Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan 2002’den beri Türkiye'nin başbakanı. Bu dönem boyunca toplu açılış törenlerinde, miting alanlarında, televizyon programlarında, basın toplantılarında, uçağında gazetecilere verdiği demeçlerde ve özellikle de her salı televizyondan canlı izlediğimiz TBMM grup toplantılarında konuşmalarını dinledik.
Bu konuşmaların azımsanamayacak kez muhatabı medya çalışanları ve medya sahipleri oldu.
Başbakan Erdoğan çoğu zaman gazetecilere “had”lerini hatırlattı, bazen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde polis şiddetini haberleştirdikleri için yahut yolsuzlukla ilgili haberler yaptıkları için “niyet”lerini sorguladı.
Üç dönemli iktidar süresinde kademe kademe sertleşen üslupla başbakan bazen “çatışmada ölenlerin sayılarını vermeyerek devletin elini güçlendirmek” gerektiğini telkin etti, bazen gazetecilik tanımı yaparak “Böyle gazetecilik olmaz”, “Batsın böyle gazetecilik”, “Kimse gayri milli gazeteciliğe laf etmiyor” çıkışlarında bulundu. Sık sık da haber kaynaklarını merak etti.
“Siz yazmazsanız ülke huzur bulur” uyarısına rağmen köşe yazarlarının sütunlarını bırakmaması üzerine başbakan Erdoğan bu sefer medya patronlarına görevlerini hatırlattı: "Parasını sen veriyorsun, yazdırma gönder!"
Pek tabii başbakanın radarına takılan sadece Türkiye medyası olmadı. Başbakan bazen Wall Street Journal’ın neden Türkiye hakkında haber yaptığını merak etti, Reuters muhabirinin neden soru sorduğunu sorguladı, CNN International’ı grup toplantısı konuşmalarında konu etti.
Gezi direnişi ile birlikte sosyal medyanın da habercilik işlevi ortaya çıktığında sıra Twitter’a geldi. Sosyal medyanın “baş belası” ilan edilmesinin ardından Twitter isim değiştirdi “mwitter” oldu ve başbakanın “Kökünü kazıyacağız” konuşmasından birkaç saat sonra kapandı. YouTube da “bela”dan nasibini aldı.
İşte 12 yılda Başbakan Erdoğan’ın BİA Medya Gözlem Raporları’na ve bianet haberlerine yansıyan medya hakkındaki beyanatları...
Gazetecilerin had, edep ve hudutları
Temmuz 2004
Sorusundan hoşlanmadığı bir muhabire: "Haddinizi bilerek soru sorun!"
31 Aralık 2004
Vatan gazetesi muhabiri Nuri Sefa Erdem’in yılbaşı akşamı sorduğu soru üzerine, üstüne yürüyerek: “Edepsizlik yapma!”
9 Mart 2005
6 Mart 2005’te Beyazıt’ta yapılan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüyüşünde protestoculara yönelik polis şiddetinin Avrupa Parlamentosu’nda kınanması üzerine:
“Bütün televizyonlar polise verdi veriştirdi. Medyamız adeta Türkiye'yi Avrupa'ya, dünyaya ihbar etti. Peki Türkiye bu mu? Veya orada ne oldu? Bunu bir değerlendirmemiz lazım. Kimse sormuyor. Ayın 6'sı mı, yoksa 8'i mi dünya kadınlar günüydü?
“Adeta Avrupalıya buradan servis yapılıyor. 6 Mart’ta açıklanan bu bildiri neyle alakalıydı? Eğer Dünya Kadınlar Günü’yle alakalıysa, Dünya Kadınlar Günü 8 Mart’taydı. Niye acaba bu açıklamalar 8 Mart’ta yapılmadı da 6 Mart’ta yapıldı diye benim milli basınım bunu niye düşünmüyor? Çünkü 7’sinde burada troyka toplanıyor, toplantıdan önce adeta bu olay provoke ediliyor ve bir yerlere servis ediliyor.”
1 Mart 2006
Monaco yolunda, gazetecilere:
“Medyanın ileri gelenleri kendini yormasın. Birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıktı. Bunun bir şeyler karşılığında olduğunun farkındayız. Bunu da bu kadar ağır söylüyorum.”
Temmuz 2006
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir topbaş hakkında medyada çıkan haberler üzerine:
“Hangi dosya, hangi talebiniz geri çevrildi diye bu haberleri yapıyorsunuz? Bunları açıklayacağım günler yaklaşıyor.”
Hükümet hangi planını medyayla paylaşır?
Ağustos 2006
Bir muhabirin “Kuzey Irak’taki PKK varlığına son vermeye yönelik bir planınız var mı” sorusuna:
“Bir devletin ve hükümetin bir planı var mı, yok mu, bunları kalkıp medyaya mı açıklayacak?”
20 Ağustos 2007
Bekir Coşkun’un Hürriyet’teki “O benim Cumhurbaşkanım Olmayacak” başlıklı yazısı üzerine:
“Maalesef edeb adap bilmeyenler de var. Bunu diyenlerin önce Türkiye cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım.”
6 Eylül 2008
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Dünya Basın Konseyleri Birliği’nin (WAPC) medya üzerindeki baskının derhal durdurulması açıklaması üzerine:
“Bugün de üyesi oldukları uluslararası bir basın kuruluşu, ültimatom çekmiş bana. Kimsin sen ültimatom çekiyorsun. Ne ültimatomu? Kendi oluşturmuş oldukları, kimsenin benim ülkemde kabul dahi etmedikleri bir uluslararası basın konseyi. Kibarlığımız sebebi ile daha önce burada yaptıkları toplantılara biz de katılmıştık. Sonra baktık ki bu bir şirkete çalışıyor, sadece işte Doğan Grubu ile alakası var. Baktık ki başka hiçbir basın organı gelmiyor, ondan sonra da gitmedik."
Başbakandan gazeteyi "almama" kampanyası
27 Ocak 2009
AKP grup toplantısında medyayı eleştiriyor:
"Yaşanan başka, bunların yazdıkları, söyledikleri başka. Aynı şeyi bizim için Brüksel'de yapılan toplantılarda söylüyorlar. Bakın orada da söylediler: 'Siz basına yasaklar getiriyorsunuz!' Hayır ben basına yasak getirmiyorum, böyle bir şeyi asla söylemedim. Ama ben burada 'gelin sivil inisiyatif kullanalım' diyorum. Nedir o? 'Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı gelin almama kampanyası yapalım' diyorum. Söylediğim benim bu. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz, zaten yalan yanlış haber."
1 Aralık 2009
AKP’nin TBMM grup toplantısından köşe yazarlarına sesleniyor:
“Siz köşe yazarları ne kadar az yazarsanız, ülke o kadar huzur bulur. Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki kez yazardı. Ama şimdi her gün… yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar, ne kabiliyetli insanlar. İş bu noktaya geldi. Bunların yaptıkları, açık bir tahrikten başka bir şey değil. Bu tezleri ileri sürenler millet, devlet, barış düşmanlarıdır.”
"Parasını sen veriyorsun..."
26 Şubat 2010
Medya sahiplerine:
“Köşe yazarları her istediğini yapamaz. Parasını sen veriyorsun yazarına sahip çık, yazdırma gönder.”
20 Mart 2010
Erdoğan’ın BBC’ye gerekirse “Kaçak Ermeniler”in sınırdışı edilebileceğini söylemesi üzerine Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar “başbakandan özür” beklediğini yazdı. Başbakanın isim belirtmeden verdiği cevap:
“Sen kimin avukatısın? Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol.”
13 Nisan 2011
Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’nda Ahmet Şık’ın kitap taslağıyla ilgili soru üzerine:
“Basılmamış kitabı ben toplatmadım, bu mahkeme kararı. Türkiye’de bağımsız bir yargı vardır. Bomba kullanmak suç olduğu gibi bombanın malzemelerini kullanmak da suçtur."
3 Haziran 2011
AKP Konya mitinginde gazeteci Nuray Mert’e:
“Bir bayan gazeteci, köşe yazarı yazıyor. Son yıllarda kendini kaybetmiş şekilde kin kusuyor. PKK’nın yayın organına açıklama yapıyor. Neymiş, 1935 yılında Dersim Katliamı öncesinde buraya yapılacak harekat için yol inşa edilmiş. AK Parti’nin duble yollarını da, Dersim’de olduğu gibi kolay harekat yapılsın diye inşa ediyormuşuz. Bu mertlik değil namertliktir.”
Türkiye'den The Economist'e ne?
4 Haziran 2011
The Economist dergisinde çıkan eleştirel bir yazı üzerine:
“Sana ne ya... Senin Türkiye’nin işiyle ne alakan var? Haber vereceksen haber ver. Uluslararası bir yayın kurumunun bu derece pervasızca taraf tutması, propaganda yapması talihsizliktir, saygısızlıktır ama aynı zamanda çok manidardır.”
13 Nisan 2012
AKP İstanbul İl Kongresi konuşması:
“Bir de akbabalar var. Medyada kampanya yürütenler var. Ya siz kimsiniz. Daha düne kadar üniformalılar sizi arayıp yazdıklarınızdan dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bu tasma dün ulusaldı. Bugün terfi ettiler. Uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar.”
1 Temmuz 2012
AKP Kayseri il Kongresi:
“Bu gazete [Wall Street Journal], bir siyasi hareket adına hareket eden gazete. Orada Başkan Obama’ya karşı takınılan bir tavır bu. Bu gazetenin burada da uzantıları var Bizim verdiğimiz teknik bilgilere dayalı değil. Ama oradan bir gazetede çıkan habere dayalı olarak yayın yapıyorlar. Diyorlar ki ‘oradaki güvenilir kaynak’. Dürüstsen ‘O güvenilir kaynak kim’ açıkla. Mertlik bunu gerektirir. Namertlik kapı arkasından dolaşmayı gerektirir. Namerdin izinden gidenler de bu yayını yapıyor. Siz kimin yanındasınız ya. Kimin yanındasınız?”
30 Ağustos 2012
Kanaltürk’teki bir televizyon programında:
“Türkiye’deki tüm medyaya mesajdır. Bakınız bugün Afganistan’da tüm koalisyon güçlerinin askerleri var. Oradaki kayıpları bir ayda, ki bugün aldım rakamı, koalisyon güçlerinin 158 kaybı var, aylık kayıp. Fakat bunu siz ne bir Fransız gazetesinde ne İngiliz ve Amerikan gazetesinde okuyamazsınız, göremezsiniz. Fakat bizde olay olduğu anda bütün görsel medya, yazılı medya bunu verir. Sürekli olarak terörün en önemli hedefi, propagandasını yaptırabilmektir. Bu propagandayı adam bedava yaptırıyor. Böyle bir gayretin içerisinde bunu bir defa halletmemiz lazım. Medya kimin yanında yer alacak. Attıkları başlıklara bakıyoruz, köşe yazarlarına bakıyoruz ben diyorum ki sizin haber kaynağınız Allah aşkına Roj TV, Mezopotamya mıdır, sosyal medya mıdır? Bunlar üzerinden sansasyonel bu tür haberleri üretmek doğru mu? Bunlara karşı bir tavrı yazılı ve görsel medyanın hep birlikte almazı lazım. Bunları ademe mahkum etmek [yokluğa mahkum etmek] durumundayız eğer bunları ademe mahkum edersek biz o zaman çok daha hızlı mesafe alırız.”
"Basını davet etmeye mecbur muyuz?"
30 Eylül 2012
AKP grup toplantısında başbakan Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Evrensel, Aydınlık, Özgür Gündem ve Yeniçağ gazetelerinin AKP 4. Olağan Kongresi’ne akredite edilmemesi üzerine konuştu:
“Bu bizim sorumluluğumuz. Mecbur muyuz davet etmeye? Nereden çıkıyor bu? Her gün her türlü hakareti yapacaksın, yalan yanlış her türlü şeyi yazıp söyleyeceksin. Eee. Buna rağmen seni davet edeceğiz. Yok böyle 25 kuruşa simit.”
2 Mart 2013
Balıkesir’deki toplu açılış töreninde Milliyet’te yayımlanan Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri ve PKK Lideri Abdullah Öcalan görüşmesine ilişkin belgelerle ilgili:
“Ortaya dökülen iftiralar, terörün bitmesini istemeyen, Türkiye'nin büyümesini istemeyen çevrelerin açık bir sabotajıdır.
“Bunlar sizin karşınıza dedikoduyla söylentiyle sabotajla provokasyonla medya operasyonuyla çıkıyor.
“İşte bir gazete çıkmış, attığı başlıkla İmralı’dan haberler veriyor. Her zaman söyledim bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı diye.
“Art niyetli haberlere, dedikodulara, söylentilere, medya üzerinden yapılan karanlık operasyonlara, medya aracılığıyla kurulan tuzaklara itibar etmeyin.
“Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak başka bir şey. Eğer bu ülkeye, bu millete sevdanız varsa, çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız, böyle bir haberi yapamazsınız, yapmamalısınız.”
"Bu süreç hassas. Ben konuşmuyorum, konuşmayacağım. Arkadaşlarıma da söyledim, konuşmayın diye... Attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, böyle gazetecilik yapacaksan batsın böyle gazetecilik..."
5 Mart 2013
AKP grup toplantısında “batsın bu gazetecilik” sözlerine yönelik eleştiriler üzerine:
''Hiç kimse bu gayri milli yayıncılığı eleştirmiyor, hiç kimse bu sabotajın üzerine gitmiyor. Köşelerinden o bildik yazarlar, bize basın özgürlüğü dersi vermeye kalkıyor.
"Sınırsız bir özgürlük olamaz. Kimse kimsenin özgürlük alanına tecavüz edemez, kendi özgürlük alanında oynarsın.
“Medya nasıl kendine göre bir özgürlük alanı ilan ediyorsa, hem de milli çıkarları çiğneyerek yayın yapacak kadar, özgürlüğü suistimal edecek kadar özgürse; biz de hissiyatımızı açıklamak konusunda ve sorumluluk üstlenen insanlar olarak en az onlar kadar özgürüz.
“Biz eleştirimizi açık açık dile getiririz. Ama aynı zamanda sansürün de karşısında gazetecilerden önce dururuz ve durduk. Hiçbir devirde yazamadıklarını bu devirde yazıyorlar.
”Türkiye'nin aleyhine olacak, sürecin aleyhine olacak istismarcılara koz verecek böyle bir yayın yapmak asla ve asla milli bir tavır değildir.
"Basın özgürlüğü diyenler, gitsinler İngiltere'ye, ABD'ye baksınlar. Bizdeki gibi oralarda da basın üzerinde sansür yok. Ama orada medya milli meseleler karşısında, milli bir tavır göstermeyi başarıyor."
Twitter belası
2 Haziran 2013
Gezi direnişinin ilk günlerinde HaberTürk’te Fatih Altaylı’nın Teke Tek programındaki konuşmasında:
"Şu anda Twitter denilen bir bela var, yalanın daniskası burada. Sosyal medya denilen şey aslında şu anda toplumların baş belasıdır. Bu denli yalanlar 'Ağaçlarda sallandıracaklar', 'Yüz tane İslamcı kaleşnikoflarla Taksim'e saldırıyor' filan... Toplum bu şekilde terörize edilir. Photoshoplarla cesetler yayınladılar.
3 Haziran 2013
Gezi direnişinin ilk günlerinde Kuzey Afrika’ya giden Başbakan Erdoğan’ın seyahati öncesi yaptığı basın toplantısında Reuters muhabiri Birsen Altaylı’nın 'Gezi parkı olayları dış basında da büyük yankı uyandırdı. Muhalif güç olarak tanımlandı. Sizin de küçümsediğiniz ve olayların daha fazla arttığına dair söylentiler var. Aşırı güç kullandığını düşündüğünüz polis için alınmış bir önlem var mı?' sorusuna cevabı:
“Yumuşatıcı ifadeler ne olabilir, bana öğretirseniz ben öyle konuşurum. Bütün toplum demeyin buna aklım yatmaz. Bütün illerde bu ideolojik yapıların uzantıları vardır. Onları ayağa kaldırmış olabilir. Sizin şunu görmeniz lazım. Bu ülkede ne yapılmadı da böyle bir adımı attılar. CHP yok, peki başka kim var. Tespiti yapabildiniz mi? Onların ideolojisi yok mu? Bizim evlerinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var. 'Aman sakin olun' diyoruz. Biz eğitimde yaptığımız yeniliklerle mi eleştiriyoruz. Oralarda hiç öyle bir pankart gördünüz mü? Siz işte buradan Reuters'ı böyle bilgilendiriyorsunuz. Böyle mesaj gönderiyorsunuz.”
25 Haziran 2013
BBC Türkçe muhabiri Selin Girit’in Gezi direnişinden sonra park forumlarından birinde bir katılımcılının sözlerini Twitter’da paylaşması üzerine:
“Uluslararası bir yayın kuruluşunun Türkiye vatandaşı olan temsilcisi tweet atıyor. Söylediği ne biliyor musunuz? 'Duran adam değil, durduran adam olalım. Ekonomiyi durduralım. Tüketmeyin, altı ay tüketmeyin. Bizi dinleyecekler' diyor. Allah aşkına bu nasıl gözü dönmüşlüktür, bu nasıl bir zihniyettir? Bir insan kendi ülkesine karşı böyle bir komplonun içinde yer alabilir mi? Buna gazetecilik denebilir mi? Buna basın özgürlüğü denebilir mi? Bu zihniyet, içinde bulunduğu geminin tabanına delik açma, o gemiyi batırmaya teşebbüs etme zihniyetidir. Zaten bu işin başlangıcında da niyet bu. Türkiye'nin düşmanları, bu milletin düşmanları, böyle bir tavrın içine girebilir. Ama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, kendi ülkesine karşın, böyle tehlikeli bir çağrı yapabilir mi?"
17 Ağustos 2013
Bursa kentsel Dönüşüm 3. Etap Töreni’nde:
“Oyuna bakın, şu anda Müslüman Kardeşler kiliseleri koruma altına alıyor ve malum uluslararası medya, hani 'Gezi medyası' vardı ya Türkiye’de ve dünyada, aynı orada ne varsa burada da onlar var. Bunlar şimdi ne diyor biliyor musunuz? 'Müslüman Kardeşler 30 tane kilise yaktı' diyorlar. Halbuki kiliseleri koruma gayretinde olanlar onlar"
"Sevsinler basın özgürlüğünü"
7 Aralık 2013
Tekirdağ’daki toplu açılış töreninde sızdırılan Milli Güvenlik Kurulu belgelerine ilişkin:
“Yasaklar insanların fikir özgürlüklerinde olursa biz karşıyız, ama devletin öyle mahremleri vardır ki bu mahremleri kimsenin teşhir etmeye, ifşa etmeye hakkı yoktur. İnsanların da kendilerine ait mahremleri vardır, bunları da kimsenin teşhir etmeye hakkı yoktur. İşte bununla ilgili olarak gerek Başbakanlık gerek Milli Güvenlik Kurulu gerek Milli İstihbarat Teşkilatı suç duyurusu yaptı.”
“Biz de mi açıklayalım, yer yerinden oynar. Devletin kimseyle paylaşılmayacak gizli sırları vardır, sevsinler o basın özgürlüğünü.
“Bakıyorum da bazı medya kuruluşları maşallah el ele vermişler, bunlar düne kadar hiç bir araya gelemezlerdi, şimdi bir araya gelmeye başladılar. Bunu özgürlük olarak iddia ediyorlar, bunun adı özgürlük değil, bunun adı düpedüz bu ülkeye, bu vatana ihanettir, başka birşey değildir.”
3 Şubat 2014
Başbakan Erdoğan’ın Almanya seyahati öncesindeki basın toplantısında Zaman muhabirinin 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına ilişkin “ Operasyondan sekiz ay önce MİT tarafından, Reza Zarrab’ın söz konusu bakanlarla ilişkide olduğu MİT’in de sizi uyardığı yönünde bir rapor yansıdı. Böyle bir rapor sunuldu mu?" sorusu üzerine:
"MİT bir defa uyarı yapmaz. Tespit yapar. Bir diğeri de burayla ilgili olarak da bakın MİT’in bu tür raporlarına paralel yapının temsilcisi durumuna düşüyorsunuz.
“Bak MİT’in raporunu bilecek kadar ona nüfuz edecek kadar paralel yapı. Müşterek çalışıyorsunuz. Söylemediğinizi söylettiriyorsunuz. Sen değil, patronlarınız. Bu şekilde de bu işlere nüfuz etme yollarına gidiyorsunuz. MİT’in bu tür belgelerine nasıl ele geçiriliyor? MİT sürekli gizlilik kaydıyla çalışır. Bu halde sizlerin, ya da oraların eline geçiyor? Burası çok tehlikeli bir gidiş. Bakın bu ülkeyi sevmek değildir.
“İsmi geçen zat ile ilgili bana bugüne kadar hiçbir suç duyurusu gelmemiştir. Dolayısıyla patronlarınız da duymuştur herhalde."
Mwitter kapandı
20 Mart 2014
Bursa’daki seçim mitinginde sosyal medyayla ilgili:
“Mahkeme kararı çıktı. Twitter, mwitter hepsinin kökünü kazıyacağız. Uluslararası camia şöyle der böyle der hiç ilgilendirmiyor. Türkiye devletinin gücünü görecekler. Bunun özgürlükle alakası yok. Özgürlük birinin mahremine girmek değil. Buna fırsat vermeyeceğiz. Süratle bu adımı atıyoruz. Ülkemin güvenliği söz konusu."
20 Mayıs 2014
AKP grup toplantısında Soma madenindeki iş cinayetiyle ilgili BBC Türkçe’nin yayını hakkında:
“İki tane figürana madenci yakını gibi rol yaptırıp dünyaya servis ediyorlar. Bir başka zavallı AKP’ye oy verenler evlat acısı yaşasın diyor. Uluslararası basına da yalan servis ediyorlar.”
3 Haziran 2014
Başbakan Gezi direnişinin yıl dönümünde Taksim’de canlı yayın yapan CNN International muhabiri Ivan Watson’un polisler tarafından gözaltına alınmaya çalışmasıyla ilgili:
“Bir tane o CNN’nin dalkavuğu oralarda bir şeyler yapmaya çalışıyor. CNN International yerlisi, geçen yıl sekiz saat aralıksız yayın yaptı. Niye? Ülkemi karıştırmak için. Şimdi de suçüstü yakalandı. Bunların böyle hani özgür tarafsız bağımsız basın diye bir şeyleri yok. Bunlar görevli görevli, bunlar adeta ajan görevi icra ediyorlar” dedi. (EA)
Bu yayın Avrupa Birliği'nin desteğiyle üretilmiştir. Burada dile getirilen görüşler Osservatorio Balcani e Caucaso ve paydaşlarına ait olup hiç bir biçimde Avrupa Birliği'nin resmi görüşleri olarak değerlendirilemez. Proje sayfası için: Avrupalı Gazeteciler için Güvenlik Ağı. İtalya, Güneydoğu Avrupa ve Türkiye'de Basın Özgürlüğü için Uluslararası Destek Ağı.