Almanya'da aşırı sağcı Alternative für Deutschland'ın (AfD) 2016 seçimlerinde yüzde 13 oy oranıyla parlamentoda meşruiyet kazandı. Avrupa'nın birçok yerinde aşırı sağ yükselişte, biz bu yükselişe karşı cepheden bakmaya çalıştık.
Ayrımcılığa ve yıl 2019 olmak üzereyken hala kullandığımız 'ırkçılık' kelimesini yaşatanlara karşı direniş üzerinden baktık.
Tüm dünyada yükselen ırkçılığa ve karşısında yükselen anti ırkçı girişimlere Berlin ve Viyana üzerinden baktığımız yazı dizisinde bugün Almanya'da yaşayan gazeteciler Ebru Taşdemir, Ferda Ataman ve Viyana'da yaşayan gazeteci Rami Ali''den ırkçı söylemleri ve karşısında yükselen direnişi dinledik.
Diyorlar ki "Perşembe protestoları/ Viyana" ve "Unteilbar yürüyüşü (Berlin) Dayanışmanın bir direniş biçimi olduğunu gösteriyor."
"Yabancı kavramı tekrar hortlamaya başladı"
Ebru Taşdemir.
TAZ gazetesi muhabir ve editörü Ebru Taşdemir Almanya'da 2008'de kurulan Neue Deutsche Medianmacher üyesi. Dernek Almanya'da doğup büyümüş gazetecilerden oluşuyor. Ayrımcılığa karşı medya dili üzerine kafa yoruyor.
Gazeteci Taşdemir, "Çocuklarımın hala yaşadığını ya da başka çocuklara karşı ırkçı tutumlarda bulunduklarını görüyorum, duyuyorum" diyor ve ekliyor:
Almanya'daki ana akım medya açısından ayrımcı söylemlerin artıp artmadığı yönündeki soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Çok ilginç bir şekilde yabancı kavramı tekrar hortlamaya başladı. 80'lerde 90'larda vardı bu 'Benim arkadaşım da yabancı' gibi çok tuhaf, yukarıdan bakan bir kampanya vardı o zaman.
"Benim arkadaşım da yabancı' yani ne demek bu, ben de arkadaşımı koruyorum ama o hala yabancı. Bahsettikleri insanlar yabancı değil burada yaşayan insanlar, bazıları Almanya vatandaşı hatta.
"En güzeli şeydi, bir makalede şeyi okudum 'Alman pasaportlu yabancı'. Alman pasaportu olunca Almanya vatandaşı oluyorsunuz ama ayrıştırıyor.
"Kavramlar üzerine düşünen insanlar olması gerekiyor. Gazeteciysen 'bu kavramı neden kullanıyorum?', 'neden kullanmamalıyım', 'kullanırsam nasıl olur' bunları göz önünde bulunduran bir gazetecilik eğitimi olmalı bence.
"Alman isimli olmayan gazeteci oranı en fazla yüzde 4"
"Bizim gibi Alman isimli olmayan gazetecilerin oranı yüzde 4'ü geçmiyor. Gazetecilik yapanlar var, yol açılıyor, ama maalesef sadece fixer olarak mesela. Müllteci kampına gidiyoruz diyorlar, yanlarına bir Arapça bilen gazeteci alıyorlar, onu hiçbir zaman gazeteci olarak görmüyorlar. Tercüman, fixer, iletişimi sağlayan biri olarak görüyorlar.
"İki gün sonra adı bile bahsedilmeden haberde 50 euro gibi bir para veriyorlar.
"Almanya'da hep bir ırkçı kesim var, kemikleşmiş bir kesim, bu her toplumda böyle ama Almanya'nın geçmişinden kaynaklanan bir sorumluluk var.
"Holokost'ta ölen 6 milyon insana ayıp"
"Bu sorumluluğu taşımak zorundasın. Bu ülkede 6 milyon insan öldürülmüş, sadece Yahudi değil LGBTİ üyesi, Romen bilmiyorum belki de Türkiye kökenli Yahudiler de buradaki toplama kamplarına gitmiştir.
"Bu sorumlulukla birlikte buradaki ırkçılığın gerçekten hem tarihe karşı yapılmış bir ayıp olduğunu, hem de 6 milyon ölen insana yapılan bir ayıp olduğunu düşünüyorum.
"Ama bu kemikleşmiş yüzde 15 civarında bir kesim, ama bunlar hep sağcı bir kesimdi ve 1980'lerde MPD vardı, sonra Pegida vardı ama hiçbir zaman bu kadar yükselmediler. Ufak ufak topluluklar vardı ama hiçbir zaman ciddi bir seçmen kitleleri olmadı.
"Hepimiz için korkutan bir atmosfer"
"Ama bir taraftan da devlet içinde devlet yapısına benzeyen, askeriye mensuplarından oluşan ikinci bir devlet yapısı var. Sağcı ideolojiden beslenen, listeler hazırlayan...
"Ama bunu biz NSU davasında da gördük, bu sağcı kesim vardı ama bu sağcı kesim sağcı terörizme ne kadar evrilir ya da evrildi mi bunlar hep soru işaretleri. Aslında hepimiz için korkutan bir atmosfer.
"Özellikle Alman'a benzemeyen, Alman ismi taşımayan, Alman toplumunda alışılmışın dışında bir yerlerde çalışan insanlar için çok da güzel dönemler değil gibi geliyor bana.
Ali: Perşembe günleri yalnız olmadığımızı hissediyoruz
Avusturya'daki 'Perşembe Protestoları'ndan "Naziler'i çözüldüklerinde öperiz" anlamına gelen bir döviz.
Viyana'da yaşayan gazeteci Rami Ali, Avusturya'daki Avusturya Halk Partisi ile aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi'nin oluşturduğu koalisyon hükümetiyle birlikte ırkçılık ve islamofobinin artığını söylerken şöyle diyor:
"Mevcut hükümetin sosyal iklimi çok kötü etkilediğinden şüphe yok. Bununla birlikte sadece Avusturya'da değil tüm Avrupa'da aşırı sağ yükselişte.
"Ancak bununla birlikte belirgin şekilde gözlemlenebilen karşı bir harekette var. Perşembe protestoları olarak adlandırdığımız hareket bunun en büyük örneği.
"Sadece mülteciler değil siyahlar da bu oluşumun parçası. Aynı zamanda Avrupa'da ayrımcılığa karşı Avusturyalılar da her Perşembe protestolarımıza katılıyor."
Avrupa'daki eğilimden merkez hatta sol partilerin de etkilendiğini söyleyen Rami Ali, oy endişesiyle mültecilere yönelik „dikkatli söylemler" benimsendiğini söylüyor.
"Fakat yine Perşembe protestolarına gelecek olursak, insanlar hükümetlerin bilmesi ve anlaması gereken şeyi bize hissettiriyor: Yalnız değilsin. Seninle olan, seninle protesto eden, seninle bağıran, kavganda seninle olan insanlar var.
"Dayanışma bir direniş biçimidir."
Ataman: AfD ile ırkçı söylemler normalleşti
Gazeteci Ferda Ataman, Unteilbar'ın etkinliğinde konuştu.
Spiegel Online yazarı, Neue Deutsche Organisation (Yeni Almanya Organizasyonu) ve Neue Deutsche Mediamachen (İyi Almanya Medya Sahipleri) dernekleri yönetim kurulu üyesi Ferda Ataman, aşırı sağın yükselmesine nasıl tanıklık ettiği sorusunu şöyle yanıtlıyor:
"2010 senesinde Thilo Sarrazin diye bir ex-politikacinin yazdığı kitapta Arap ve Türkiyeli göçmenlerin hiçbir işe yaramadıklarını, sadece başörtülü kızlar ürettiklerini yazmıştı ve bu kitap 1,5 milyon kez satıldı.
"Bu olay ırkçı ifadelere karşı hassas insanları uyardı. Özellikle 2014'ten beri mülteci sayısının yükselmesiyle siyasi tartışmalarda ırkçı ifadeler tekrar çoğaldı."
Ataman, "Geçen yıl AfD'nin aldığı oy oranı ırkçılığın artmasına mı bağlı yoksa AfD seçildikten sonra her şey daha mı görünür oldu?" sorusuna ise şu yanıtı veriyor:
"Almanya'da ırkçı düşüncelere sahip kişilerin oranı en az 30 senedir aşağı yukarı aynı: yüzde 15-20 arası. Bunu birçok araştırma gösterdi.
"Fakat 80'lerin sonunda duvar yıkılınca birçok insan riske girip sadece "bir şeylere karşı" olan partilere oy vermek istemedi.
"AfD´nin başarısı iki şeyin bir araya gelmesinden oluşuyor: Maddi ve ekonomik endişe bir yanda, göç sayısının yükselmesi diğer yanda. Mültecilerin çoğunun Müslüman ülkelerden gelmesi de bir rol oynadı mutlaka."
"Biz göç ülkesiyiz söylemi bitti"
Gazeteci Ataman, "Chemnitz'de olanlar ya da bu düşünceye yakın insanlar AfD'den mi güç alıyor?" konusunda ise şöyle diyor:
"Evet, Sağ popülist parti AfD bütün Almanya meclislerinde yer aldı ve üyeleri televizyonda sürekli ırkçı ifadelerle yer alıyor.
"Bu 'normalleşme' bir sürü aşırı sağcıyı cesaretlendirdi tabii. Ayrıca Chemnitz'deki yürüyüşlerde AfD üyleleri aşırı sağcılarla kol kola yürüdü ve birlikteliklerini açıkça gösterdiler.
"AfD ve sağ popülistler yaptıkları provokasyonlarla ırkçı ifadeleri normalleştirmeye çalışıyorlar ve baya da başarılılar.
"Beni her zaman biraz ürküten 'yabancılaşma korkusu' diye bir deyim var mesela. Onu artık gayet normal kullanıyoruz, halkın normal dertlerinden biriymiş gibi.
"Ayrıca Almanya'da çoktan bütün partiler 'Biz göç ülkesiyiz' (Country of Migration) diyorlardı. Ama bunu artık birçok parti demiyor. Sağcıları kışkırtmak için. Bunlar hep geri adımlar benim için."
"Irkçılığa karşı yeni bir hareket oluşuyor"
"Unteilbar'ın etkinliği beklenenin çok üzerinde bir katılımla gerçekleşti. Sizin de orada bir konuşmanız oldu. Hem kişisel olarak hem de gazeteci olarak umudunuz arttı mı?" sorusuna şöyle yanıt veriyor Ataman:
"Yaklaşık 250 bin kişi katıldı Unteilbar yürüyüşüne. İnanılmaz bir sayı"
"Almanya'da son kez bu kadar çok insan Irak savaşı yüzünden 15 yıl önce toplanmıştı. Bence bu insanların durumun ciddiyetini anladıklarını gösteriyor.
"Almanya'da bir hareket oluşuyor, ırkçlığa ve fakirliğe karşı." (PT)