Bilgisayarımda, İnternet'ten çekilmiş bir kitap var. Microsoft firması, birkaç yıl önce, "Microsoft Reader" adlı yazılımını tanıtmak amacıyla, her hafta birkaç kitabı ücretsiz olarak sayfasına koymuştu. Bu da o kitaplardan biri (hepsini indirmedim). Adı ilginç: "Short History of Nearly Everything" (Neredeyse Her Şeyin Tarihçesi). Yazarı, Bill Bryson. Kozmozda kaybolma, dünyanın ölçüleri, Einstein'ın evreni, tehlikeli gezegen gibi bölümlerde bilimsel bilgilerimiz -ya da bize verilmiş olan bilgiler- sorgulanıyor.
Buz zamanı
Kitabın ilginç bölümlerinden biri de "Buz Zamanı". İlk okuduğumda (iki yıl önce), kitabı ekranda karıştırırken (Microsoft Reader yazılımı, kağıda basmaya izin vermiyor), neden bu bölümü okumaya yeltendiğim hakkında anlamlı bir cevap bulamıyorum.
Bölümün girişi, Byron (bizim bildiğimiz Lord Byron) tarafından yazılmış, "Karanlık" adlı bir şiirle başlıyor:
Bir rüya gördüm, tam da bir rüya değildi.Bölümün ilk paragrafı şöyle:Parlak güneş söndürülmüştü, ve yıldızlar
Dolaşıyordu
1815 yılında, Endonezya'nın Sumbava adasında, uzun süre hareketsiz olan Tambora adlı bir yanardağı, inanılmaz bir şekilde patlayarak patlama ve tsunamileri ile yüz binlerce insanı öldürdü. On bin yılın en büyük volkanik patlamasıydı -Aziz Helena Dağı'nın 150 misli büyüklükte ve Hiroşima boyutlu atom bombalarından altmış bin tanesine eşit boyutta.Bu paragrafta yakalanmamın nedenini, tabii ki biliyorsunuz. "Hiroşima" ismi, birkaç paragraf daha okumamı teşvik etti. Bir sonraki paragrafın ilk cümlesi, benim haberci tarafımı esir aldı:
O günlerde haberler, müthiş bir hızla hareket etmiyordu. Londra'da yayınlanan The Times gazetesinde, olaydan yedi ay sonra, küçük bir hikaye -gerçekte bir tüccarın mektubu- yayınlandı. Ancak bu kadar zaman sonra Tambora'nın etkileri zaten hissedilmeye başlamıştı (haberle dumanın hızının benzer olması öğretici). 36 mil küp (228 kilometre küp ya da 228 milyar metre küp) dumanlı kül, toz ve kum, atmosfere yayılmıştı ve güneş ışınlarını engelleyerek dünyanın soğumasına neden olmuştu. Güneş batışları, beklenmedik kızıl görüntülerle -daha da keyifli olması beklenemeyecek olan J. M. W. Turner adlı ressam tarafından yakalanan görüntülerde olduğu gibi- renklenmişti ama çoklukla dünya, basmakta olan bir akşam karanlığına bürünmüştü. Yukarıdaki Byron mısralarını esinleyen, bu ölümcül karanlıktı.Küresel bir iklim felaketi, ressamlar için güzel manzaralar da yaratabiliyor. Ama sonra olanlar, aynı ressamın bile tüylerini ürpertecek boyutta:
Bahar hiç gelmedi ve yazın hava ısınmadı. 1816, "yaz olmayan yıl" olarak ün kazandı. Ekinler hiç büyümedi. İrlanda'da kıtlık ve ilişkili tifo salgını, altmış beş bin insanın ölmesine neden oldu.Bin yılından bu yana iklim tarihi
Bill Bryson, bu makalesi ile beni bu konuda daha derin araştırmaya yönlendirdi. Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulduğum Emmanuel le Roy Ladurie tarafından yazılan "Histoire du climat depuis l'an mil" (Bin Yılından Bu Yana İklim Tarihi) adlı kitap, tarihin bu yönünü inceleyen bir kitap (kütüphanede bulduğum kitap, İngilizce çevirisi idi). Fransa'da ilk olarak 1967'de Flammarion tarafından yayınlanmış. Okurken üşüdüm, temmuz sıcağında kanımın donduğunu hissettim.
Ladurie, bu konuda araştırma yapan hemen bütün yazarları ve tarihçileri ciddi bir taramadan geçirmiş. Kitabın birinci bölümü, iklimin tarihi üzerine yazılmış çeşitli makaleleri özetliyor. İsveçli tarihçi Gustav Utterstrom tarafından yazılmış olan "Climatic Fluctuations and Population Problems in Early Modern History" (Erken Modern Tarihte İklim Dalgalanmaları ve Nüfus Sorunları) adlı makaleden aktarıyor:
Utterstrom'a göre, 1460'tan sonra on beşinci yüzyılın sonu ve on altıncı yüzyılın ilk yarısı, bir önceki döneme göre çok daha ılıman bir iklim yaşadı, ancak 1560 civarı başlayan başka serin ve tatsız bir dönem, on yedinci yüzyıla kadar sürdü.Batılı araştırmacıların "Küçük Buz Çağı" dedikleri bu dönem, Kafkasya ve Doğu Anadolu'da da buzul oluşumlarına yol açmış. Gene garip bir tesadüf sonucu, Osmanlı ordularının performansı, bu dönemde (1560'tan sonra) düşüşe geçiyor.
Ladurie, araştırmasını, buzul hareketleri ve şarap üretiminde görülen dalgalanmalar üzerine kurmuş. Kitap, Avrupa'da yapılmış bir sürü manzara gravürleri ile dolu. Gravürlerde manzaraların orta yerinde, dağların arasında kalan vadilere yığılmış dev buzullar bulunuyor. 1640'ta yapılmış olan bu gravürde Grindelwald buzulu, şişmiş ve dikitlerle dolu olarak vadiyi doldurmuş görünüyor.
1966 yılında aynı bölgede çekilen başka bir fotoğrafta ise, buzuldan eser yok.
Uygarlıkların tarih içinde ekvatordan kutuplara doğru yolculuğu
Son yıllarda tartıştığımız küresel ısınma, aslında on yedinci yüzyılın sonlarına dayanıyor. Yani "Sanayi Devrimi" dediğimiz dönemin başına. Daha önceki ılıman dönemin ise 1460-1560 döneminde olması anlamlı. Tam da "Rönesans" dediğimiz dönemle çakışıyor bu dönem. Osmanlı'nın da yükselme dönemi.
Tarihte ilk büyük uygarlıkların Mısır'da ve Hindistan'da geliştiğini biliyoruz. Zamanla bu uygarlıkların, Mezopotamya'ya, daha sonra Anadolu, İtalya ve İspanya'ya kaydığını da biliyoruz. Şimdi uygarlığın zirvesinde olan noktalar ise, Avrupa ve Amerika'nın kuzey bölgeleri. Bu kaymanın arkasında yatan nedenler arasında iklim değişikliklerinin olması kaçınılmaz. Dünyamız ısındıkça uygarlıkların da kutuplara doğru kayacağını düşünmek bile olası.
İklim değişikliklerinin etkisini çok da antropoloji merkezli yorumlamamak gerektiğini yazan Ladurie, tarihteki Moğol saldırılarının iklim değişiklikleri ile bağdaştırılmasına karşı çıkıyor. Ancak bu noktada kendisi, yakın tarihin bu en önemli gelişme dönemlerinin, meteorolojik değişiklerle örtüşmesini yakalayamamış. Tabii ki insanlığın gelişmesinde iklimin rolünü çok abartmamak gerek. Ancak, sürekli sıcak veya soğuk ortamlarda yaşayan insanların ve toplumların yapılarında iklimin etkileri de önemli. Büyük Sahra'da yaşayan insanların, kimya deneyleri yapmalarını beklemek anlamsız. Keza buzullar üzerinde yaşayan Eskimoların.
Büyük Sahra'ya ilk gidişimde, çölde yaşayan insanların "pis" oldukları uyarısı yapılmıştı. İlk çöl fırtınasını gördükten sonra bu düşüncenin yanlışlığını görmeye başladım. Evlerin bütün odalarının duvar dipleri ve özellikle duvar köşeleri, kum doluydu. Çölden esen "Kıbli" rüzgarı, çölün bütün ince tozunu havalandırıp doğramaların arasından odalara doldurmakta idi. Zaman zaman fırtınanın Akdeniz'i aşıp geldiği Akdeniz sahillerimizde olduğu gibi.
Bill Bryson, ilginç bir yazar. Amerika'da üniversiteyi yarıda bırakıp Avrupa'da dört ay süreyle dolaşmış. 1987'ye kadar gazetecilik yapmış (The Times ve The Independent gazetelerinde). "Notes from a Small Island" adlı kitabı, 2003 yılında Dünya Kitap Günü'nde, İngiliz kimliğini ve milletin durumunu en iyi anlatan kitap seçilmiş. 2004 yılında ise, yazının başında bahsettiğim kitabı, en iyi genel bilim kitabı olarak Aventis ödülünü almış. Yazdığı seyahat kitapları da en çok satanlar listelerinin tepesinde. Bu yıl, Sicilya'da Tresco maratonunda koşmuş. Şimdi, Durham Üniversitesi'nde rektör. Wikipedia'dan aldığım fotoğrafta gölgede kalmasına rağmen, sürekli gülen bir adam olduğu belli oluyor. Arka planda Durham Üniversitesi görünüyor.
The Guardian'da yazılan bir yazı:
Rehberimiz bizi dünyadaki en soğuk yere götüreceğini, parçacıkların bir Kelvin derecesine kadar soğutulduğu bir yere götüreceğini söyledi. Bryson'dan yorum: 'Herhalde Donald Rumsfeld'in kalbine.Sevmez misiniz böyle espri yapabilen birini? (VÇ/TK)