Çizim: Ercan Altuntaş
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Kobanî davasının 19. duruşma periyodunun 5. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
“Duruşma periyodları işkenceye dönüştü”
Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşmada ilk olarak söz alan Avukat Kenan Maçoğlu, savunma evraklarının verilmesi konusunda fiili olarak bir engellenme olduğunu belirterek, “Duruşma periyodları da bir işkenceye dönüşmüş durumda. Zeynep Karaman’ın savunması hazır ama savunma evraklarını teslim edemiyoruz. Bu tutumunuzdan vazgeçmenizi istiyoruz ve bir ara karar kurmanızı istiyoruz” dedi.
Sonrasında bu celse dosyaya eklenen belgelere ve tutukluluk durumlarına ilişkin iddia makamına söz verildi. Mütalaasını sözlü olarak sunan iddia makamı, daha önce tutukluluk ile ilgili olarak sunduğu mütalaayı tekrar etti. Mütalaasında kuvvetli suç şüphesine ve kaçma şüphesine dikkat çeken iddia makamı, AYM’nin çeşitli kararlarına da atıfta bulunurken, tutuklu tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, adli kontrol tedbirlerinin devamına karar verilmesini talep etti.
Ardından mahkeme başkanı, mütalaanın tüm tutuklu siyasetçilere tebliği için infaz kurumlarına müzekkere yazılmasına karar verdi.
Daha sonra HDP eski MYK Üyesi Zeynep Karaman söz alarak, kendisine verilmesi gereken belgeler ile ilgili mahkeme heyetinin bir karar vermesi gerektiğini söyledi ve yazılı savunmasını avukatlarına teslim etmek istediğini ifade etti.
“Savcı basmakalıp mütalaasını tekrarlıyor”
Eski HDP MYK Üyesi Alp Altınörs, sözlerine katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi anarak başladı. Altınörs, davaya katılma taleplerinin tamamının reddine karar verilmesini talep etti.
Azmettirme ve tahrik suçlarına dair avukatların savunmalarına dikkat çeken Altınörs, “Savcının basmakalıp bir şekilde mütalaasını tekrar ettiğini görüyoruz. Üstelik savcının AİHM kararlarını dikkate almadığını görüyoruz. Dolayısıyla bu davayı açan iradenin istekleri doğrultusunda tutukluluk hallerimizin devamı yönünde karar verilmesini istemiştir” dedi.
Figen Yüksekdağ hakkında verilen tahliye kararının emsal niteliğinde olduğunu dile getiren Altınörs, “Aynı kişi hakkında aynı fiilden ötürü TCK 214/3’tan tutukluluğa devam kararı vermek mahkeme heyetinin çelişkisidir. 214/1 yoksa 214/3’ten söz edilemez” dedi.
“Tanıkların ifadeleri çelişkili”
Siyasetçilerin tutukluluk gerekçeleri olarak savcı mütalaasında yer alan tanık beyanlarına değinen Altınörs, gizli tanık Mahir’in savcılıkta verdiği ifadeyi hatırlattı.
Altınörs, gizli tanık Mahir’in duruşma salonunda verdiği ifade ile savcılık ifadesi arasında çelişkili beyanlar bulunduğuna vurgu yaparken, tanık Kerem Gökalp’in dosyaya konu HDP MYK toplantısında dair beş farklı beyanda bulunduğunu söyledi.
Altınörs, tanık Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun gizli tanık maskesini suiistimal ederek yalan söylediğini, açık tanığa geçtikten sonra da yalanlarından kurtulmak için iki ayrı beyan verdiğini aktararak, “Özel bir menfaat sağladığı açık” diye konuştu.
“Özgürlüğümüzün iadesini talep ediyorum”
HDP’nin tweetindeki çağrısında IŞİD’e karşı mücadele eden Kobani halkıyla dayanışma amacı güdüldüğünü belirten Altınörs, “Heyetinizin HDP MYK üyelerini tahliye etme yetkisi var mıdır, yok mudur? Eğer böyle bir yetkiniz var ise iki yıldır sürdürdüğünüz tutukluluğunun temeli olan gizli tanık Mahir’in söylediği yalanları dikkate alın. Özgürlüğümüzün iadesini talep ediyorum” diye konuştu.
“Hangi AİHM kararına dayanarak tahliye ettiniz?”
Duruşmada söz alan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, şöyle konuştu: “Kendi kararınızda Yüksekdağ’ı tahliye ederken AİHM kararına dayandınız. Savcı da mütalaasında AİHM kararının uygulandığını beyan etti ama hem savcı hem siz dosyaya çevirisi girmiş bir AİHM kararı olmadığını söylediniz. Bu durumda hangi AİHM kararına dayanarak Yüksekdağ’ı tahliye ettiniz? Savcı hangi AİHM kararına dayanarak kararın uygulandığını iddia ediyor? Dosyanıza gelen hangi resmi evraka dayanarak Yüksekdağ’ı tahliye ettiyseniz, o kararın bize tebliğ edilmesini istiyoruz. Savcının da ‘zaten uygulanmıştır’ dediği belgenin tebliğ edilmesini istiyoruz.”
“Nereden sizin yargınız oluyor?”
İddia makamının mütalaasına dair değerlendirmelerde bulunan eski HDP MYK Üyesi Nazmi Gür, şu beyanda bulundu:
“Savcı bu mütalaada ilk kez başlık kullanıyor. Güzel bir yenilik. İkinci yenilik ise Van’la ilgili yeni bir dosya koymuş. Savcının iddiaları yerle bir oldu.
“Bunu yıkan üç deprem var. Biri AİHM kararlarıdır. Daha kaç AİHM kararı lazım size? İkinci olgu yalancı tanık beyanlarıdır.
“Üçüncüsü ise davanın özünün siyasi saiklerle açılmış bir dava olduğu gerçeğidir. ‘Bizim yargımız gereğini yapıyor’ deniliyor. Nereden sizin yargınız oluyor? Bizim de yargımız değil mi?”
“Avukatın müvekkili ile teması sınırlandı”
Mahkeme başkanı, duruşma sırasında siyasetçiler ile müdafi avukatlar arasındaki belge alışverişinin yasaklanmasına dair de ara karar kurdu.
Bu karara dair söz alan Avukat Özgür Erol, “Bu karar savunmanın kısıtlanmasıdır. Avukatların müvekkillerine belge teslim etmesi bir tutanağa bağlı değildir. Avukatın müvekkiline vereceği bilgi ve belgelerin incelenmesi de eğer kuvvetli bir şüphe mevcutsa infaz hakimliği kararı ile gerçekleşebilir. Siz bir yorumla avukatın müvekkili ile temasını sınırlandırmış oldunuz. Böylesi bir hukuk yaratma yetkiniz yoktur. Baştan sona hukuka aykırı bir uygulamadır, adil yargılanma hakkının kısıtlanmasıdır. Müvekkillerimize evrak yetiştirmek için duruşmanın olmadığı 15 gün cezaevine gitmek zorunda bırakılamayız” dedi.
Sonrasında söz alan Avukat Kenan Maçoğlu, CMK’nın 149/3 maddesini hatırlatırken, “Bu duruşma salonunda müvekkilimizle görüşüyor olmamız sizin bize bir lütfunuz değil. Hukuki yardımda bulunma hakkı içerisinde evrak alışverişi de vardır. Bu, savunmaya ilişkin olmak zorunda da değildir. Kişisel bir işi için de olabilir. Belge ve bilgi hakkımızı engellerseniz savunma yapmamızın bir anlamı kalmıyor” diye konuştu.
Ayla Akat Ata: Savunma hakkım engellendi
Konuya dair konuşan Ayla Akat Ata da şunları söyledi:
“Aralıksız hafta içi dört gün yargılama yapıyorsunuz. Bize gelen belgeleri burada avukatımıza iletmemizden başka bir şansımız kalmıyor. Savunma hakkım engellendi. O belgeler bir buçuk aydır infaz hakimliğinin masasında duruyor. Kurum tarafından yanlış bir işlem yapıldı. Siz de yanlış bir cevap verdiniz ve o iddianame bana tebliğ edilmedi.
“Bir iddianameye el konuldu. İddianamenin gizli tanığının verdiği ifadeyle ben iki yıldır tutukluyum. Biz istediğimizde ne Yargıtay ne de AİHM kararına ulaşamıyoruz. Her duruşmada iddia makamı aleyhimize olan bir karar bulup önümüze çıkarıyor ama bana bir buçuk aydır iddianame teslim edilmeyerek adil yargılanma hakkım ihlal edildi. Silahların eşitliğinden nasıl bahsederiz? Bir iddianameye şüpheli belge denildi. Bir aylık bu sessizliğin üstüne böyle bir ara karar kurdunuz. Ara karardan vazgeçilmesini talep ediyorum.”
Demirtaş: Dosyadaki usulsüzlük sayısı bini geçti
Ardından Demirtaş tekrar söz aldı:
“Bin civarında ihlali her duruşmada sayabiliriz. Niye bir yargı makamı binden fazla ihlale yol açar? Geçen hafta boyunca Kışanak’ın anlatmaya çalıştığı ve sizin de ısrarla engellemeye çalıştığınız şey. Davanın siyasi yönü. İktidar HDP’yi tasfiye etmek istedi ve bu dava kumpas kurularak açıldı. Devletin şu andaki üst aklı bizi beka açısından tehdit olarak kodladığından, mevcut davada binden fazla ihlal yapılması meşru görülmektedir. Siyasi rehine arkadaşlarımız insanın aklını uçuracak ihlalleri ortaya koymasına rağmen heyetinizin ve savcılığın umursamazlığı bundan kaynaklıdır. Bu dava AİHS’in 18’nci maddesinin ihlalinin kesintisiz sürdüğü bir davadır.
“Bir sanığın kendini en güvenli hissetmesi gereken yer hakim huzurudur. Bir devlet düzenindeki bütün hukuksuzlukların düzeleceği yerdir. Bizim ise en fazla tehdide uğradığımız yer hakim huzurudur. Teorik olarak avukatların müvekkilleri ile ayrı yerde oturması gibi bir usul de yoktur. Avukatların oturma düzeni ayrı yapılmış diye müvekkilleriyle konuşamaz mı? Diktatörlüklerde bile böyle bir şey yok.”
“Savcının dava gecikti telaşı, siyasi”
Demirtaş, mütalaaya karşı da beyanda bulundu:
“20 küsur aydır yargılama sürüyor. Türkiye'de bu kapsamda bir dosyada bundan daha hızlı bir yargılamanın yapıldığı tek bir dosya yoktur. İddia makamı ve mahkeme heyeti bunu unutuyor. Fakat savcıyı tatmin edemiyoruz. Ona göre bu dava saatte 200 km hızla ilerlemeli. ‘Biz karar verelim artık’ diyor. Ne bekliyor bizden? Aynı anda beş kişi birden mi savunma yapalım? Savcının her seferinde dava gecikti telaşı, siyasi saik amacını taşıyor.
“Davaya dair hedef süreyi geçtiniz mi? Hayır. Önünüzde ne var, seçim olabilir mi? Evet, o yüzden savcı bir şekilde yetiştirmek istiyor. Benim açımdan sakınca yok, derhal bitirebilirsiniz. Savcı manipülasyon yapıyor. Dosya tıkır tıkır yürüyor. Hangi dosyada ayda 15 gün duruşma yapılıyor?”
“Duruşma savcısı Erdoğan’ın avukatı gibi davrandı”
Demirtaş, kendisine tebliğ edilen AİHM kararının Fransızca olduğunu ve tercüme edilmeden dosyada yer aldığına dikkat çekerek, “Savcı neye dayanarak bu kararın bizi ilgilendirmediğine kanaat getirdi? AİHM kararının yerine getirildiğini söylüyor savcı. Tercümesi yapılmamış. Buna dayanarak kararı uygulamış olamazsınız. Yüksekdağ Türkiye AİHM kararı uygulanmamıştır. Yüksekdağ o cezaevinden elini kolunu sallayarak evine geri dönmeden, hakkında açılmış bu minvaldeki davalar düşürülmeden ve parlamenter hakları iade edilmeden asla karar yerine getirilmemiştir” dedi.
Demirtaş, Mezopotamya Ajansında yer alan “Erdoğan’ın idam sözleri Demirtaş için suça konu oldu!” başlıklı haberi sonrası kamuoyuna yansıyan, duruşma savcısının kendisi hakkında bulunduğu suç duyurusuna vurgu yaptı.
Suç duyurusunu kumpasın belgesi olarak tanımlayan Demirtaş, “Bir duruşma savcısı duruşma salonunda suç duyurusunda bulunmaz mı? Benim geçen haftaya kadar haberim yoktu. Savcı hiç kimseye söylemeden antetli kağıt ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu yapıyor. Sadece Cumhurbaşkanının ağzından çıkan cümleleri alıntılayıp ‘AİHS 18’nci madde ihlali vardır’ dediğim için savcı devlet görevlisini korumayı kendisine görev edinmiş. Duruşma savcısı benim savunma beyanlarımda bir suç unsuru mu aramaktır? Bariz bir şekilde Erdoğan’ın avukatı gibi davranmıştır. Kendisine soruyorum? Erdoğan, siyasi ideolojik olarak sizin genel başkanınız mıdır? Aranızda hukuki veya fiili bir işbirliği mi vardır? Karşınızda Türkiye’nin 3’üncü büyük partisinin yönetim kadrosu var. Savcı cübbesi giyip oradan bize parmak sallayamazsınız. Savcı böyle gizli kapaklı iş çeviremez. Bu durumu AİHM’e bildirdim ama aradan 16 ay geçmiş” şeklinde konuştu.
“Biz parlamentoda çözüm aktörüyüz”
“Bizi terörist katil gibi göstermeye çalışanlar, biz tarih önünde çoktan aklandık” diyen Demirtaş, Çözüm Sürecinin devam ettiği ve heyetlerin İmralı'ya gidip geldiği dönemde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini, kendisinin ise kabul etmediğini söyledi.
Bunun üzerine konunun İmralı'da Öcalan'a iletilerek kendisi aleyhine tartışma yaratıldığını belirten Demirtaş “Bizden geri adım ve teslimiyet beklemesinler. Bana Öcalan’ın yerine geçme teklifi yapıldı. Benden küçük bir Öcalan çıkarmaya çalıştılar. Biz biziz, Öcalan Öcalan’dır. Öcalan’ın Ortadoğu siyasetini etkileyecek gücü ve misyonu var. Biz de halkın siyasi temsilcileri olarak parlamentoda çözüm aktörüyüz” diye konuştu.
Demirtaş, şöyle devam etti:
“7 Haziran seçimleri sonrası, ‘HDP koalisyon kurmayı kabul etseydi bunlar başımıza gelmezdi’, ‘Seni başkan yaptırmayacağız demeseydi bunlar başımıza gelmezdi’ deniliyor. Erdoğan, ‘Dolmabahçe Mutabakatını kabul etmiyorum’ açıklaması yapıyor. Ben hala ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dememişim. Ne demek Çözüm Süreci bitti, ne demek tanımıyorum? Dolmabahçe koltuk düzenine kadar Erdoğan’ın bilgisine sunuldu. Biz de dedik ki kabul etmiyoruz, bitmez. 12 defa gitmişiz, görüşmeyi kabul etmemiş. Yurt dışına çıkarken, ‘Kürt sorununu buzdolabına kaldırdık’ dedi. 7 Haziran seçimleri bitti. Davutoğlu partimizi ziyarete geldi, kendisine koalisyona hazır olduğumuzu söyledik. Yetmedi, Celal Doğan’ı bizatihi Saray’a görüşmeye gönderdik. ‘Seçim bitti, parlamento oluştu. Yeniden süreci başlatalım, yeni anayasayı ise beraber yapalım’ dedik. Celal Bey geri döndü ve Meclis’teki odamda oturduk. Doğan, yüzü kızararak ‘Senin için ağza alınmayacak şeyler söyledi’ dedi. Bizi tehdit etmek kimsenin haddine değil. Kimseye boyun eğmedim, eğmeyeceğiz.
“Biz İmralı’ya gittiğimizde yemek gelirdi. Heyetimiz yemeğe başlamadan Öcalan kaşığını kaldırmazdı. Sizler seçilmiş insanlarsınız, önerilerimi sunuyorum’ derdi. ‘Uygun görürseniz’ derdi. Örgütten de talimat almadık, almayız. Devletten de almadık, almayız. Bizim amirimiz halktır. Bu saçma sapan dosyaya dair mahkemeniz hiç değilse geri kalan arkadaşlarımızla tahliye değerlendirmesi yapsın.”
Duruşma yarın devam edecek. (AS)