Düzenlemeler
Teklif Ekim’de bu haliyle işlenemez: Türkiye’deki basın meslek örgütleri, “Dezenformasyon” yasa teklifinin TBMM’de gündeme getirilen sonrasında 1 Ekim’de başlayacak yeni yasama yılına ertelenmesinin sevindirici ancak yeterli olmadığını belirtti. Meslek örgütleri “Teklifin günlerdir tartıştığımız, muhalefet ettiğimiz mevcut haliyle yeniden Meclis gündemine getirilmesi kabul edilemez” dedi. TGC, TGS, ÇGD, Diplomasi Muhabirleri Derneği, DİSK Basın-İş, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Parlamento Muhabirleri Derneği bir açıklama yayınlayarak, AKP ve MHP’nin ortak imzalarıyla TBMM gündemine getirilen dezenformasyon yasasının kabul edilemez olduğunu belirtti (30 Haziran).
|
“Dezenformasyon” teklifinde yaygın sansür endişesi: İktidar, tepkiler üzerine kamuoyunda “sansür teklifi” olarak da bilinen “Dezenformasyon Yasası” teklifini komisyondayken “kısmi gözden geçirme” için geri çekme kararı aldı. Ancak gözden geçirilecek olan maddeler arasında “cezai yaptırımlar” yok. Basın kartıyla ilgili madde ile internet haber sitelerinde cevap ve düzeltme metninin bir hafta yayımlanmasını düzenleyen maddenin “tekliften çıkarılabileceği” belirtiliyor. Yasa teklifiyle TCK'ye “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ekleniyor. Buna göre “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapisle” cezalandırılacak. Kişinin gerçek kimliğini gizlemesi veya “bir örgütün faaliyeti çerçevesinde” bunu yapması halinde ceza yarı oranında artırılacak. Teklife göre ayrıca internet haber sitelerinin beyannameleri Cumhuriyet Başsavcılıkları yerine Basın İlan Kurumuna verilecek. Verilen süre içerisinde eksikliklerin giderilmemesi ya da gerçeğe aykırı bilgilerin düzeltilmemesi halinde haber sitesi vasfı kazanılmaması tespiti şartı düzenlenecek. Bu kararla internet haber sitesi vasfını kazanamayan haber sitesi, “süreli yayın” kapsamının dışında bırakılmış olacak. Ayrıca internet haber siteleri, yayımladıkları içerikleri iki yıl süre ile muhafaza etmek zorunda olacak. İçeriğin yayından çıkarılması ile erişimin engellenmesi durumlarında düzeltme ve cevap metni bir hafta süre ile yayımlanacak (3 Haziran).
Yasa teklifinde “fiyatı etkileme”ye hapis: AKP ve MHP'li milletvekillerinin imzasını taşıyan 24 maddelik “Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, TBMM Başkanlığına sunuldu. Altıncı Yargı Paketi kapsamında sunulan teklife göre, Türk Ceza Kanunu'nun “fiyatları etkileme” başlıklı maddesinde değişikliğe gidilerek “fiyatları etkileme” suçunun cezası artırılıyor. Buna göre, işçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber, havadis yayan veya sair hileli yollara başvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar verilmesi öngörülen hapis süresi, “bir yıldan üç yıla” şeklinde değiştiriliyor (3 Haziran).
Gürlek, Adalet Bakan Yardımcısı oldu: Cumhurbaşkanı Erdoğan; Canan Kaftancıoğlu, Selahattin Demirtaş, Şebnem Korur Fincancı ve Sözcü davası gibi birçok dosyada verdiği kararlar tartışma konusu olan hâkim Akın Gürlek’i Adalet Bakan Yardımcılığı’na atadı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın dört yardımcısından biri olan Gürlek, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Enis Berberoğlu kararını uygulamamasıyla, Canan Kaftancıoğlu, Selahattin Demirtaş, Şebnem Korur Fincancı ve Sözcü davasında ağır cezalar vermesiyle gündeme gelmişti. Erdoğan’ın atama kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı (2 Haziran).
Basın Kartı haksızlığı sürecek: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın itirazı üzerine, Danıştay 10. Dairesince verilen Basın Kartı Yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulması kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından kaldırıldı. İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, yönetmeliğin karar öncesindeki şekliyle uygulanmaya devam edeceği belirtildi. Danıştay 10. Dairesi, uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğmasına yol açacağı tespitiyle yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasına karar vermişti. TGS, Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’ne göre, Danıştay 10. Dairesi’nin gerekçesi, 14 sayılı İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına basın kartı ile ilgili olarak sadece basın-yayın kuruluşu mensuplarına basın kartı düzenleme yetkisi verilmesi, basın kartının kimlere verileceğinin ve hangi hâllerde basın kartının iptali gerekeceğinin belirlenmesi konusunda bir yetkiye yer verilmemiş olması, Basın Kartı Yönetmeliğinin 3. Maddesi 1. Fıkrasının hukuka aykırı olması, basın kartının basın özgürlüğünün ilgilendirmesi sebebiyle ancak kanunla düzenleme yapılacağı” şeklindeydi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise iptal kararında, gazetecilik mesleğini yapmak için zorunlu bir kart olmadığı ifadelerine katılmakla beraber ‘basın kartının basın hürriyeti ile ilişkili olmakla birlikte doğrudan bağlantılı olmaması’ gerekçesi getirdi. Son kararın ardından Yönetmelik karar öncesindeki şekliyle uygulanmaya devam edecek. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, dosyanın Danıştay 10. Dairesi’ne gönderilmesine de karar verdi. Böylece Basın Kartı Yönetmeliği'ndeki değişiklikler yeniden Danıştay 10. Dairesi'nde görülecek (19 Mayıs).
Polis genelgesine "kesin ret": Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, kamusal alanda polisin ses ve görüntüsünün alınmasını engelleyen 27 Nisan 2021 tarihli ve "Ses ve Görüntü Kaydı Alınması"na dair Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesine ilişkin nihai kararı verdi. Genelgeye karşı TGS'nin açtığı davada yürütmeyi durdurma kararı verilmiş, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) karara itiraz etmişti. Danıştay, "öne sürülen hususları kararın kaldırılmasına gerektirecek nitelikte değil" tespitiyle itirazları reddetti ve genelgenin yürütmesi kesin olarak durdurdu. Kararı duyuran TGS, "Kamusal alanda polisin ses ve görüntüsünün alınmasını engelleyen genelgenin yürütmesi kesin olarak durduruldu. Danıştay, açtığımız davada İçişleri Bakanlığı ve EGM'nin itirazlarını reddetti. Basın hürdür, sansür edilemez! #GazetecilikEngellenemez" paylaşımı yaptı (9 Mayıs). |
Soru ve araştırma önergeleri
HDP Diyarbakır gözaltılarını Soylu’ya sordu: HDP Şırnak milletvekili Hasan Özgüneş, Diyarbakır’da 21 gazeteci ve medya çalışanına yönelik ev baskını ve gözaltıları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sordu, “Gözaltıların talimatı tarafınızca mı verilmiştir” dedi ve gerekçesinin açıklanmasını istedi. Soru önergesinde, “Bulundukları bölgenin dört bir tarafında ve çoğu zaman polislerin takibi altında açık bir biçimde dolaşarak habercilik faaliyeti yürüten özgür basın emekçilerinin sabah saatlerinde ev baskınları ile gözaltına alınmasının amacı nedir?” ve “Gazetecilerin gözaltına alınması ile hangi haberlerin kamuoyu ile paylaşılması engellenmek istenmektedir?” soruları da yer aldı. Özgüneş, tutuklu gazetecilerin sayısını, son 10 yılda kapatılan gazete sayısını da sordu. Önerge, “Bakanlığınızın Türkiye’de gazetecilere ve özgür basın emekçilerine yönelik saldırı ve hak ihlallerini önlemeye yönelik çalışmaları var mı? Var ise bu çalışmalar nelerdir?” sorularıyla bitiyor (8 Haziran).
CHP’li Karabat’tan “TRT zararı” uyarısı: CHP İstanbul milletvekili Özgür Karabat, sosyal medya hesabından “TRT’ye kimler mali operasyon çekiyor?” başlığıyla bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “Ağır bir sansür yasası ile kamu yararına gazetecilik yapanları hapse atmayı isteyen AKP, TRT’de ise çok büyük oyun oynuyor. TRT’nin milyarlarca liralık bütçesi kimlerin elinde? 85 milyon vatandaştan alınan vergilerle finanse edilen TRT tarafsız yayın yapacağına, A Haber’den farksız bir duruma geldi” denildi. Liyakatsiz TRT atamalarına da değinilen açıklama, “Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün boşuna Sayıştay üyelerini ‘İşlerimize karışmayın’ diye uyarmadı. TRT’nin Sayıştay raporunda 21.3 milyon liralık bir kambiyo zararı tespit edilmiş. Bu zarar neden oluştu?” diye de soruyor (4 Haziran).
HDP Van’da habercilere şiddeti Soylu’ya sordu: Gazetecilerin fiziksel şiddete maruz kalması Meclis gündemine de taşındı. HDP Van milletvekili Tayip Temel, Van’da Vanspor ürünlerinin satılacağı mağazanın açılışı sırasında beş haberciye saldırılmasını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesiyle sordu. Temel, önergesinde, “Van’da valilik korumalarının gazetecilere fiziksel şiddet uygulamasından haberdar mısınız? Haberdarsanız söz konusu korumalar hakkında yasal bir süreç işletilecek midir?”, “Gazetecilerin can güvenliğini sağlamak adına herhangi bir programınız mevcut mudur?” ve “Gazetecilerin haber yapma hakkı önündeki tüm engellerin kaldırılması için Bakanlığınızca herhangi bir önlem alınacak mıdır?” sorularına da yer verdi (25 Nisan).
Oktay önergeye yanıtta BİK’i korudu: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Basın İlan Kurumu’nun iktidar yanlısı olmayan yayın organlarına dönük engellemelerine ilişkin CHP’nin gazeteci kökenli milletvekili Utku Çakırözer’in sunduğu soru önergesinde sorunu gizledi. Çakırözer, “Her biri ayrı ayrı belirtilmek üzere, Basın İlan Kurumu’nun 2021 yılındaki ilan ve reklam dağıtımının gazetelere göre dağılımı nedir? Hangi gazete, ne kadar ilan almıştır? 2021’de BİK tarafından resmi ilan ve reklam kesme cezası verilen gazeteler hangileridir?” diye sormuştu. Önergedeki soruların büyük bölümüne yanıt vermeyen Oktay, “BİK resmi ilanları, gazetelerin hangi görüş ve düşüncede yayın yaptığına bakmaksızın, BİK Teşkiline Dair Kanun ile Resmi İlan ve Reklamlar ve Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliğinde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde gazetelere dağıtılmaktadır” dedi. Çakırözer ise, “BİK, AKP döneminde Basın İnfaz Kurumu’na dönüştü” diyerek Oktay’a tepki gösterdi. Çakırözer, “BirGün, Cumhuriyet, Sözcü ve Korkusuz gazetelerine yüzlerce günlük ilan cezaları verildi. AYM’nin ‘hak ihlali’ kararına rağmen bu hukuksuz uygulama sürüyor. Fuat Oktay da soru önergemize yanıt vermek yerine bu hukuksuzluğu savunuyor” dedi (13 Nisan).
Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıklardan
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’dan “Kaşıkçı” izahatı: “Bu hadiseden dolayı Suudi Arabistan'la ilişkilerimiz ciddi yara aldı. Üç yıl Suudi Arabistan'la ilişki kurmadık. Türkiye sert tepki verdi, üzerine düşeni yaptı. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında böyle bir cinayete kurban gitmesi es geçilecek, üzeri örtülecek bir şey değildi. Trump açıktan çıkıp 'Bu konu bizim için bir sorun değildir' mealinde konuştu. Avrupa'da benzer çıkışlar oldu. Bir zaman sonra geriye çekildiler. Hukuki süreçle ilgili birkaç aşamalı süreç yaşandı. Adli süreçlerde ilgili makamların birbiriyle konuşması gerekiyordu. Burada bir sürü hukuki olarak teknik detaylar var. 6706 sayılı Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu işletildi. Bizim bir vatandaşımız falanca ülkede uyuşturucu suçundan idama mahkum ediliyor mesela. Bununla ilgili girişimde bulunuyoruz. 'Mümkünse imkan olmasın, gelsin Türkiye'de cezasını çeksin' gibi. Bazen hukukun verdiği bazı kararlar kamu vicdanını rahatlatmayabilir. Neticede mahkemenin verdiği karara hukuken saygı duymak zorundayız. Siyaseten ve vicdanen yeterli bulmayabilirsiniz (Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Türkiye'de öldürülmesiyle ilgili bir TV kanalına açıklama yaptı, 27 Haziran).
AKP’li Dağ’dan “dezenformasyon” savunması: “Birinin atmış olduğu tweet yaptırım doğurmaz. Biriyle ilgili olabilir, devletin mekanizması olabilir. İnsanları yanıltmaya dönük bir ifade olabilir. Kamuoyunu bozacak düzeye gelmesi gerekiyor. Kızılay'da bir bomba var, bir paket gördü, mahkemede bunu savunduğu zaman ceza söz konusu olmayacak. İnsanları yanıltacak düzeyde bir tartışma olması, gerçeklik algısını değiştirebilecek bir şey olursa ve yayılırsa ceza söz konusu olabilecek. Teknoloji geliştikçe yeni düzenlemeler gelebilir” (NTV canlı yayınına konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, “dezenformasyon” teklifini savundu, 2 Haziran).
Altun, “dezenformasyon” teklifini savunmak için suçladı: AKP ve MHP tarafından hazırlanan, basına ve sosyal medyaya yönelik yeni yaptırımlar içeren kanun teklifine ilişkin, “Bu düzenlemeden, dezenformasyon yapanlar, kişilik haklarına saldıranlar rahatsız olurlar. Bu düzenlemeden, yalan ve çarpıtılmış bilgilerle kamu düzenini bozmaya çalışanlar rahatsız olurlar. Bu düzenlemeden, haber özgürlüğünü ipotek altına almaya çalışanlar rahatsız olurlar. Bu düzenlemeden, ancak siyaset sahnesini ve toplumsal huzuru zehirlemeye çalışanlar rahatsız olurlar. Bu düzenlemeye karşı en çok sesi çıkanların, en çok yalan ve dezenformasyon üretenler ve yayanlar olduğunu göreceksiniz… Bu gerçeğe rağmen, basın özgürlüğü, ifade hürriyeti gibi kavramlar, içeride ve dışarıda, ülkemiz aleyhine çarpıtılmış ve istismar edilmiş yaklaşımlarla Türkiye aleyhtarlığının bir malzemesi olarak kullanılmaya çalışılıyor. Bu siyasi, ideolojik ve kötücül yaklaşımın elbette farkındayız. Türk basınının bir kısmının darbelere zemin hazırladığını, 5. kol faaliyetleri yaptığını, itibar suikastlığına giriştiğini maalesef görüyoruz” (Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda düzenlenen ‘Türk Basın Tarihini Yeniden Düşünmek Sempozyumu’na konuştu, 1 Haziran).
Bakan Bozdağ’dan Tweet “dersi”: “Türkiye'de tweet attı diye hakkında soruşturma başlatılan bir kişi yok. Tweetin içinde yazandan dolayı soruşturma açılıyor… Sayın Cumhurbaşkanı ve annesine küfrü ifade özgürlüğü olarak görüyorsa, Kılıçdaroğlu mitingde çıkıp tekrar etseydi. Hakaret sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde suçtur. Küfrediyor, hakaret ediyor, ifade hürriyeti diyor… Kaftancıoğlu için de geçerli. O zaman bunların kendileri hakkında söylenen hiçbir söz hakkında şikayetçi olmaması lazım” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi programında soruları yanıtladı, 22 Mayıs).
Erdoğan’ın tüm çabası “hukuk devleti için” olmuş: “Açıkça ifade ediyorum. Bu ülkede hiçbir savcının, hakimin hukukla bağdaşmayacak herhangi bir yaklaşımla karşıma gelmesini istemem. Aynı zamanda yargı mensuplarının bu hukukçu duruşunu herkesin karşısında, her şartta sergilemesini de beklerim. Darbelere kılıf uyduran, menfaat hesaplarının aleti olan yargı, millet adına karar veremez. FETÖ ihanet çetesinin yargı içindeki dehşet verici yapılanmasına hep birlikte şahit olduk. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi ile inşallah böyle tehditlerle karşılaşmayacağımızı ümit ediyorum. Hukuk devleti ilkesi demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Ülke yönetimine geldiğim günden beri Türkiye'nin hukuk devleti kimliğini yüceltmesinin mücadelesini veriyorum. Aslında ülkemizi yeni, demokratik yaklaşımla, yalın dille yazılmış yeni anayasaya kavuşturmak için TBMM'de defalarca teşebbüste bulunduk. Maalesef muhalefet partilerinin uzlaşmaz tavrı nedeniyle akamete uğradık” (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İdari Yargı Günü ve Danıştay'ın 154. Kuruluş Yıl Dönümü nedeniyle düzenlenen törende konuştu, 10 Mayıs).
Bakan “Gezi” cezalarını “vicdani” buldu: “Ne ABD'nin ne de başka bir ülkenin Türkiye'nin yargılamasıyla ilgili söz söylemeye hakkı yoktur. Onlar kendi işine baksınlar… Hukuk devletinde yargılama süreçlerinin nasıl işleyeceği, kararların nasıl verileceği yasalarla sabittir. Hiç kimse kendisini hakim veya mahkeme yerine koymamalıdır. Maalesef bugün Türkiye'de hakim ve mahkeme yerine kendini koyan pek çok zevatı görüyoruz. Hakimler görevlerinde bağımsızdır. Kararlarını anayasa, kanun ve hukuka bağlı vicdani bir kanaatle verirler. Yargılama yetkisinin kullanılması konusunda hiçbir makam, merci hakimlere emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz. Hakimler emir ve talimat almazlar. Tavsiye ve telkin kabul etmezler. Anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle kararlarını açıklarlar. Maalesef dün açıklanan mahkeme kararından sonra bir hukuk devletinde olması gereken tepkilerin dışında çok saygısızca tepkilere de şahit olduk” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Osman Kavala ve yedi hak savunucusuna ağır hapis cezaları verilmesiyle ilgili, ABD ve AB’den gelen tepkileri yorumladı, 26 Nisan).
Bakan Bozdağ için “Kaşıkçı dosyasının devri kanuni”: “Cemal Kaşıkçı davası olarak bilinen davada, mahkemenin durma ve yargılamanın nakline karar vermesi; kanuna uygundur, yargı yetkisinin devri değildir, davanın düşmesi değildir. Bu hakikati bilmelerine rağmen kimi siyasilerin aksi beyanı, siyasi, hesapla yapılan çarpıtma yorumdur” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki Başkonsolosluk binasında 2 Ekim 2018’de öldürdüğü Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan'a devredilmesinin kanuna uygun olduğunu Twitter hesabından savunarak kararın çarpıtıldığını öne sürdü,15 Nisan).
Bakan Bozdağ sosyal medyadan rahatsız: “Hakim ve savcı, oturaklı, sakin, vakarlı, onurlu, omurgalı, kişilikli, karakterli olmalı ve bunu da hayatının her anına yansıtabilmelidir. Kararlarımızı etkilemek için üzerimize etki yapmak isteyenler olabilir. Şimdi sosyal medya mahkemeleri, savcıları var, gazeteler, televizyonlar var... Hakim ve savcılarımızın verdiği kararları eleştirdiği gibi, vereceği kararlar öncesi onları eleştiren hatta tehdide varan açıklamalara da şahit oluyoruz. Bütün bunlara karşı da dirençli olacağız. Dosyanın taraflarından, ideolojilerden, siyasi görüşlerden, medyadan, sosyal medyadan etkilenmeden, hak ne ise ona sahip çıkarak, hakkı tespit edip, hak sahibine teslim ederek görevimizi yapmak durumundayız” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye Adalet Akademisi'nde 25. Dönem Adli Yargı Adayları Son Dönem Eğitimi ile 16. Dönem İdari Yargı Hazırlık Eğitimi Açılış Töreni'nde, hakim ve savcı adaylarına hitap etti, 4 Nisan).
Bakan Bozdağ’dan “Kaşıkçı” için Arabistan’a müjde: “Durma kararı verilmesi talep edilince mahkeme Adalet Bakanlığına görüş sordu. Biz de bu konuyu inceletiyoruz. Uluslararası adli yardımlaşma anlaşması çerçevesinde görüşümüzü bugün göndereceğiz. Henüz görüş bildirmedik. Bu yargılamanın, davanın nakli konusunda olumlu görüş bildireceğiz. 6706 sayılı yasanın 24. maddesi uyarınca bu devam edecek, ona göre karar veriyoruz.” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ankara Hakimevi'nde yargı muhabirleriyle bir araya geldiği toplantıda, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesiyle ilgili dava dosyasının Arabistan’a nakledilmesine olumlu yanıt vereceklerini müjdeledi; 1 Nisan).
Tepkiler
DW ve VOA sansürüne RSF ve Akdeniz tepkisi: İfade Özgürlüğü Derneği’nden (İFÖD) Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Voice of America'ya (VOA) Türkçe’ye yaptığı açıklamada “Deutsche Welle Türkçe ile VOA Türkçe’ye erişim engeli kararı alınması apaçık sansür uygulamasıdır. ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmesinin hemen ardından olmasını ise manidar olarak yorumlamak mümkün görünüyor. Böylece ilk kez RTÜK’ün haber siteleriyle ilgili yetkisi kullanıldı. Mevcut durumda diğer haber sitelerine erişim engeli kararları yargı eliyle 'kamu düzeni ve milli güvenlik' gerekçesiyle uygulanıyor” dedi. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da, kararın çoğulcu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığını dile getirdi; “Erişim engeli ancak siyaset ve seçime hizmet edecek, çoğulcu yayın anlayışıyla bağdaşmayan, buna dair toleranssızlığı uluslararası plana taşıyan son derece problemli bir karardır” dedi (30 Haziran).
RSF’den İçişleri Bakanlığı’na “AYM’ye uy” çağrısı: RSF, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen toplumsal eylemleri izleyen gazetecilere yönelik polis şiddeti ve keyfi gözaltılara son vermeyen İçişleri Bakanlığı’nı AYM kararlarının gereğini yapmaya çağırdı. Örgüt, AYM zoruyla açılan Beyza Kural, Erdal İmrek ve Gökhan Biçici davalarını örnek gösterirken Onur Yürüyüşü sırasında Bülent Kılıç’ın darpla gözaltına alınmasını ihlallerin sürdüğüne dair örnek olarak verdi. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “İçişleri Bakanlığı'nın Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı çıkmaktan ibaret olan inatçı tutumu, yalnızca gazetecilerin rolünü zayıflatıyor. Bu kötü alışkanlık sona ermeli” dedi (30 Haziran).
TGC, RTÜK’ü kınadı: TGC, Halk TV, KRT, Tele1, TGRT ve Radyo Sputnik’e RTÜK’ün verdiği cezaların, halkın haber alma özgürlüğünü kısıtladığı ve yasaların önüne geçtiğini bildirdi. Açıklamada, “Gazetecilik iktidara değil, halkın haber alma, bilgilenme hakkına hizmet eden saygın, onurlu bir meslektir. Türkiye’de demokrasinin yeşermesi için haberin özgürce dolaşabildiği bir toplum olmalıyız. Ancak özerk olması gereken RTÜK kararlarıyla gazeteciliğe müdahale ederek haberi engellemekte, iktidar adına sansür ve cezalandırma görevini sürdürmektedir” denildi (30 Haziran).
Gözaltı ve şiddette "alışkanlığa" tepkiler: TGC, RSF ve EFJ gibi gazetecilik örgütleri, İstanbul'da Onur Yürüyüşü'nü izleyen AFP muhabiri Bülent Kılıç'ın gözaltın alınması ve Milliyet gazetesi fotomuhabiri Hakan Akgün'ün güvenlik güçlerince tartaklanması gibi medya temsilcilerine hedef alan uygulamalara tepki gösterdi. TGC açıklamasında, "İktidarı bir kez daha cinsiyet eşitliğine saygı göstermeye, yurttaşın haber alma hakkını engellememeye, gazetecilere yönelik saldırıları cezasız bırakmaktan ve gazetecileri gözaltına almaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. #Gazetecilik suç değildir" denildi. RSF, İstanbul'da Onur Yürüyüşü'nü izleyen AFP fotomuhabiri Bülent Kılıç'ın darp edilerek gözaltına alınmasını kınadı. Kılıç'ın geçen yılki etkinlik sırasında da boğazına basılarak gözaltına alındığını hatırlatan RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, "Emniyet güçleri, Anayasa Mahkemesi'nin son üç yılda verdiği üç mahkumiyet kararına rağmen gazeteciye keyfi şiddet ve gözaltıyı sürdürüyor. Ne yazık ki, karşımızda AYM kararını ve hukuku hiçe saymayı alışkanlık yapmış bir idare var" dedi (27-28 Haziran). |
BM “gazeteci güvenliği”nde uyardı: Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin 50. oturumu kapsamında genel kurula hitap eden BM'nin düşünce ve ifade özgürlüğü Özel Raportörü Irene Khan, internet ortamında gazetecilere yönelik cinsiyet üzerinden saldırıların, dijital takip ve toplu linç kampanyalarının, gazetecilerin güvenliği için büyük tehdit oluşturduğunu vurguladı, “basın özgürlüğü ve basın çalışanlarının güvenliğinin tehlikeli bir şekilde azalmaya devam ettiğini” bildirdi. Han, İnsan Hakları Konseyi ve uluslararası camiaya, basın çalışanlarına sahada ve çevrimiçi ortamda saldırıların önlenmesi ve gazetecilerin dokunulmazlığının sağlanması yolunda adımlar atma çağrısında bulundu (25 Haziran).
Uluslararası PEN’den tutuklamalara tepki: Uluslararası PEN Yazarlar Birliği, Diyarbakır’da “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 16 Haziran’da tutuklanan 16 gazetecinin serbest bırakılmasını istedi. Açıklamada, “Türkiye, bağımsız gazetecileri hedef almak için terörle mücadele ve diğer yasaları kullanmayı bırakmalı ve bilgi verme ve alma hakkını da içeren ifade özgürlüğü hakkını desteklemelidir” ifadeleri kullanıldı (24 Haziran).
IPI ve CPJ’den Diyarbakır tutuklamalarına tepki: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Diyarbakır’da 8 Haziran’da gözaltına alınan 21 medya çalışanından 16’sının tutuklanmasına tepki göstererek tahliye çağrısı yaptı. CPJ Avrupa ve Orta Asya Program Koordinatörü Gulnoza Said, “Basın özgürlüğüne yönelik kabul edilemez bir saldırı” ifadelerini kullandı. IPI açıklamasında “Gazetecilerin 'terör örgüt propagandası' suçlamasıyla gözaltına alındığı bildirilirken suçlamalara yönelik detaylar henüz kamuoyuyla paylaşılmadı” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada gazetecilere yönelik soruşturma kapsamındaki suçlamalara dair detaylı bilgi verilmesi istendi. Gulnoza Said de Türkiyeli yetkililere hitaben yaptığı açıklamada, “Diyarbakır'da görünürde hiçbir sebep yokken tutuklanan gazetecilerin hemen serbest bırakılması” çağrısında bulundu. “Türkiye, çok az kanıt veya gerekçe ile gazetecileri tutuklamaktan ve tutuklu yargılamayı cezalandırma olarak kullanmaktan vazgeçmeli” dedi (17 Haziran).
Altı yıldır yargılanan üç hak savunucusuna destek: AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Terese Ribiero, AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ve dünyada 100’ü aşkın ifade özgürlüğü kuruluşunu bir araya getiren İFEX, Özgür Gündem nöbetçi yayın yönetmenliği davasından altı yıldır yargılanan ve 17 Temmuz 2019’da beraat ettikleri halde kararları istinaftan dönen Şebnem Korur-Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin'e yönelik yargı tacizinin son bulmasını talep etti (14 Haziran).
TGS Ankara’dan RTÜK önünde protesto: TGS Ankara Şubesi, RTÜK'ün muhalif televizyon kanallarına 2021'de toplamda 71 ceza keserken, iktidar yanlısı kanallara ise hiç ceza vermemesini protesto etti. RTÜK, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRGEV ve Ensar Vakfı üzerinden ABD'ye para aktarıldığını iddia eden videosunu eşzamanlı yayınlayan Halk TV, Tele 1, KRT TV ve Flash TV’ye aylık reklam gelirlerinin yüzde 3’ü oranında ceza vermişti. RTÜK önünde yapılan açıklamaya, CHP İzmir milletvekili Atilla Sertel, RTÜK üyeleri Okan Konuralp ve İlhan Taşcı da katıldı (8 Haziran).
Diyarbakır’daki gözaltılara tepki: ÇGD, TGS, DİSK Basın İş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ) ve Haberin Var Mı İnisiyatifi, Diyarbakır'da 21 gazeteci ve medya çalışanının gözaltına alınmasını kınadı. DFG, sosyal medya açıklamasında “Gazetecilerin gözaltına alınması hakikati karartma çabasıdır” derken ÇGD’nin paylaşımında, “İktidarın basına yönelik yeni sansür kanunu TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeden gazetecilere yönelik baskılar arttı. Diyarbakır'da 16 meslektaşımızın gözaltına alınması ve avukatları ile görüştürülmemesine varan süreç hukuksuzdur” ifadelerine yer verildi. TGS’nin de “Diyarbakır'da sabah saatlerinde ev baskınlarıyla çok sayıda gazeteci gözaltına alındı. Baskılar gazetecileri yıldıramayacak! #GazetecilikSuçDeğildir” açıklaması yaptığı operasyonla ilgili DİSK Basın İş, “Yeter artık, elinizi Kürt gazetecilerin üzerinden çekin! Bu operasyon ve soruşturma furyasına derhal son verin” açıklaması yaptı. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü avukat Veysel Ok ise, iktidarın son dönemlerde Kürt gazetecilere yönelik baskıyı artırdığını ve seçime doğru giderek daha da artıracağı öngörüsünde bulundu (8 Haziran).
Dezenformasyon teklifine toplu tepkiler: Sosyal medyaya sansür niteliğinde engeller getirmesinden endişe edilen Dezenformasyon Yasa Teklifine, birçok gazetecilik ve ifade özgürlüğü kuruluşu tepki gösterdi. Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener, TGS Başkanı Gökhan Durmuş, ÇGD Genel Başkan Yardımcısı Şeyma Paşayiğit ve Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Turgay Türker, kanun teklifinin çekilmesi için Dijital Mecralar Komisyonu toplantısı öncesi siyasi parti temsilcileriyle görüştü; teklifin geri çekilmesini istedi. TGC’yi temsilen Genel Sekreter Sibel Güneş ve Ankara Temsilcisi Taylan Erten, TBMM’de Sosyal Medya Yasa Tasarısı’yla ilgili görüşünü TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’na sundu. Teklifde yer alan birçok sorunu dile getiren temsilciler, “Düzenlemenin genişliği ve belirsizliği göz önüne alındığında madde bu haliyle geri çekilmeli ve yeniden kamuoyunda tartışmaya açılmalıdır” dedi (1 Haziran).
Gezi anmasındaki gözaltı ve şiddete yoğun tepki: TGC, TGS, DİSK Basın İş, ÇGD, RSF gibi birçok basın meslek örgütü, Gezi eylemlerinin 9. yıldönümü eylemleri sırasında grev yapan medya temsilcilerine polisin uyguladığı şiddet ve gözaltıları protesto etti. TGS, “Meslektaşlarımızı darp eden, ters kelepçe ile gözaltına alan, emri veren ve uygulayan tüm kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” açıklaması yaptı. Genel Sekreteri Sibel Güneş, “Hem polis şiddeti hem de gözaltılar kabul edilemez. Haberin yurttaştan saklanması bir demokrasi ayıbıdır. Şiddete uğrayan meslektaşlarımız için; güvenlik güçleriyle ilgili işlem yapılmasını istiyoruz” şeklinde açıklama yaptı. TGS Genel Sekreteri Mustafa Kuleli “Danıştay, toplumsal olaylar sırasında polislerin görüntüsünün alınmasını yasaklayan EGM genelgesinin yürütmesini durdurduğu halde polis sahada işini yapan gazetecilere mâni olmaya devam ediyor” dedi. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, güvenlik politikalarına yön verenlerin; medya temsilcilerini birer eylemci sanmayı artık bir kenara bırakarak, icraatlarının iyisiyle kötüsüyle kamuoyuna yansımasına razı olması gerektiğine dikkat çekti. DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, “Son dönemde özellikle toplumsal olayları izleyen gazetecilere güvenlik güçleri tarafından büyük bir şiddet uygulanıyor. Bu bilinçli yapılıyor. İçişleri Bakanı da, güvenlik güçlerinin zorbalığını, işkenceyi, hukuk tanımazlığını teşvik ediyor” dedi (1 Haziran).
RTÜK’e yoğun tepki: TGC, RTÜK’ün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını yayınlayan Tele1, KRT, Flash TV ve Halk TV’ye verdiği cezanın basın özgürlüğüne aykırı bir karar daha olduğunu açıkladı. TGC açıklamasında, “Basın özgürlüğü, Anayasamız gereğince resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini kapsamaktadır. Bu nedenle RTÜK’ü bir kez daha tarafsız davranmaya, kararlarında Anayasa’ya, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne saygılı olmaya çağırıyoruz” denildi. Basın Konseyi de, RTÜK’ün eleştirel dört kanala verdiği cezaya tepki gösterdi. Konsey, “Apaçık Türkiye demokrasisinin, anayasal hakların, yasaların, halkın haber alma hakkının yok sayılmasıdır” açıklaması yaptı. RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu de, ulusal medyanın yüzde 90’ının iktidar kontrolünde olması yetmezmiş gibi bir de RTÜK’ün hakim siyasete hizmet için muhalefetin sesini duyuran medya kuruluşlarına ağır cezalar yağdırdığını bildirdi. Önderoğlu, RSF Twitter hesabından, “Bunun tarafsızlık ile ne ilgisi var? Bunun siyaset yapmaktan farkı ne?” sözleriyle tepki gösterdi (30 Mayıs).
RSF ve TGS’den Biçici’ye destek: RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, gazeteci Gökhan Biçici’nin darp edilerek gözaltına alınışından neredeyse 10 yıl sonra sorumlu polisleri yargı önüne çıkarabilmesinin “teselli verici olmakla birlikte damakta acı bir tat da bıraktığını” söyledi. Önderoğlu, “Neyse ki, gazetecilerin adaletsizliği sineye çekmemeleri ve AYM’nin bu anlamda etkili konumlanışı medya temsilcilerine yönelik polis kaynaklı keyfi müdahaleleri görünür kılmayı sağlıyor” dedi. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş da, “O günlerde gazeteciler yoğun saldırı ve baskı altında işlerini yapmaya çalışıyordu. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen iktidarın Gezi direnişine olan öfkesi ve kini de bitmedi, gazetecilere yönelik baskılar da bitmedi… Bu çok önemli bir ısrarın ve takibin sonucunda oldu. Gazetecilere yönelik saldırılarda cezasızlığa son verilmesini ve saldırganların en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyoruz” dedi (30 Mayıs).
Kadın gazetecilere tehdide tepkiler: TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, DİSK Basın-İş, RSF gibi çok sayıda gazetecilik örgütleri, Kısa Dalga sitesinden gazeteci Hale Gönültaş ve Halk TV sitesi muhabiri Seyhan Avşar’ın, eroin ve ISİD dosyalarıyla ilgili haberler yaptıktan sonra tehidt edilmesini kınayan açıklamalar yaptı. TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, “Kadın gazetecilerin güvenliklerini sağlamak, yetkililerin sorumluluğundadır. Arkadaşlarımızın yanındayız, sürecin takipçisiyiz” derken DİSK Basın-İş'ten yapılan açıklamada “Gazetecilerin ilkesi kamu yararıdır ve hiçbir tehdit, baskı onları halka gerçek haberleri ulaştırmaktan alıkoymayacak. Gazeteci arkadaşlarımızın, gazetecilerin yanındayız” ifadelerine yer verildi. RSF’den Erol Önderoğlu da, Twitter hesabından “Seyhan Avşar, Hale Gönültaş, Emel Eylem Yılmaz… Birkaç saatte üç kadın gazeteci olumsuzlukların üzerine gittikleri için online ortamda tehdit edildiklerini duyurdu. Yeter artık! Yetkilileri kabul edilemez bu duruma daha fazla seyirci kalmamaya çağırıyoruz” dedi (21 Mayıs).
ÇGD’den basın kartları için çağrı: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Danıştay 10. Dairesi tarafından verilen Basın Kartı Yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulması kararının, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından kaldırılmasına dair yazılı açıklama yaptı. Kararın TGS, Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin açılan davaya dair olduğunu belirten ÇGD, Yönetmeliğe karşı 2019 ve 2021’de açtıkları davanın ihtiyaçlarının ortada durduğunu vurguladı. Açıklamada "Dernek olarak açtığımız, 2019 esaslı ilk dava dosyasında verilen ve gerekçeleri farklı olan yürütmenin durdurulması kararı ortadan kaldırılmamıştır. Yeniden getirilen benzer maddelere ilişkin Derneğimizce açılan 2021 esaslı diğer davada da olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar henüz verilmiş değildir. Basın kartı çerçevesinde verilen hak mücadelesi hukuken devam etmektedir" denildi. Bildiride, “Danıştay basın kartlarına ilişkin nihai kararında; basın özgürlüğünü yok eden değil koruyan bir karar almalıdır!” dedi (20 Mayıs).
RTÜK’ün “Gezi” cezalarına kınama: TGC Yönetim Kurulu ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, RTÜK’ün Gezi davasına yönelik milletvekili tepkilerini ekrana yansıtan Flash TV, Halk TV, Tele 1 ve KRT TV’ye ağır para cezaları vermesine tepki gösterdi. TGC açıklamasında, “İktidarı eleştiren medya kuruluşlarını ekonomik olarak zayıflatmaya, çalışanların maaşlarını almalarını engellemeye neden olacak bu kararlar, Anayasa’ya, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne de aykırıdır. RTÜK iktidar adına ceza dağıtmaktan vazgeçmelidir” denilirken RSF Türkiye de Twitter paylaşımında, “RTÜK’ün dün Flash TV, Halk TV, Tele1 ve KRT’ye oy çokluğuyla verdiği ağır para cezaları, bir iktidar projesinin tatminine ve eleştirel kanalların seçim öncesi susturulmasına yöneliktir. Yapısı ve müdahale tarzıyla RTÜK’ün demokraside yeri yoktur!” ifadeleri yer aldı (11 Mayıs).
Kadın gazetecilere online tehdit ve saldırıya RSF kınaması: RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu, sosyal medyada kadın gazetecilere yönelik cinsiyetçi hakaret ve tehdide tepki göstererek, “Bu saldırılara daha ne kadar seyirci kalınacak” diye sordu. Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığının sosyal medyada “Unutulmasın ki ülkelerini işgale gelen Nazilerle birlikte olan Fransız kadınları, savaş sonrası bu utançla acı bir şekilde yüzleşmişler, ifşa edilip utanç serenomilerine çıkarılmışlardı” paylaşımını Retweet @bencondegilim adlı hesap kadın gazetecileri hedef gösterip “Nevşin Mengü, Elçi, Burcu Karakaş ve İpek Maya Saygın’a uygulanacak tarife” paylaşımında bulunmuştu. Önderoğlu sosyal medyada tepkisini, “Kadın gazetecilerin sosyal medyada hakaret, tehdit ve cinsiyetçi saldırılara uğradığı durumlara daha ne kadar seyirci kalınacak? Bu iğrenç! Gazetecilerin evi kör sabahta pek rahat basılırken bu kişilere yıllardır nasıl caydırıcı işlem yapılmaz?” sözleriyle gösterdi (4 Mayıs).
Dünya Basın Özgürlüğü Günü mesajları: Basın meslek örgütleri, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gazetecileri cezalandırma politikalarından bir an önce vazgeçilmesini istedi. TGC Yönetim Kurulu, “Gazeteciliği cezalandırmaktan vazgeçin” başlıklı bildirisinde, “Gazetecilerin haklarının ihlal edildiği, haberin serbest dolaşımının, adil yargılanma hakkının ve yurttaşların habere erişiminin engellendiği bir ülkede gazetecilik yapmaya çalışıyoruz” dedi ve temel hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı bir ortamda iktidarın ve ortaklarının gazetecileri hedef göstermesi, fiziksel saldırılara zemin hazırlaması, gazetecilere saldıranları cezasızlıkla ödüllendirmesinin sürdüğü ve gazetecilerin keyfi suçlamalarla, gözaltılarla ve uzun tutukluluk süreleriyle cezaevinde tutulmasının demokrasi ayıbı olarak devam ettiği aktarıldı. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, 2022'yi “cezalandırma yılı” olarak tanımlarken “Türkiye yıllardır olmayan basın özgürlüğünü, tutuklu gazetecileri, gözaltına alınan gazetecileri, darp edilen gazetecileri konuşuyor. Konuşuyor ama kim konuşuyor? Medya sektörünün içerisinde yer alan gazeteciler, akademisyenler ve biraz da siyasetçiler” dedi. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise Türkiye’de güç odaklarınca suçlu meslek muamelesi yapılan gazetecilik ve hakları için meslek örgütleri ve sivil toplumun yargı önünde ciddi mücadele verdiğini belirtti. Eleştirel medyanın varlığını tehdit ettiği gerekçesiyle RTÜK’ü taraflılıkla eleştiren Önderoğlu “Basın kartı, polis müdahalelerinin görüntülenmesine yönelik yasağa karşı Anayasa Mahkemesi veya İdare Mahkemeleri’nce alınan umut verici kararlar, birçok ülkenin aksine, Türkiye’de meydanın boş olmadığını ve demokratik hak aramada kazanımlar elde edildiğini de gösteriyor” dedi. Basın Konseyi de, “Türkiye’de demokrasi, ifade ve basın özgürlüğünün evrensel standartlara ulaşacağı, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün coşkuyla kutlanacağı günlere kavuşma azim ve kararlığında olduğumuzu bildiririz” şeklinde açıklama yaptı. (3 Mayıs).
CFWIJ’den Söğütlü’ye destek: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşüne katıldığı gerekçesiyle 34 kişiyle birlikte “2911 sayılı Kanuna muhalefet”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kamu malına zarar” suçlamalarıyla yargılanan gazeteci Buse Söğütlü’nün bir an önce aklanmasını talep etti (28 Nisan).
Haskoloğlu’nun tutuklanmasına tepkiler: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, gazeteci İbrahim Haskoloğlu’nun “özel” bilgileri gizleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Başkanı Hakan Fidan’ın kimlik fotoğraflarını bir Twitter mesajında yayınladığı için tutuklanmasına tepki gösterdi. Önderoğu, “Kamuoyunu uyarmak için yayın yaptığı için tutuklanmamalıydı. Hukuka aykırı olarak gördüğümüz bu tutukluluk son bulmalıdır” derken Eren de, “Tutuklama cezalandırma amaçlıdır” diye konuştu (21 Nisan).
TGC Mecliste gazetecilerin sesi oldu: TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, İYİ Parti’nin daveti üzerinde TBMM’de yapılan haftalık olağan grup toplantısına katıldı. “Gazetecilik zor zamanlardan geçiyor” diyen Güneş,“Gazetecilerin, muhabirlerin, fotomuhabirlerinin, kameramanların, editörlerin, yöneticilerin, gazete sahiplerinin can güvenliği bulunmuyor” diye de ekledi. AKP iktidarı döneminde yüzlerce yayın organının kapatıldığını söyleyen Güneş, 12 bini aşkın gazetecinin işsiz kaldığını, basın sektöründeki işsizliğin yüzde 30’u aştığını ifade etti. “Gazetecilerin yaşadıkları ülkenin hafızasıdır” diyen Güneş, “Yayın organları kapatılıp binlerce gazeteci işsiz bırakılarak ülkenin hafızası siliniyor. Gazeteciler Basın İş Yasası’yla çalıştırılmıyor. Güvencesiz kalıyor…Yayın yasakları, sansür ve otosansürün hızla sürdüğü bir ortamda halkın haber alma, bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan yoksulluk sınırında maaş alan meslektaşlarımız özveriyle görev yapıyor” diye konuştu (7 Nisan).
RTÜK’e TGC, TGS ve RSF kınamaları: TGC, RTÜK’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şikayeti üzerine Erzurum'da bulunan bir Kuran Kursu’nda çocuk istismarını haberleştiren Halk TV, KRT ve Tele1’e ağır para cezaları vermesini eleştirdi. Açıklamada, “Özerk olması gereken RTÜK, iktidar adına sansür uygulamaktadır. Medya kuruluşlarının haber yaparken, haksız ve hukuksuz nedenlerle cezalandırılma korkusu ve tehdidi altında olması basın özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir. RTÜK’ün bu tutumu kamusal meseleleri tartışmaktan caydırıcı bir rol oynayacak ve oto sansüre neden olacaktır. RTÜK’e bir kez daha özerk olduğunu hatırlatıyor, kararlarında tarafsız davranmaya, Anayasa’ya, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne saygılı olmaya çağırıyoruz” denildi. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş de tepkisini, “Gelişmiş demokrasilerde bu tarz olayların üzerine gidilir ve ağır şekilde cezalandırılırken bizim ülkemizde maalesef olayların üzeri kapatılıyor. Erzurum’da Diyanet yurtlarında çocukların istismara uğramasını haberleştiren televizyon kanallarına ceza veren RTÜK, tarafının çocuk istismarcılarından yana olduğunu göstermiştir” sözleriyle kınadı. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da, RTÜK’ü, bağımsız, yayıncılık değerlerini tarafsızlıkla uygulayan bir kurum olarak görmediklerini belirterek “Hatta kurul kararlarıyla, iktidarın tabu gördüğü ikircikli, hoşa gitmeyen, rahatsız edici dosyalarla ilgili adı konulmayan bir yayın yasağı mantığını ve pratiğini izliyor. Devlet, dokunulmaz saydığı yapılardaki vahim olumsuzluklarla ilgili yıllardır etkili önlem almazken gücünü, kamuoyunu bilgilendiren televizyon kanalları üzerinde sınıyor” dedi (7 Nisan).
HDP'li Kerestecioğlu "Öldürülen Gazetecileri" andı: HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında "Basının özgür olmadığı bir toplumda demokrasiden ve özgürlükten bahsetmek mümkün değil. Ancak bizler biliyoruz ki siz değerli basın emekçilerini susturmaya hiçbir tiranın gücü yetmeyecek" dedi. Öldürülen Gazeteciler Günü'ne de değinen Kerestecioğlu, Krikor Zohrab'tan Hrant Dink'e, Uğur Mumcu'dan Metin Göktepe'ye, Musa Anter'den Ferhat Tepe'ye, Kemal Kılıç'tan, Hüseyin Deniz'e, son olarak da Kocaeli yerel basınından Güngör Aslan olmak üzere gerçekleri yazan gazetecilerin katledildiğini kaydetti. Kerestecioğlu, "Özellikle 1990'lı yıllarda Kürt gazeteciler ve Özgür Gündem, devamında Özgür Ülke gibi Kürt basınının önde gelen mecraları baskıların hedefi oldu. Tüm saldırılara rağmen özgür basın kesintisiz olarak yayına devam etti. Ancak ne yazık ki suikasta uğrayan gazeteciler saymakla bitmezken bugün yurttaşlara gerçekleri anlatan gazeteciler iktidar mensupları, sermayedarlar, silah tüccarları tarafından hedef gösterilmeye devam ediyor. Sadece görevlerini yaptıkları için haklarında dava üstüne dava açılıyor" şeklinde konuştu. Kerestecioğlu, gazeteci Abdurrahman Gök'e açılan davaya da tepki gösterdi. RSF'nin 2021 Endeksi'nde Türkiye'nin 180 ülke içerisinde 153. sırada buluduğunu da hatırlattı; "Basının özgür olmadığı bir toplumda demokrasiden ve özgürlükten bahsetmek mümkün değil. Ancak bizler biliyoruz ki siz değerli basın emekçilerini susturmaya hiçbir tiranın gücü yetmeyecek" dedi (6 Nisan). |
UAÖ ve RSF’den “Kaşıkçı” tepkisi: Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin İstanbul’da görülen davanın Suudi Arabistan’a devredilmemesini talep etti. Savcının devretme talebi ve Adalet Bakanlığı’nın olumlu sinyali için “adaletin sağlanması adına mücadele edenler için kara bir gün” diyen Callamard, “Türkiye, topraklarında işlenen bir cinayete ilişkin davayı devretmekle bu davayı bilerek ve isteyerek cinayetin sorumluluğunu taşıyanlara iade etmiş olacak. Halbuki Suudi Arabistan sistemi Türkiye savcısıyla işbirliği yapmakta defalarca başarısız oldu ve adaletin bir Suudi mahkemesi eliyle gelmeyeceği çok açık” diye konuştu. Önderoğlu da, dosyanın Riyad’a devrinin “Azalmış adalet umutlarının son bulması” olacağını bildirdi (4 Nisan).
Yeneroğlu’ndan Eylem Planı’na eleştiri: DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu, iktidarın 2023’e kadar süreceğini vaat ettiği İnsan Hakları Eylem Planı’nı eleştirdi: “Sayın Cumhurbaşkanı, kamuoyu ile bizzat paylaştığı İnsan Hakları Eylem Planı’nda ülkemiz ve vatandaşlarımız için hukuk devletine ve insan haklarına uyma sözü vermişti. Fakat kamuoyunda oluşan umutlar yine boşa gitti. 1 yıldır ortaya konulan hedefler büyük oranda gerçekleşmedi. Toplam 261 hedefin yalnızca 96’sı hayata geçirilirken, 165 hedef ise unutuldu. İktidar, verdiği sözlerin yarısını bile yerine getiremedi. Örneğin, sulh ceza hakimliklerine yapılacak görevlendirmelerde asgari kıdem şartı uygulanacaktı fakat uygulanmadı. İfade özgürlüğü teminat altına alınacaktı ama uygulama tam tersine oldu, RTÜK ağır cezalarla televizyonları yıldırma politikasına devam etti. Hükümlülerin cezaları ailelerinin ikametine yakın cezaevlerinde infaz edilecekti ancak sürgün eder gibi uzak illere gönderme uygulaması devam ediyor. Bu örneklerde de görüldüğü üzere kendi aldığı kararlara bile uymayan bir anlayışla karşı karşıyayız.” (1 Nisan).
Dayanışma
Diyarbakır’da tutuklananlar için İstanbul’da Nöbet: Hukukçuların İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde başlattığı ve 116 haftadır sürdürdükleri Adalet Nöbeti’ni bu hafta Diyarbakır'da tutuklanan 16 gazeteci için gerçekleştirdi. Eyleme, HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm, Musa Piroğlu, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ve çok sayıda gazeteci katıldı (30 Haziran).
Gazeteciler “Dezenformasyon Teklifi” için kalem bırakı: Türkiye Gazeteciler Sendikası DİSK Basın-İş Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, KESK Haber-Sen, Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu, Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Diplomasi Muhabirleri Derneği ve çok sayıda gazeteci, TBMM’de görüşülecek “Dezenformasyon Teklifi”ne karşı Ulus Atatürk Anıtı önünde eylem yaptı. Eyleme milletvekilleri ve demokratik kitle örgütü temsilcisi de destek verdi. Yasanın temel insan haklarına, haberleşme özgürlüğüne, basın özgürlüğüne aykırı olduğunu söyleyen Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, “Tünelden önceki son çıkışta buradayız. Bu yasada gazeteciler yok, gazetecilerin görüşleri yok, basın özgürlüğü yok diyoruz. Bir kez daha bu yasada susturma, korkutma ve hapsetme var diyoruz. Biz gazeteciler bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz. Gazeteciler ‘Sansür yasasına’ karşı sokakta: Medyama karışma” dedi (22 Haziran).
Anter davasına yoğun ilgi: Gazeteci ve yazar Musa Anter’in Diyarbakır’da 20 Eylül 1992’de öldürülmesine dair zamanaşımı tehdidi altındaki yargılamayı Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu, İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen, gazeteci-yazar Hüseyin Aykol’un yanı sıra Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar ve çok sayıda kişi izledi (20 Haziran).
Gazeteciler Diyarbakır’a gitti: Diyarbakır’da 16 Haziran’da tutuklanan meslektaşları için İstanbul ve Ankara’dan yola çıkan gazeteciler, Anıl Olcan, Sibel Yükler, Tolga Balcı, Sibel Yükler, Canan Coşkun, Elif Akgül, İsa Uğur Erdoğan, Serpil Ünal, Derya Okatan, Hikmet Adal, Eylem Sultan Keleş, Dilek Gül ve Fatih Aça'yı polis takibe aldı. Sabah Diyarbakır’a ulaşan DİSK/Basın İş üyesi gazeteciler, önce Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKGD) ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’ni (DFG) ardından bürosu iki kez basılan JINNEWS’i ziyaret etti. Ziyaretler sırasında bu kurumlar polis ekiplerince kuşatılmıştı (18 Haziran).
Ferhat Tepe unutulmadı: Cumartesi Anneleri/ İnsanları, adalet arayışlarının 899. Haftasında, 29. yıl önce gözaltında alınıp işkence yapılarak öldürülen gazeteci Ferhat Tepe için adalet istedi. Haftanın açıklamasını yapan Reyhan Hacıoğlu, “Ferhat Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda işkenceli sorguda gördüğünü açıklayan 14 tanık vardı ama iç hukukta yürütülen soruşturmadan hiçbir sonuç elde edilemedi” dedi (18 Haziran).
Diyarbakır gözaltıları için İstanbul’da eylem: İstanbul Kadıköy’deki Süreyya Operası önündeki eylemde gazeteciler, Diyarbakır’da 8 Haziran’da gözaltına alınan gazeteciler adliyeye sevk edildikleri sırada, meslektaşlarının serbest bırakılmasını istedi. Eyleme HDP’den Musa Piroğlu ve Dilşat Canbaz Kaya da destek verdi. Polis ablukası altında konuşan ETHA editörü Pınar Gayıp, “Baskılarınız, şiddetiniz, yasalarınız, genelgeleriniz gerçeğin haberini yapmamızı engelleyemeyecek. Yaratmak istenilen karanlığa her gün çomak sokmaya devam edeceğiz” dedi (15 Haziran).
İpekçi’den dayanışma çağrısı: TGS eski Genel Başkanı Ercan İpekçi, 16 Haziran’da Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklanmasının ardından paylaştığı mesajda, “Bütün gazeteciler, merkez medyadakiler, Kürt basınının kendileri için de mücadele ettiğini unutmasın. Gazetecilik için mücadele ediyorlar ama asıl acıyı hep Kürt basını çekiyor” dedi (17 Haziran).
Hak savunucularına mahkemede destek: Şebnem Korur-Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin’in Özgür Gündem dayanışma davasından altı yıldır yargılandığı davayı ABD, Almanya, Fransa, İsviçre, İsveç, Hollanda ve AB Delegasyonu temsilcileri ile CPJ Türkiye temsilcisi Özgür Öğret, Uluslararası Medya Derneği (FMA_TR) temsilcisi Christian Feiland, DİSK Basın İş temsilcisi Elif Akgül ve gazeteci Recep Yaşar da izledi (14 Haziran).
Diyarbakır gözaltıları için ortak açıklama: Diyarbakır’da gözaltına alınan 20 gazeteci için 837 basın mensubu ve 62 kurum ortak açıklama yayınladı: “Özgür basın susturulamaz: Gözaltındaki meslektaşlarımızın yanındayız!”. Açıklamada, “Biz, meslektaşlarımıza tanığız. Büyük bir özveriyle halkların haber alma hakkı için çalışan özgür basın geleneği açısından bu baskı ve yıldırma politikaları tanıdık olsa da, bu operasyonlara ve yıldırma politikalarına alışmayacağız” denildi (13 Haziran).
Diyarbakır gözaltıları için ortak imza: Çok sayıda gazeteci, yazar ve aydın, Diyarbakır’da 20’si gazeteci 21 kişinin gözaltına alınmasına karşı Türkiye kamuoyuna seslenerek, “Herkesi iktidarın bu baskısına karşı tavır almaya davet ediyoruz” dedi. Açıklamaya Abdullah Çetin (gazeteci), Ali Çatakçın (yazar), Alin Ozinian (gazeteci), Amberin Zaman (gazeteci), Aris Nalcı (gazeteci), Ayşe Hür (araştırmacı yazar), Ayşe Yıldırım (gazeteci), Can Dündar (gazeteci), Celal Başlangıç (gazeteci), Cengiz Aktar (akademisyen), Dünya Doğan (hukukçu), Elif Yıldırım (şair yazar), Erdoğan Aydın (gazeteci yazar), Ergun Babahan (gazeteci), Erk Acarer (gazeteci), Erol Köroğlu (akademisyen), Ertuğrul Mavioğlu (gazeteci), Fuat Ateş (gazeteci), Hasan Töre (siyasetçi), Hayko Bağdat (gazeteci), Hüseyin Levent Köker (akademisyen), İsmail Özen (sporcu), Latife Akyüz (akademisyen), Leyla Uyar (gazeteci), Mahir Sayın (siyasetçi), Mehmet Ali Çankaya (AABK Örgütlenme sorumlusu), Murat Çakır (yazar), Neşe Özgen (akademisyen), Nevra Akdemir (akademisyen), Nikos Michailidis (akademisyen), Ohannes Kılıçdağı (akademisyen), Osman Okkan (gazeteci), Ragıp Duran (gazeteci), Selim Eskiizmirliler (akademisyen), Şehbal Şenyurt (yönetmen-yazar), Tuncay Yılmaz (siyasetçi), Ümit Kıvanç (gazeteci), Yavuz Baydar (gazeteci), Yiğit Aksakoğlu (sivil toplumcu) imza attı (11 Haziran).
Düşünce Özgürlüğü için 13. İstanbul Buluşması: Düşünce Suçuna Karşı Girişim'in düzenlediği "Düşünce Özgürlüğü İçin 13. İstanbul Buluşması", birçok uluslararası ve İHD, TİHV, MAZLUMDER gibi ulusal hak örgütünün temsilcilerinin online katılımıyla gerçekleşti. Temsilciler, siyasi talimatların etkisindeki yargıya, keyfi tutukluluğa, düşünce ve ifade özgürlüğü ile medya özgürlüğüne yönelik yaygın hak ihlallerine dikkat çekti (4-5 Haziran).
“Gezi” davasında yoğun ilgi ve dayanışma: İnsan hakları destekçisi Osman Kavala ve diğer hak savunucularının yargılandığı Gezi davasının 22 ve 25 Nisan’da görülen duruşmalarını, HDP milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu ve Musa Piroğlu. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TİP milletvekili Ahmet Şık, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ile RSF, Uluslararası PEN, Norveç PEN, Af Örgütü, Hafıza Merkezi, İHD, TİHV, Gezi Dayanışması üyeleri gibi geniş bir hak örgütü çevresi de izledi. Eylemlerde, “Biz Geziciyiz, siz gidici” ve “Gezi direnişlerde sürüyor” yazılı dövizler taşındı. 22 Nisan duruşması öncesi İstanbul Adliyesi önünde Taksim Dayanışması adına bir basın açıklaması yapan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Esin Köymen “Beyhude çabalarınızı biliyor ve görüyoruz. Gezi'nin bir parktan dünyaya yayılan hep birlikte söylenen şarkı olduğu unutturulmak isteniyor” dedi (22-25 Nisan).
TGC ve İGC’den “Öldürülen gazeteciler” için anma: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü dolayısıyla öldürülen gazetecileri andı. 1909'da öldürülen Hasan Fehmi Efendi, önce mezarı başında ardından Basın Müzesi’nde törenle anıldı. Kocaeli’nde bu yıl öldürülen Güngör Arslan’ın fotoğrafı da TGC Basın Müzesi Öldürülen Gazeteciler Galerisi’ne asıldı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti de, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü dolayısıyla İzmir Basın Müzesi’ni ziyaret etti. Ziyarette Metin Göktepe'nin ablası Meryem Göktepe, İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Turan Dursun'un oğlu Abit Tursun’un yanı sıra CHP İzmir milletvekili ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Atilla Sertel ile Karşıyaka, Karabağlar Belediye Başkanları, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan vekili katıldı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti-, Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “Hafızanın Işığında Anmak ve Anlamak” başlıklı bir panel de düzenledi. Panele konuşmacı olarak İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost ile Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe katıldı (6 Nisan).
Raporlar
AP Türkiye Raporu oylandı: Avrupa Parlamentosu (AP), Genel Kurul oturumunda 2021 Türkiye raporunu oyladı. Türkiye'nin “ısrarla Avrupa Birliği (AB) değer ve standartlarından uzaklaştığının” vurgulandığı rapor, 67 ret ve 107 çekimser oya karşı 448 parlamenterin oyuyla kabul edildi. “Avrupa Birliği ve Türkiye'nin dış politika ve güvenlik politikasında yakın işbirliğinin hayati öneme sahip olduğunu” ifade eden rapor, Türkiye'de 2021 yılında “temel özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında hiçbir gelişme olmadığını” ortaya koydu. Parlamenterler, “Türkiye, AB üyesi olmayı amaçladığını tekrar tekrar dile getirse de ülke, son iki yılda üyelik sürecine ilişkin kendi verdiği taahhütleri yerine getirme konusunda ısrarla başarısız oldu” dedi. Ülkede muhalif basına yönelik baskıların yanı sıra RTÜK'ün Türkçe yayın yapan yabancı yayın BBC, Deutsche Welle, Euronews, Amerika'nın Sesi'den lisans istemesi ele alınırken, yandaş basının devlet tarafından özel olarak desteklendiğine işaret edildi ve Evrensel'e kamu ilanların verilmemesi “Türkiye basın tarihindeki rekor ceza” olarak nitelendirildi (7 Haziran).
DDA raporunda sosyal medya için uyarı: Denge ve Denetleme Ağı (DDA), TBMM’nin gündemine gelmesi beklenen sosyal medya düzenlemelerine ilişkin bir rapor hazırladı. Sosyal medyanın temel hak ve özgürlükler ve demokratik rekabete zarar vermeden denetimi içinyargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının şart olduğu vurgulanan raporda denetim için kurulması planlanan kurumun da yürütmeden bağımsız olması gerektiği belirtildi. 283 sivil toplum kuruluşunun üye olduğu DDA, “Halihazırda uygulanan sansür ve engelleme Temmuz 2020’de yapılan yeni düzenlemeyle daha da genişletilmiştir. Sıklıkla uygulanan erişime engelleme yaptırımın yanında yeni düzenlemeyle içerik kaldırma yaptırımı da eklenmiştir. Benzer şekilde arama motorlarıyla yapılan aramalarda kişilik haklarının ihlali gerekçesiyle içeriklerin bağlantısının kesilmesi yaptırımı da eklenmiştir. Bu bağlamda incelendiğinde, Türkiye’deki mevzuat halihazırda çok geniş kapsamlı yaptırımlar içermektedir” denildi (16 Mayıs).
AP Türkiye raporu “ağır baskı var” dedi: Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komisyonu, “Türkiye'deki insan hakları durumu sürekli kötüleşiyor. Parlamenterler hükümetin sivil toplum ve insan hakları savunucuları, avukatlar ve gazetecilere yönelik aralıksız adli ve idari baskısını üzüntüyle karşılıyor” denilen Türkiye raporunu 7 ret ve 13 çekimser oya karşı 54 oyla kabul etti. “Türkiye'nin ısrarla Avrupa Birliği (AB) değer ve standartlarından uzaklaştığının” ifade edildiği rapor, Türkiye'de temel özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında hiçbir iyileşme olmadığını not etti. Raporda, yeniden görülen Gezi davasında Osman Kavala ve yedi hak savunucusunun aldığı mahkumiyet ve tutuklama kararlarına da değinildi; “Parlamenterler, Avrupa Parlamentosunun bu aşamada 2018’den bu yana bilfiil durmuş vaziyette olan Türkiye ile üyelik müzakerelerine ilişkin tutumunu değiştirmeyi savunamayacağı sonucuna vardı” tespitine yer verildi (12 Mayıs).
Hafıza Merkezi raporu: Hafıza Merkezi, “Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları 2015-2021” başlıklı raporunu kamuoyu ile paylaştı. OHAL düzenlemelerinin hak savunucularına karşı kullanılması, insan hakları mücadelesinin kriminalize edilmesi, barışçıl protestoların bastırılmasının yanı sıra kadın ve LGBTİ hareketine yönelik saldırıların yer aldığı raporda, Türkiye'de hak savunucularının faaliyetleri nedeniyle şiddet, taciz, tehdit, müdahale gibi çeşitli hak ihlallerine maruz bırakıldığı ve böylece hak aramanın önünü kesmek, toplumu sindirmek amacıyla hak savunucularını hedef haline getirildiği belirtildi (10 Mayıs).
Türkiye RSF Endeksi’nde 149. oldu: Türkiye, RSF örgütünün her yıl açıkladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde bu yıl 180 ülke içerisinde 149'uncu sırada yer aldı. Basın özgürlüğü mücadelesi, geçen yılki raporda 153'üncü sırada olan ülkeyi dört sıra yukarı taşıdı. Endekste Türkiye’ye ilişkin şu tespit yer aldı: “Recep Tayyip Erdoğan’ın aşırı yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığına ve otoriterliğine, basın özgürlüğünün hiçe sayılması ve yargı sistemine müdahaleler eşlik etti. Yargı, Erdoğan’ın talebi üzerine tutuklamalar yapsa da bazı hakimler ‘aşırıya kaçan baskıya’ ses çıkarmaya başladı: Bazı gazeteciler, ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’, ‘örgüt üyeliği’ veya ‘örgüt propagandası’ gerekçelerine dayandırılan keyfi kovuşturmalarda beraat etti. Gazetecilere yönelik tutuklamanın yerini adli kontrol aldı. Temmuz 2021’de gazeteciler, AFP foto-muhabiri Bülent Kılıç’ın şiddet görerek gözaltına alınmasının ardından, olağanüstü hal ilanından sonra ilk kez kitlesel eylem yaptı. Son iki yılda Türkiye’de iki gazeteci öldürüldü: Ses Kocaeli gazetesi sahibi Güngör Arslan 19 Şubat 2022’de, Bursa Rahmet FM çalışanı Hazım Özsu da Mart 2021’de uğradıkları silahlı saldırılar sonucu yaşamlarını yitirdiler. Cinayet zanlıları tutuklandı”. Endekste 2005'te 98’inci sırada yer alan Türkiye, 2010 yılında 138, 2015’te 149, 2020’de 154’üncülüğe gerilemişti (3 Mayıs).
Susma Platformu’ndan “sansür” raporu: Susma Platformu, Ocak-Aralık 2021 dönemine ilişkin bir “Türkiye’de yaşanan sansür ve otosansür” raporu yayımladı. Rapora göre RTÜK, geçtiğimiz yıl yaptırım konusunda özellikle muhalefetin sesine de yer veren televizyon kanalları ile dijital yayımcılar karşısında oldukça cömert davrandı. Öyle ki televizyon ve internet yayımcılığı alanında geçtiğimiz yıl toplam 98 sansür vakası yaşandı ve bu vakaların 46’sında RTÜK’ün adı geçti (21 Nisan).
ÇGD raporunda “Cezasızlık” uyarısı: ÇGD Medya İzleme Raporu’nun Mart raporunda, “Son dönemde artış gösteren baskı uygulamalarının başında gelen, haberlere erişim engeli koyma yetkisi genişletildi. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’na eklenen hükümle hukuki dayanaktan uzak keyfi erişim engellerine yol açıldı” denildi. ÇGD, gazeteci Levent Gültekin’e saldıranların yargılandığı davada, saldırının gazeteci üzerindeki etkilerinden ziyade, “sanıkların sosyal ilişkileri üzerindeki etkilerinin” değerlendirme konusu yapılmasını da eleştirdi (14 Nisan).
İşten çıkarmalar / ayrılmalar
Nisan - Haziran döneminde en az üç medya temsilcisi işten çıkarıldı ya da yayın kuruluşunun yayın çizgisinden doğan anlaşmazlıklar çerçevesinde işi bırakmak zorunda kaldı. Diğer bir gazeteci Emin Çapa ise daha önce ayrıldığı kanalı Halk TV’ye geri döndü. Samsun’da Demirören Haber Ajansı’nda (DHA) çalışan gazeteci Zeynep Irmak Öcal’ın işten çıkarılmasının gerekçesi “anne olması”ydı.
Yıldırım Cumhuriyet’ten ayrıldı: Yazar Deniz Yıldırım, köşe yazarlığını yaptığı Cumhuriyet gazetesinden ayrıldığını duyurdu. Yıldırım, ayrılış gerekçesini ise bazı sorunların çözümünde yönetim ile görüş ayrılıkları olarak belirterek, “İşleyişi, eleştirdiğim noktadan daha iyiye götürmeye katkı veremeyeceğimi kendi adıma anlayınca, bu durum Cumhuriyet’te yazma şevkimi de ciddi ölçüde kırmaya başladı” dedi (4 Haziran).
Gazeteci Akgün ikinci işinden de edildi: Elazığ’da üniversite öğrencisi Enes Kara’nın, cemaat yurdunda yaşamına son vermesini haberleştirdikten sonra çalıştığı Günışığı gazetesinden çıkarılan ve Günebakış gazetesinde çalışmaya başlayan gazeteci Faik Akgün, seyyar satıcıların tezgahlarının belediye zabıtalarınca kaldırılmak istenmesini görüntülerken gördüğü şiddeti yargıya taşıyınca bu işinden de oldu. Evrensel’e konuşan Akgün, şikayetin savcılığa yansımasının ardından, belediye yönetiminin çalıştığı kuruma baskı uyguladığını ve kendisini üç hafta önce işten artırdığını iddia etti (19 Mayıs).
Çapa Halk TV’ye geri döndü: Youtube kanalının “Halk TV çatısı altına girmesi” istenmesi ve Youtube gelirlerinin yarısının talep edilmesi gerekçesiyle Halk TV’den istifa eden gazeteci Emin Çapa, “uğruna mücadele ettikleri ortak hedefin her şeyin üzerinde olduğu konusunda uzlaşmaları” üzerine ayrıldığı kanala geri döndü. Çapa “Bir kere bu konuda uzlaşınca gerisi kolay oldu. Pazartesi gününden itibaren kaldığımız yerden yeniden başlıyoruz. Bu kararda, ‘Türkiye’nin içinde bulunduğu dramatik noktada en iyi mücadele nerede verilir’ sorusunun yanıtı önemli bir yer tutuyor” dedi (17 Nisan).
“Anne” olduğu için işten çıkarıldı: Samsun’da Demirören Haber Ajansı’nda (DHA) çalışan gazeteci Zeynep Irmak Öcal, anne olduğu için işten çıkarıldı. Öcal, aralık ayında bebeğini dünyaya getirdikten sonra Nisan’da işe dönmeyi planladığını ancak DHA Genel Müdürü tarafından, “Sen anne oldun, sahada aktif görev yapamazsın, süt iznin olur” denilerek işten çıkarıldığını söyledi (12 Nisan).
(EÖ/NÖ)