SİBER SANSÜRLE MÜCADELE GÜNÜ
Erol Önderoğlu: Sansüre yasalar yetmiyor

Bugün, internetin sansürsüz ve özgür bir bilgi kaynağı olarak kalmasını savunanlar için kritik bir gün: 12 Mart Dünya Siber Sansürle Mücadele Günü ya da bir diğer ismiyle siber Sansüre Karşı Uluslararası Gün.
Dijital hakların her geçen yıl daha fazla tehdit altında olduğu bir dünyada, gazeteciler ve hak savunucuları, çevrimiçi ifade özgürlüğünü koruma mücadelesi veriyor. Türkiye'de ise internet sansürü, erişim engelleri, içerik kaldırma talepleri ve yasal düzenlemelerle giderek daha sistematik bir hale geliyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, internet sansürünün nasıl bir araç haline geldiğini, gazetecilerin karşı karşıya olduğu zorlukları ve bu baskıya karşı geliştirilen mücadele yöntemlerini anlatıyor. Türkiye’deki sansür mekanizmalarının işleyişi, Anayasa Mahkemesi'nin internet yasasına dair iptalleri ve gazetecilerin hedef alınma süreçleri üzerine değerlendirmelerde bulunan Önderoğlu, aynı zamanda dijital özgürlük için atılması gereken adımlara da dikkat çekiyor:
“Gazetecileri susturma stratejileri”
Siber sansür konusunda dünyada nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız? Son yıllarda bu konuda nasıl değişimler gözlemliyorsunuz?
Dünyanın birçok bölgesinde siber sansür, güvenlik konseptinin parçası olmanın yanı sıra muhalif veya gazeteci susturmanın stratejilerinden biri olarak yaygınlaştırıldı. Çevrimiçi alanda medya veya haberciyi kanundaki sofistike argümanları işleterek susturma peşinde olanlar olduğu gibi yasal temelleri zayıf olanlar “terörizm” veya “güvenlik” gerekçesine sarılarak bunu amaçlarına ulaşıyor. Ayrıca, daha yakınımızdaki Avrupa’da son yıllarda İsrail NSO Group’un ürettiği Pegasus gibi casus yazılımlar yoluyla Galina Timchenko gibi 20 ülkeden 180’i aşkın gazeteci izlendi ve can güvenliği tehlikeye atıldı.
Ancak gazeteciler bunlara göğüs gerekecek mücadeleler de geliştiriyorlar. Örneğin, casus yazılımlara karşı Fas ve Fransa’dan suç duyuruları oldu. RSF, dijital gözetim altında olduklarından şüphelenen gazetecilerin cihazları üzerinde derinlemesine analiz yapabilen Digital Security Lab’ı (Dijital Güvenlik Laboratuvarı) kurdu. Kuruluş, geçen yıl da, Rusya ve Çin’in sansür ettiği 48 haber sitesine erişimi, Collateral Freedom projesi sayesinde geliştirdiği “ayna” teknolojisi yoluyla yeniden sağladı.
“20 yıl önce sansürden kimsenin haberi olmazdı”
Sizce internet sansürü, geleneksel medya sansüründen nasıl farklı?
20 yıl kadar önce geleneksel medyayı, gazete bayisinden veya yayın yasaklarıyla sansürleyebiliyordunuz. Medyanın aradan geçen zamanda süratle dijitalleştiği dönemde, eleştirel unsurlarıyla kamuoyunun çevrimiçi alana çekilmesi, yönetimlerin güvenlik konseptini de değiştirdi. 20 yıl öncesine kadar darbe dönemleri düşünün, bir gazeteyle ilgili toplatma kararı verildiğinde o sayıda yasaklanmış haberler konusunda kimsenin bir fikri olmazdı.
Günümüzde çevrimiçi haberi görünmez kılmayı hedeflediğiniz zaman idari ve yasal altyapınızı adapte etmek, küresel sosyal medya platformlarına kadar işi regülasyona kavuşturmak zorundasınız.
“Regülasyonunda gecikme içerisindeyiz”
Türkiye’de basın özgürlüğü açısından internetin önemi nedir? İnternete getirilen kısıtlamalar gazetecilik açısından nasıl bir etki yaratıyor?
Ne yazık ki Türkiye’nin sansür gündemi, sosyal medya platformlarıyla rekabet etmeleri veya yapay zekayı tehlike olmaktan çıkarıp sektörün kalkınması için devreye sokmaları gibi, medya ve temsilcilerinin birtakım hayati hazırlıklarına da darbe indiriyor.
Hatırlanacak olursa, o kadar geciktik ki, 2007 yılında İnternet alelacele mevzuata kavuşturulduğunda, sadece suç yönü kapsayacak şekilde bir İnternet Suçları Yasası oluverdi. Öyle anlaşılıyor ki, yapay zeka regülasyonunda da benzer bir gecikme içerisindeyiz.
Gazetecilik hakları kadar çevrimiçi düzlemin de demokratik bir düzenlemeye kavuşturulması her toplumu ileri taşır. Ancak, otoriter anlayışın bir devamı olarak, şeffaflığın azaldığı, bilgilenme kanallarının gün geçtikçe tıkandığı Türkiye’de ana gündem, dönem dönem ilginç bir şekilde, TV programlarında eleştirilerini sıralayan, yolsuzluk iddialarıyla ilgili araştırmalarının sonuçlarını yorumlayan 10 kadar araştırmacı gazeteciye, TV sunucu yorumcusuna kalabiliyor. Siyaset sınıfının etkisi bir yana bu, gazeteciliğin çağdaş toplum hedefinde ne denli önemli bir yeri olduğunu da gösterir.
2024’te hakimlikler, en az 3 bin 136 haber ve gazetecilik içeriğine erişim engeli getirmiş. Ayrıca, Narin Güran cinayeti, Ankara’daki TUSAŞ saldırısı ve Bursa Adliyesi’nde silahlı saldırı gibi durumlarda ayın yasağı kararı alındı. Şubat 2023 depremlerinde, en olmayacak anda, deprem bölgesiyle iletişim arayan her yurttaş gibi çevrimiçi gazeteciliği de 15 saat süreyle kısıtlayacak şekilde bir bant daraltmaya gidildi.

BİA MEDYA GÖZLEM RAPORU 2024
2024’te iktidar gazeteciye kan kusturdu
“Türkiye’de içerik kısıtlamalarının hukuk zemini oldukça zayıf”
Türkiye’de internet sansürü daha çok yasal düzenlemelerle mi yoksa teknik yöntemlerle mi uygulanıyor? En yaygın kullanılan sansür mekanizmaları neler?
Doğrusu, erişim engeline ister Sulh Ceza Hakimlikleri isterse Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) gitsin, Türkiye’de içerik kısıtlamalarının hukuk zemini oldukça zayıf. Bu yönüyle bu hakimlikler, yargı mekanizması içerisinde işlerlik gösterseler de, BTK “mutlaka hakim denetiminden geçer” dese de erişim engeli ve içerik silme kararları, etkin ve bağımsız bir yargı denetiminden yoksun olduğundan idari birer tasarruf olarak da görülebilirler. Şahsen, bu zamana kadar, bir hakimliğin itirazı dikkate alarak sansürü kaldırdığı tek iki karara tanık oldum! Ezici çoğunluğuyla, haber ve yazılar, hiçbir argüman doğru düzgün değerlendirilmeden, “kes-yapıştır” kararlar yoluyla sansür edildi.
Hatırlanacak olursa, Anayasa Mahkemesi, kötüye kullanılan İnternet Kanunu’nun “kişilik hakları ihlali”ne dair 9. maddesini 10 Ekim 2024 itibarıyla yürürlükten kaldırmıştı. Düşünebilir musunuz; kimi hakimlikler sansürü bu kez de “milli güvenlik” veya “özel yaşamın gizliliği” gerekçelerine dayandırmaya başlamıştı. Şaka gibi.
“Hesapların erişilmez kılındığı endişe verici bir süreç”
5651 sayılı İnternet Yasası gibi düzenlemeler gerçekten “zararlı içerikle mücadele” için mi var, yoksa sansür için mi kullanılıyor?
Yasadışı bahis, çocuk pornografisi, uyuşturucu teşviki ve terörizm gibi meşru müdahaleleri konu dışında tutarsak kısıtlamalar, hukuk gözardı edilerek, Türkiye veya ulus aşırı eleştirel gazetecilik içeriklerinin (X, Bluesky, Instagram, YouTube vs) pek kolay kriminalize edildiğini gösteriyor.
Artık Can Dündar, Amberin Zaman ve Metin Cihan gibi sürgün gazetecilerin ve Abdurrahman Gök ve kimi Kürt haber sitelerinin “güvenlik tehdidi” olarak damgalandığı ve hesaplarının erişilmez kılındığı endişe verici bir süreç yaşıyoruz. Güvenlik politikalarında artık “özgürlük” boyutunun pek baş ağrıtmadığı artık iyi anlaşılıyor.
“Sırası geldiğinde her gazeteci karşılaşabilir”
Gelecekte internet sansürünün daha da artmasını bekliyor musunuz? Bu konuda en büyük riskler neler?
İnternetle ilgili yasa yokken de gazeteci Coşkun Ak, SupersOnline üzerindeki bir forum sayfasından 1999’da yargılandı; Erol Özkoray’ın İdea Politika sitesi 2001’de kapatılabildi. Bugün ise, yasalar yetmiyor çünkü yargı tarafından istismar ediliyor.
Gazeteci Timur Soykan’ın 1 milyon TL tazminatla yargılandığı “Halkbank’tan mafyaya 550 milyon kredi” haberini İnternette bulamazsınız, çünkü MASAK raporunu da içeren haberine erişim engeli getirildi. Adaletle ilgili sorun maalesef, gazeteci emeğinin herhangi bir kamu hizmeti gibi tanımaya yanaşılmaması, gazeteciliğe müdahalede (erişim yasağı, yayın yasağı, ceza veya tazminat davası vs) argüman geliştirmeyi bile çok görülmesidir. Bu keyfiyetle, sırası geldiğinde her gazeteci karşılaşabilir.
“Habere toleranssızlık”
Türkiye’de ve dünyada dijital haklar konusunda olumlu gelişmeler var mı? Sansüre karşı başarılı mücadele örnekleri var mı?
İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) ve MLSA gibi çevrimiçi sansüre dair anlamlı kazanımlar kaydeden, sansürü yargı önünde iptali için mücadele veren kuruluşlar yok değil. Çok anlamlı da buluyorum. Ancak iktidarın eleştiri ve habere toleranssızlığının, BTK’nın Cumhurbaşkanlığına bağlanacak bir Siber Güvenlik Başkanlığı’na dönüştürülmesiyle hafifleyeceğini sanmıyorum. Hatta, yargı üzerinde tesisli bir iktidar yapılanmasının tamamlanmakta olduğunu düşünüyorum. Nitekim İFÖD, bu tasarının “yasal güvenceden yoksun, keyfiyete yol açabilecek ve denetlenemeyen bir sistem yaratabileceğini” de açıkladı.
“Bu medya düzleminde gazeteciliğin güçlenmesini bekleyemeyiz”
Son olarak, internet sansürüne karşı mücadele edenlere ve bu söyleşiyi okuyanlara ne söylemek istersiniz?
Geçmişten de ifade özgürlüğü olarak ağır sorunlar getiren, yargı bağımsızlığının zayıfladığı Türkiye’de medya sektörünün, sorunlarını bütünsellik içerisinde ve demokratik yollarla iktidara taşımanın yollarını araması daha fazla geciktirilmemelidir. Gazetecilik hak ve sorumluluk tüzük ve kodlarının, editoryal bağımsızlığı, finansman şeffaflığı, yapay zeka ve sosyal medya platformları gibi meseleleri ve şartları da içerecek veya yeniden değerlendirecek şekilde güncellenmesi fena bir başlangıç da olmayabilir. Medya temsilcilerinin “fenomen” veya “haberin öznesi” olmaya kendini kaptırdığı düzlemde, gazeteciliğin güçlenmesini bekleyemeyiz.
Gazetecinin emeğiyle geçinmesinin mucize haline geldiği, sektörün teknolojik dönüşümünde zorlandığı ve demokratik haklarına göz dikildiği bir süreçte, habercilere güç diliyorum. Bu günler, yurttaşlar bağımsız haberciliği güçlendirme çabasına dahil edildiğinde daha gerçekçi şekilde aşılır. Diliyorum ki bu potansiyel geliştirilir.
(HA)
Evrim Deniz, çevrimiçi şiddete karşı suç duyurusunda bulundu

Kobanî Davası’nın itirafçısı şikayetçi oldu, gazeteciye dava açıldı

Halk TV 'bilirkişi' davasında beraat kararı

İstanbul Barosu davasında ara karar: Mahkeme norm denetimi talebini reddetti

Sendika hakkını engelleyen genel müdüre hapis cezası
