Vatan Gazetesi köşe yazarı Can Ataklı gazetesinde yazdığı bir dizi yazıyla, "1915 Olayları" dolayısıyla "Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum" konulu duyuruyu imzalayanlardan bazılarının, "internette dolaşan" bir yazıya istinaden "AB'den para aldıkları"nı ileri sürüp, “Ne karşılığında bu paraları aldınız?” diye soruyordu. Ortaya atılış tarzıyla bile gazetecilik etiğinin, siyasi doğruluğun, akla gelebilecek bütün doğru davranış ilkelerinin ihlali olan bu yazıya karşı aşağıdaki açıklamayı Vatan Gazetesi Yayın Yönetmeni'ne yolladık. Bunun nedeni Can Ataklı'nın daha önce kendisine açıklama yollayan diğer imzacıların açıklamalarını, birer satırla geçiştirmesi ve cevap hakkı ilkesine uymayışıydı. Ne yazık ki, Vatan Gazatesi yayın yönetimi üzerinden bir hafta geçtiği halde bize bir yanıt vermeyerek ve gazetede açıklamaya yer vermeyerek bu açık hak ihlaline en azından duyarsız kalmış olmakta bir sakınca görmediğini ifade etmiş oldu. Biz, diğer haklarımız saklı kalmak üzere, Vatan'a yolladığımız mektubu, bir "açık mektup" olarak okurlarımıza ve kamu oyuna duyuruyoruz.
* * *
Sayın Tayfun Devecioğlu
Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Gazeteniz köşe yazarı Can Ataklı gazetenizin sayfalarında 31 Aralık 2008 günlü yazısıyla başlayan bir karalama/suçlama kampanyası yürütüyor. Ataklı’nın yazılarında karalanan sivil toplum örgütleri ve onlarla bağlantılı kişiler arasında IPS İletişim Vakfı ve vakfımızın Genel Sekreteri Ertuğrul Kürkçü’nün de adı geçiyor. Ataklı’nın gazetecilik kurallarını hiçe sayarak karalamaya girişmenin yanısıra suçlananların gönderdiği tekzipleri de olduğu gibi yayınlamak yerine kendine göre birer cümleyle özetlemesi nedeniyle konuyu size iletmeyi uygun bulduk.
IPS İletişim Vakfı kurulduğu 1993 yılından bu yana medya projeleri yürütüyor. 2000’den beri yayında bulunan www.bianet.org adresinde günlük haberciliğin yanı sıra Vakfın gazetecilik eğitimleri, habercilik kitapları, medya gözlem raporları gibi faaliyetlerini izlemek mümkün. Yürütülen projeler çerçevesinde Avrupa Birliği’nden ve başka kaynaklardan sağlanan bağışlar da bianet.org ana sayfasının altında, etkinlikler sırasında, etkinliklerle ilgili haberlerde ve kitaplarımızda belirtiliyor.
Vakfımızın bu desteklerle gerçekleştirdiği bütün etkinlikler kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor, pek çok gazete, TV, radyo, internet haberine konu oluyor. Geliştirmeye çalıştığımız, “hak haberciliği” anlayışı Türkiye’deki birçok iletişim fakültesince de önemli bir model olarak kabul edilir, dünyadaki “alternatif medya” projeleri haritasına Türkiye’den tek yayın olarak girerken gazetenizin yazarının bunlardan habersizce “fon karşılığı hizmetin ne olduğunu merak etme”sini neye yoracağımızı bilemedik.
Kurumların başvuruları üzerine alabildikleri hibelerin, kaynak sağlayan kuruluşlarca hangi ölçülerle ve kimlere verildiği bu kuruluşların yönetmeliklerince belirleniyor. Bu kaynakların nasıl sarf edildiği fon veren kuruluşun yanı sıra Türkiye’deki ilgili kurumlarca (Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Maliye Bakanlığı) denetleniyor. Bütün bunlar açıkken kişilerle kurumlar arasında keyfi olarak kurgulanan sanal aidiyet ilişkileri üzerinden IPS İletişim Vakfı’nın genel sekreter Ertuğrul Kürkçü’nün kişisel mülkü gibi sunulmasının iyiniyetle bağdaştırılması çok güç. “Karalama” yazılarıyla kampanya yürütmeye girişen Can Ataklı’nın herkes için şeffaf proje başvurusu, kabul, uygulama ve denetim süreçlerini bilmemesi söz konusu olamaz. Üstelik bunları bilmemek bir mesleki ehliyet sorusunu da beraberinde getirmez mi?
Ataklı’nın, IPS İletişim Vakfı’nı ve yöneticileri arasında Vatan gazetesi yazarları da olan başka kuruluşları AB’den aldıkları hibe destekleri nedeniyle “başkalarının hizmetinde”, “çıkar peşinde koşan amaçsız yapılar” gibi gösterme çabaları ifade özgürlüğü sınırlarını çoktan aşıyor. Bunların, “yorumun özerkliği” gerekçesiyle de mazur gösterilemeyecek kaba bir dezenformasyondan başka bir şey olmadığı çok açık. Gazetenizin sayfalarından yapılan bu asılsız yayınların, genel yayın yönetmeni olarak siz başta olmak üzere tüm yetkilileriyle birlikte Vatan’ın haberciliğine gölge düşürmesine rıza göstermeyeceğinizi umuyoruz.
Bütün bu kampanyada doğru olan tek şey vakfımızın 2003-2006 arasında sürdürdüğü "Medya Özgürlüğü, Bağımsız Gazetecilik, İzleme ve Haber Ağı" için Avrupa İnsan Hakları ve Demokrasi programından hibe aldığıdır. 1,012, 200 Avro tutarındaki proje bütçesinin 809,760 Avro'luk bölümü bu kaynaktan karşılandı.
Ataklı, “ortalıkta dolaşan bir liste”ye atıfta bulunarak, “tamamı özürcü olan bu gazetecilerin çeşitli isimler altında Avrupa Birliği fonlarından para aldıkları ileri sürülüyor,” diyor, sonra da ekliyor: “Şimdi merakım ve sorum şu: Tamamı kamuoyu tarafından tanınan bu gazeteciler gerçekten çeşitli isimler altında Avrupa Birliği fonlarından bu paraları aldılar mı? Almayı sürdürüyorlar mı?”
Bu soruları mesleğe yeni başlayan bir gazeteci bile sormaya utanır. Öncelikle, “ortaya çıkarılmış” , dolayısıyla çıkarılıncaya kadar “gizli” kalmış bir liste olamaz; Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği web sitesinde hangi kuruluşlara ne kadar kaynak aktarıldığı açıkça ilan ediliyor. Liste de fonların kişilere değil, kurumlara verildiğini açıkça gösteriyor. Adlarla kurumların birbirine karıştırılmasına izin verilirse, aynı sorular pekala Genel Kurmay Başkanı orgeneral İlker Başbuğ’a da yöneltilebilir. Aynı mantıkla onun da “AB’den para aldığını” iddia edebiliriz. Dolayısıyla Ataklı’nın “merak”ının aslında asla “merak” olmadığı, varolan enformasyonu yok sayarak, çarpıtmalardan güç alarak “karalama kampanyası” yürüttüğü sonucuna varmaktan kendimizi ala koymamız çok güçleşir.
AB Komisyonu’nun Türkçe web sayfasında apaçık ifade edildiği gibi hibe için dernek, vakıflar gibi tüzel kişiliklerle üniversite, yerel yönetimler, bakanlıklar, silahlı kuvvetler gibi kamu kuruluşları başvurabiliyor. Kriterlere uygun proje başvuruları kabul edilerek hibe veriliyor. Kuruluşlar proje uygulanırken faaliyet ve finansal raporlarını Avrupa Komisyonu’na sunuyor. Kuruluşların faaliyetleri Türkiye’nin ilgili kuruluşlarınca denetleniyor. Proje uygulamaları sırasında ortaya çıkan yayınlarda destek alınan kuruluşlar belirtiliyor. Ayrıca da Avrupa Komisyonu web sitesinde hibe desteği alan kuruluşların adları ve hibe miktarları ilan ediliyor.
Can Ataklı’nın yapmadığını yapar, AB Komisyonu’nun sitesindeki bilgilere kısaca göz atarsak görürüz ki, 2007'de Türkiye'de sürmekte olan AB destekli projelere aktarılan AB kaynağı toplam 1 milyar 965 milyon 341 bin 818,98 Avro. Bu kaynağın yüzde 98,8'i aralarında savunma, içişleri ve adalet bakanlıkları da olan devlet birimlerine, yüzde 1,2'sini oluşturan 24 milyon 800 bin 989,75 Avro aralarında işçi, işveren konfederasyonları, TOBB gibi meslek birliklerinin de olduğu sivil toplum örgütlerine aktarıldı. Bu kuruluşlar arasında insan hakları merkezli projeler yürüten sivil toplum örgütlerine aktarılan hibe tutarıysa toplam 8 milyon 800 bin 989,75 Avro. Özetle AB Komisyonu mali desteğinin yüzde 1'ini Sivil Toplum Kuruluşlarına, yüzde 99'unu devlete aktarıyor. (*)
Bunlar arasında İçişleri Bakanlığı’nın aldığı "Kara Para Aklamayla Mücadele" projesi için 9 milyon 250 bin Avro, Genelkurmay Başkanlığı’nın “Mehmetçik'e Yurttaşlık Eğitimi" projesi için 15 milyon 300 bin Avro, Adalet Bakanlığı’nın “Yargının Modernizasyonu ve Ceza reformu Programı Projesi" için 10 milyon 700 bin Avro ve “Çocuklara Yönelik Adalet Sisteminin İyileştirilmesi Projesi” için 750 bin Euro tutarındaki hibe örnekleri var.
Vakfımızın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girip girmemesi konusunda kurumsal bir görüşü yoktur, bianet’in dokuz yıllık gazetecilik faaliyeti de incelendiğinde AB yanlısı, AB karşıtı çok sayıda yorum yazısıyla AB hakkındaki haberler de bu konuda ayrıntılı bilgi verir. AB fonlarından yararlanmak için de “Türkiye’nin AB’ye girmesi için canla başla çalışmak” diye bir kriter yoktur. “Ermenilerden özür dileme kampanyasına”na kişisel olarak katılmamızla Vakfımızın Avrupa Birliği’nden hibe almasını ilişkilendiren mantığa göre Genel Kurmay Başkanı’nın, Adalet Bakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın, özetle devletin de sırf AB hibesiyle proje yürüttükleri için “Ermenilerden özür dileme”leri gerekmez miydi?
Dahası, nasıl oluyor da Türkiye’nin 40 yıllık AB macerası AKP ile, IPS İletişim Vakfı’nın sağladığı hibeler “AKP payandalığı” ile, IPS İletişim Vakfı, Ertuğrul Kürkçü ile eşitleniyor ve bu konuda kendi kişisel tavrını çok net bir biçimde ortaya koymuş olmasına karşın Kürkçü “AKP’nin payandalarından biri” haline gelmiş oluyor?
Nasıl oluyor da bir gazeteci, yakalandıktan sonra çarptırılabileceği en ağır cezaya çarptırıldığı halde, kendisinin de “katliam” olarak adlandırdığı olaydan sağ çıkmasını, durup dururken Kürkçü’ye yönelik bir suçlama konusu halinde telaffuz edebiliyor. Ataklı, hele de bir gazeteci olarak, nasıl oluyor da yaşama karşı ölümden yana durabiliyor. Ertuğrul Kürkçü’ye karşı bu kadar çok karalamayı bu kadar kolay ve peşpeşe dizmekte kendisini bu kadar “özgür” hissediyor. Bunun gazetecilik mesleğiyle açıklanabilir bir yanı olabilir mi?
Sayın Devecioğlu, Vatan gazetesinin her gün kendisini “Bağımsız günlük gazete”-“Ülkenin en iyi gazetesi” gibi ibarelerle nitelediğini hatırlarsak Can Ataklı’nın kampanyasını bu nitelemelerle nasıl bağdaştırılabileceğine biz akıl erdiremiyoruz.
Sizden dileğimiz, Can Ataklı’nın ihlal ettiği profesyonel ve etik normların ihyası için bir müdahalede bulunmanız ve okurlarınızı da size sunduğumuz bilgilerden haberdar etmeniz.
“Bağımsız gazetecilik” ortak ilgi alanımız. Bu vesileyle size Can Ataklı’nın diline doladığı AB desteğiyle sürdürdüğümüz “Medya Özgürlüğü, Bağımsız Gazetecilik, İzleme ve Haber Ağı" projesi kapsamında Kasım 2006’da düzenlediğimiz Uluslararası Bağımsız Medya Forumu sunumlarının derlendiği kitabımızın yanısıra gazeteci eğitimlerinden süzülen dört “hak haberciliği” kitabını da bugün yolluyoruz.
Sevgilerimizle
Nadire Mater Ertuğrul Kürkçü
Yönetim Kurulu Başkanı Genel Sekreter
IPS İletişim Vakfı IPS İletişim Vakfı
_________________
(*) Önceki versiyonlarında bu oran yanlış hesaplama yüzünden 3/4'e 1/4 ve daha sonra 4/5'e 1/5 olarak belirtilmişti. Düzeltir, özür dileriz.