Fotoğraf: Mustafa Çiftçi / AA
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Avrupa’dan Türkiye’ye ithal edilen çöpleri araştırmak için Adana’ya Geri Dönüşüm Sanayiciler Sitesi’ne gittik. Sektörün en büyük firmalarından bir tanesinin yöneticisiyle oturduk, sohbet ettik, görüşlerini aldık. Ancak kalkacakken şirketin bir başka yöneticisi bize bağırmaya başladı. Ajan, terörist yaftası yapıştırdı. Fabrikadan ayrıldıktan sonra bizi takip etmiş. Birkaç kişiyle birlikte yanımıza geldi.
“Beni fabrikaya götürmeye ve konuşmaya zorladı. Silahla tehdit etti. Darp da vardı. Polisi arayacağımızı söyleyince fotoğraf makinemin hafıza kartını alarak bizi bıraktı. Ancak ayrılırken bile ‘Burada kalmayacak, daha sonra görüşeceğiz’ gibi tehditleri devam etti.
“Neredeyse Adana’nın çıkışana kadar peşimizdeydi. Gazeteci olduğum için şiddet vakalarına alışkınım ancak böylesi ilk defa başıma geliyor.”
…diye anlatıyordu Vedat Örüç Adana’da Türkiye gönderilen çöplerin izini sürerken yaşadığı (27 Temmuz) şiddet olayını.
Bağımsız bir gazeteci olan Örüç, haberi yaparken P24 için çalışıyordu. Ayrıca olay sırasında yalnız değildi. Yanında Elif Kurttaş vardı.
Kurttaş: Korktum, bayağı bir korktum
Kurttaş da Mersin’de yayın yapan İMECE Haber’in muhabiriydi. “Orada hayati bir risk yaşadık ve korktuk” diye söze başladı. Sonrasında ise yaşadıklarını anlattı. Bu, Kurttaş’ın ithal atıklarla ilgili sahadaki ilk haberi değildi. Ancak şiddetle karşılaştığı ilk vakasıydı.
“Korktum. Bayağı bir korktum. Vedat'ı götürdüler. Onun için çok tedirgin oldum. Çünkü hedef oydu” diye ekledi ve devam etti:
“Bir şiddet vakasıyla karşılaşmak benim mesleğimi yapmama engel değil. Ancak gelecekten endişe etmemi sağladı. Oradan çıkamasak hayati tehlikeye kadar giderdi olay. Hayati tehlike sadece savaş muhabirlerini kapsamıyor.”
Vedat Örüç ve Elif Kurttaş
Dünyada saldırılar artıyor
Çevre muhabirlerine saldırılar ne Türkiye’de ne de dünyada bir ilk. Ancak son dönemde artarak devam eden bir yapıda. Hatta dünyada tehlikeli bir boyuta doğru eviriliyor.
İlk örnek Sınır Tanımayan Gazeteciler’den (RSF). Ağustos 2020’de yayımladığı verilere göre 2015 sonrasında (2020’ye kadarki zaman içinde) çevre haberleri yapan 10 gazeteci öldürüldü, en az 53 gazeteci de hak ihlali yaşadı.
Ülkeler mi? Kanada, Uganda, Filipinler, Pakistan, Hindistan, Kolombiya, Meksika, Tayland, Fransa, Özbekistan, Rusya gibi dünyanın farklı coğrafyaları.
TIKLAYIN - Son 5 yılda 10 çevre muhabiri öldürüldü
Önderoğlu: Türkiye sorunları halının altına süpürüyor
RSF Türkiye Temsilcisi ve bianet Medya Özgürlüğü Raportörü Erol Önderoğlu’na göre Türkiye'de çevre haberciliğine yönelik müdahalelerin ‘içinden çıkılmaz’ başlıca iki boyut var.
İlki, çevre haberciliği ihmaller ve yanlış politikaları gündeme getirdiğinden belirli siyasi çıkar ve hesaplara zarar verdiği varsayımıyla medyanın baskı altında tutulması.
İkincisi ise, çıkarından olmak istemeyen yatırımcının veya çevreye zarar veren olarak gündeme gelen kişinin, çözüm olarak gazetecileri susturmaya girişmesi.
Önderoğlu “Her ikisinin de bir ülkenin şeffaflıkta zemin kaybetmesinde önemli rolü var” diyor.
“Ne yazık ki Türkiye, bilgi edinme kanalları oldukça kapalı olmakla birlikte, çevre anlamında sorunlarını halının altına süpürmeyi tercih eden, siyasi ve ekonomik hesaplar devreye girdiğinde haberciliğin önüne her fırsatta taş koyan bir ülke görüntüsü çiziyor” diye de ekliyor.
Temel sorun olaraksa, “gazeteciliğin denetim ve sorunları sorumluluğunun kamuoyu önünde yetkililerce ve muktedirlerce sürekli tartışılır hale getirilmesini” gösteriyor.
Önderoğlu, 2020'de yayımlanan RSF raporundaki listede Türkiye'nin olmadığını ancak son iki yılda yaşanan gelişmelerle artık Türkiye’nin adının listeye dahil edilebileceğini söylüyor.
Öğret: Cezasızlık sürdükçe vakalar artıyor
1992'den beri her yıl öldürülen gazetecilerin kaydını tutan Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) verileri de RSF’den farklı şeyler söylemiyor.
CPJ’ye göre son10 yılda dünya çapında en az 30 çevre muhabiri çalışmaları nedeniyle öldürüldü ve onlara göre “Cinayet, sansürün nihai şekli.”
CPJ’nin Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret, Türkiye'de gazetecileri hedef alan fiziksel saldırılar yıllar içerisinde sıklaştığını ve sıradanlaştığını aktarıyor.
Ayrıca şiddet vakalarının soruşturmasında ve kovuşturulmasında devlet kurumlarının isteksiz olduğunu söylüyor. “Cezasızlık sürdükçe bir sonraki saldırıyı yapacak insanlar cesaretlendirilmiş oluyor” diyor ve ekliyor:
“Ülkede yangın çıkıyorsa bunun haberi elbette yapılacaktır ve müdahalede eksiklikler varsa bunlar elbette haberin içinde olacaktır. Ülkeye çöp ve atık ithal ediliyorsa gazeteciler bunu ve etkilerini tabi ki haberleştireceklerdir. Ülkenin yasalarına aykırı şekilde faaliyet gösteren, insan ve çevre sağlığını göz ardı eden kurumlar varsa haberciler mutlaka bunun peşine düşecektir.
“Bu ülkede işleyen bir siyasi mekanizma varsa çok doğal olarak gazeteciler, yorumcular, yazarlar, gidişatı konuşacak ve eleştireceklerdir. Gazeteciliğin bu normal işleyişine saldırıldığında failler ya bulunmuyor, ya yargılanmıyor ya da komik denecek cezalar alıyorlarsa yetkililer ülkede gazetecilik yapılmasını istemiyor ve koruması gereken gazetecileri hedef noktasına koyuyor demektir.
“Türkiyeli yetkililerin yapması, artık bir noktada yapmaya başlaması gereken yegane şey kamu yararına görev yapan gazetecilere saldırmanın bir bedeli olacağını yasal çerçeve içerisinde göstermektir. Gazetecileri korumak için yeni bir yasa veya düzenlemeye dahi gerek duymadan sadece mevcut yasalar dahilinde hareket edilse Türkiye'de gazetecilere karşı şiddeti çok daha az konuşacağımızı düşünüyorum.”
(HA)