkmak için örgütlenmeliyiz. Zararlarını görmüyor değilim, ama direnişimden gurur duyuyorum."
Arslan’ın konuşmasının ardından sözü alan Gülenç ise, işverenin sendikalarından çok rahatsız olduğunu ve kendilerini devre dışı bırakmak için elinden geleni yaptığını kaydetti:
“16 Kasım’da Desa direnişiyle ilgili uluslar arası bir kampanya başlattık. Emine Abla ile birlikte Avrupa’ya gittik ve Desa’nın üretim yaptığı markaların mağazalarının önünde katılımın yüksek olduğu eylemler yaptık. Bu haberlerin ulusal basının yanı sıra yurtdışında da yankı bulmasından sonra dokuz gün boyunca web sitemiz çökertildi ve sendikamızın ana bilgisayarı çalındı. Ardından da sendika faaliyetinin Ergenekon bağlantısı olduğu ve işçileri sokağa dökerek hükümeti zayıflatma amacı taşıdığı şeklindeki haberle karşılaştık.”
Gülenç, Emine Arslan’ın kadın oluşunun mücadeleye ayrı bir anlam kazandırdığını da vurguladı:
“Direnişler, kadın işçilerin özgürleştikleri bir alan. Bu direniş pratiği yalnızca fabrikayla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda diğer yaşam alanlarına da yansıyan bir kazanım oluyor kadınlar için.” (OA/EZÖ)