Yaygın medyada çıkan yanlış ve çarpıtılmış bilgilerin aksine ,Taha Kıvanç'ın, BİA editörlerinden Nazım Alpman'ın açıklaması ile BİA sitesinden derlediği bilgilerle kaleme aldığı "Gerçeğin peşinde" başlıklı yazısı şöyle.
Gerçeğin peşinde...
"Göreceksiniz, bölücüler ve gericiler bunlara sahip çıkacak" kurnazlığıyla ön kesilmeye çalışılsa bile, Avrupa Birliği'nden (AB) malî destekle başlatılan 'Bianet projesi' değinmeden edemeyecek kadar ilgi alanıma giriyor. İki sebepten: Bianet'ten ilk söz eden benim, bu bir; bir de, 'tekel' eğiliminin güçlendiği bir ortamda, Bianet, Anadolu basınını haberle beslemeyi hedefliyor...
Önce, Antalya'da düzenlenen bir gazetecilik semineri notlarına ayrılan 21 Mayıs 2001 tarihli Kulis'ten ilgili satırları aktarayım: "Birleşik Medya Ağı (*) (www.bianet.org) adlı sitenin Avrupa Birliği'nden 18 aylık malî destek aldığını, kalabalık sayılabilecek bir kadroyla çalıştığını öğrenmek neşemizi yerine getirdi. Bia adına seminere katılan Nazım Alpman , siteyle sadece haber vermediklerini, Anadolu'daki yerel yayıncılarla ciddi bir iletişim ağı oluşturmaya başladıklarını da söyledi."
Nazım Alpman , o gün, yalnızca AB'den 'mâlî destek' aldıklarını değil, Bianet kadrosunda 33 gazeteci bulunduğunu da söylemişti. Görüyorsunuz, Nadire Mater ve Ertuğrul Kürkçü üzerinden medyada 'muhalif' bir sesi yok etme çabası yürütülüyor. Türkiye'yi 'tek medya patronlu' bir ülke haline dönüştürmeye kararlı kişi ve çevreler, müsait tipler aracılığıyla, bir yandan Yeni Şafak ve Star gruplarını yok etmeyi hedefleyen yoğun bir saldırıya geçmişken, bir yandan da 'millî' hisler gıdıklanarak Bianet sitesini karalıyorlar...
Bianet elektronik posta aracılığıyla gazeteci ve yazarlara da günde iki kez gündem geçiyor. Sitenin anasayfasına girildiğinde, proje hakkında Türkçe ve İngilizce bilgiler edinilebiliyor. Emin Çölaşan 'ın sanki gizli bir ilişki imiş gibi sunduğu, Bianet'in AB kaynaklarından desteklendiği bilgisi bu anasayfada yazılı. "Projenin kaynakları" başlığı altında yer alan paragraf, ilişkiyi bütün açıklığıyla anlatıyor: "Başlangıçta yüz kadar bireysel yayıncıyı birbirine bağlayacak sistem alt yapısı, bilgisayar donanım ve yazılımı, BİA'nın çeşitli birimlerinde çalıştırılacak personelin ücretleri için gerekli harcamaları, yatırım ve câri giderlerini karşılamak üzere, Avrupa Birliği MEDA fonuna, IPS İletişim Vakfı'nın 18 ay süreli bir proje için yaptığı hibe başvurusu, 31 Mayıs 2000'de kesin olarak kabul edildi. Bu hibe, BİA'yı 18 ay boyunca piyasa basınçları ve kaynak arayışlarından özgür kılacak değerli bir katkı. Ancak 18 ayın sonuna gelmeden BİA'nın kendi kaynaklarını yaratması ve kendi ayaklarının üzerinde durur hale gelmesi de gerekli."
Ortalığı toz dumana boğanlar, gerçeğe kolayca erişebilecekleri halde, çok şaşırtıcı bir bilgi kirliliğine sarılıyorlar. MEDA fonunun Bianet'e verdiği mâlî desteğin 650 bin Öro civarında olduğu anlaşılıyor. Çerez kabilinden bir destek bu. Çünkü, AB'nin internet sitesine girip MEDA fonu hakkında bilgi arandığında, 1995-99 arasında Türkiye'ye toplam 375 milyon Öroluk yardımda bulunduğu öğrenilebiliyor. Bu yardımlar üç alanda yoğunlaşmış: Sekiz yıllık temel eğitim ile halk eğitimine (100 milyon), idari işbirliği (12 milyon) ve sivil toplum örgütleri (8 milyon)...
Bu milyonlarca Öroluk (1 Öro bugün 1 milyon 144 bin TL) rakamların Türkiye'ye mâlî destek olarak gönderildiği dönemin (1995-99) özellikleri göz önünde tutulursa, kimlere, hangi örgütlere ne kadar yardım edildiği ayrı bir önem kazanıyor. Paranın bir bölümü kamu kuruluşlarına doğrudan verilmiş olsa bile, Bianet örneğinden hareketle, özel projelere de kaynak aktarıldığını düşünmemiz yanlış olmaz sanırım. Acaba hangi dernek ve vakıflara? Sekiz yıllık kesintisiz eğitim için çaba gösteren, "Gençleri gerici vakıfların elinden kurtaralım, bizi güçlendirin" diye kampanya yürüten bazı 'çağdaş' dernekler meselâ?
Konunun bir başka yönü de, Bianet ile Çölaşan'ın deyimiyle "Şu bizim Nazlı" ilişkisi... Hürriyet yazarı, Nadire Mater'e açtığı yıpratma kampanyasına, Bianet sitesi yazarlar listesinde adına rastladığı Nazlı Hanım'ın da adını karıştırdı. Oysa, Ilıcak adına tıklasaydı, orada karşısına çıkacak yazının "Patronlar illegaliteden, legaliteye dönme çabasında" başlığıyla 18 Mayıs 2001 tarihinde Yeni Şafak 'ta yayımlandığını, medya bağımsızlığı ile ilgili bir sitede, işlediği konu itibariyle beğenildiği için, okurların dikkatine sunulduğunu anlardı. Tabii, anlamak isterse...
Aynı yazarlar listesinde, 28 Şubat 2001 tarihinde kovulana kadar Emin Çölaşan'la aynı konumda olan Zeynep Atikkan 'ın adı da var. Merakımdan, "Bakalım o ne yazmış?" diye girdiğimde, Çölaşan'ın geleceği açısından da aydınlatıcı olabilecek bir mesaj karşıma çıktı. Gazetesinden koparılışını, Hürriyet imkân vermediği için, bir mesajla ilgilenenlere duyurmuş Zeynep Atikkan; Bianet de ilginç bulduğundan mesajı sayfasına taşımış...
Okuyalım bakalım: "Hürriyet gazetesindeki köşemden apar topar gönderilirken bir veda yazısı yazmama imkân verilmemişti. Meğerse Hürriyet gazetesi ile aramdaki 'İş aktinin 31.3.2001 tarihi itibarıyla feshi zorunluluğu doğmuş', yani 'kovulma yazısı' daha yeni elime geçti. Erişebildiğim okur ve dostlarıma veda ederken yeni bir dönemin başladığını haber vermek istiyorum.
"Bildiğiniz gibi bir süre önce çok sayıda yazar ve muhabirin işine 'ekonomik kriz' nedeniyle son verildi. Gazetecileri işten atanlar olayın başlığını böyle koydular. Ama kullandıkları yöntem ve mazeretler bana çoktan çökmüş bir düzeni anımsattı. Sovyetler Rusyas'nın 'Pravdasal' dönemi gibi. Bu gazeteciler bir günde 'yok' edilmek istendiler. İsimleri, sanki hiç yaşamamışlar, yazmamışlar gibi 'kütüklerden' silinmeye çalışıldı. Anlaşılan işten çıkartmanın da zerafeti ve çağa uygunluğu çoktan unutulmuş! (..)
"Cumhuriyet tarihinin en derin bunalımına tanıklık ettiğimiz şu günlerde yazı yazamamanın burukluğu ve öfkesi var içimde! Sadece o kadar. Kriz yönetimi için Pravda mantığı gerekiyormuş! Gereken yapılmış uygulanmış. Olayın bu boyutu bizim dünya görüşümüzle irtibatlı değil zaten. Ekonomik kriz bahanesiyle 'ileri' değerleri ve de özellikle de kadınları tasfiye eden zihniyet sadece hüzün veriyor. O kadar.
"Türkiye'de aydınlığı karartan zihniyet dünyada çoktan tarihin çöplüğüne atıldı. Bizimkiler ise tükendiklerinin farkında değiller. Ülkesini çağdaş dünyanın saygın bir üyesi olarak görmek isteyenler mücadeleyi sürdürmek zorundadır. Bu mücadelede üzerime düşen görevi her ortamda sürdürmeye kararlıyım."
Siz beni dinleyin: Medyayı tek patronlu hale getirmenin önüne geçmemiz gerekiyor.
(YÖ/NU)
------------
(*) Hatırlatma: Yazar burada eski deyişle sehven (yanlışlıkla BİA'dan, Birleşik Medya Ağı diye sözediyor. Ama yazı boyunca anlattığı BİA'nın; aslında Bağımsız İletişim Ağı olduğu da açık seçik belli. Karışılıklığa yol açmasın diye bu notu koyduğumuz için, yazar'ın bizi hoşgöreceğini düşünüyoruz.