Öte yandan, Irak'ı işgalin çok çok önce planlandığını kanıtlayan Downing Street andıçlarının ortaya çıkmasından, Rumsfeld'in "Savaşı kaybetmiyoruz" demesinden (Vietnam'ın sonunda da aynı sözleri duymamış mıydı dünya?), ABD'deki kamuoyu yoklamalarının halkın yüzde 51'inin işgalin bir hata olduğunu düşündüğünü ortaya koymasından birkaç gün sonraydı.
Sonuçta, bu "ulusa sesleniş" konuşması, "ikna sürecinin" parçası olmaktan öte bir değer taşımıyor gibi görünebilir. Ama bu sözleri bir de İstanbul'daki Irak Dünya Mahkemesi oturumunda anlatılanlarla birlikte okuyalım.
Önce Bush'un söylediklerine bir göz atalım.
"[Teröristlere] karşı tek bir eylem yolu var: Bize evimizde saldırmalarından önce, onları yurtdışında yenilgiye uğratmak."Bu fedakarlığa değer mi?"Irak'taki görevimiz belli. Teröristleri avlıyoruz. Iraklıların teröre karşı savaşta müttefikimiz olacak özgür bir ülke inşa etmelerine yardım ediyoruz. Daha geniş bir Ortadoğu'da, özgürlüğü geliştiriyoruz. Bir şiddet ve istikrarsızlık kaynağını ortadan kaldırıp çocuklarımız ve torunlarımız için barışın temellerini atıyoruz."
"Ben de birçok Amerikalı gibi şiddetin ve dökülen kanın görüntülerini görüyorum. Her bir görüntü dehşet verici, ıstırapsa gerçek. Bütün bu şiddetin ortasında, Amerikalıların şu soruyu sorduğunu biliyorum: Bu fedakarlığa (sacrifice) değer mi? Değer, üstelik ülkemizin gelecekteki güvenliği için yaşamsal."
"Bu tecrübeden alacağımız ders bellidir: Teröristler masumları öldürebilir, ama barışın ilerlemesini durduramazlar."
"Bu görevi tamamlamak için teröristlerle kalkışmacıları avlamaya devam edeceğiz. Ve bu görevi tamamlamanın en iyi yolu, Iraklıların kendi kendilerini yönetebileceği, sürdürebilecekleri ve savunabilecekleri bir ülke kurmalarına yardımcı olmak."
Bush'un bahsettiği fedakarlığın altında neler yattığına şöyle bir bakalım.
Iraklı gazeteci, El Cezire için çalışan Fadıl El Bedrani, katliamlar sırasında, Felluce'de yaşananların tanığı olan tek gazeteciydi. El Bedrani, gördüklerini Irak Dünya Mahkemesi'nde anlattı.
"Önce halka evde kalın, dışarı çıkmayın, dediler. Ardından tanklar ve uçaklar evleri hedef aldı. Bu ailelerden hayatta kalanlar ölmek istiyor.
Felluce ikinci Hiroşima oldu. Felluce'yi askeri bölge kabul ettiler, kimseyi sivil olarak görmediler. Evlerin yüzde 70'i yıkıldı. Uçaklar hastaneyi, ecza deposunu vurdu. Cesetler bir buçuk ay sokaklarda kaldı. Şehirde nefes alınamıyordu. Su yoktu. Elektrik yoktu. Ama gece gökyüzü silahlarla aydınlanıyordu.
ABD medyanın girmesine izin vermiyordu. Giren hedef oluyordu. Cinayeti tanıksız işlemek istiyordu. Felluce topluca cezalandırıldı."
ABD'li eski asker Tim Goodrich -ki döndükten sonra, şu an vicdani retçi olarak tekrar askerlik yapmayı ve Irak'a gitmeyi reddediyor, mahkemede, Irak'a gitmek üzere işe alınan ABD askerlerinin nasıl eğitildiğini, ne durumda olduğunu anlatıyor:
"Azınlıklar yoğun bir biçimde orduda işe alınır. Ordu kültürüyle, vatanseverlikle eğitilirler. Eğitimler moral bozmaya, bireyselliği yok etmeye yöneliktir. Soru sormak için izin almak gerekir. İşlerin mantığını sorgulayamazsınız.
Eğitimlerde Cenevre Sözleşmesi'nden çok az bahsedilir. Barıştan bahsedilmez. En önemli görev öldürmektir.
Askerler arasında cehalet ve ırkçılık çok yaygın. 'Bütün Ortadoğu'yu bombalamalıyız' diyenler çok. Sorgulayanlar, komünist ilan ediliyor.
Irak'a gitmeden önce 30 dakikalık bir kültürel eğitimden geçiliyor. Asıl eğitim, petrol alanlarının nasıl tespit edileceği üzerine."
"Barışın temellerini atıyoruz"
Bush, Ortadoğu'da özgürlüğü geliştirdiklerini, barışın temellerini attıklarını söylüyor.
Amal Sawadi (Emel Savadi), Irak'ta gözaltında tutulanların haklarını savunan Iraklı bir hukukçu. "Bütün Irak hapishane haline geldi" diyor.
"Din adamları, bilim insanları, aydınlar öldürülüyor. Yıldırmaya yönelik işkenceler daha tutuklama aşamasından başlıyor. Gündeme gelmeyen hapishaneler var. Gazeteci, avukat sokulmuyor. Kadınlar tecavüze uğruyor. 3 ay kan kaybediyorlar. Hiçbir sağlık hizmeti yok. 10 yaşındaki çocuklar, direnişçi babalarına destek oluyorlar, diye tutuklanıyor. Hapishanelerde sistematik işkence var. ABD ve Britanya, işgal ve işkence tecrübelerini Irak'ta kullanıyor."
Bir de Musul Üniveristesi'nden Iraklı hukukçu, Mohammed Al Rahoo'ya kulak verelim:
"Şimdiki anayasayı yazanların çoğu Iraklı değil; Irak halkının iradesini yansıtmıyor. Hukuki kurumlar hükümsüz bırakıldı. ABD güçleri öldürebilir, yaralayabilir, tecavüz edebilir. Bunların hukuki çerçevesi yok.
Hakimlerin evlerine baskın düzenleniyor. Hukukçular faili meçhul cinayetlerin kurbanı oluyor."
Özgür ülkenin inşasına yardım
İşgalin Iraklıların kendi kendilerini yönetebilecekleri, özgür bir ülke kurmalarına nasıl yardım ettiğine de bir bakalım.
Hindistan'dan yargıç Niloufer Bhagwat, istila ve işgalin, savaşın, nasıl bir şirketler savaşı olduğunu anlatıyor. Önce, içinde Dick Ceheney'nin de bulunduğu, ABD enerji grubunun tavsiye kararlarında bir cümleye dikkat:
"Ulusal sınırlar değil, ekonomik alan önemlidir."
Bhagwat, savaşın iki özel niteliğine dikkat çekiyor:
"1. Saldırı savaşanlara değil, Irak halkına karşı
2. Yeniden inşa için şirketlere para verilmesi gerekiyordu. Irak'ın altyapısı özenle imha edildi. Lockheed Martin'in 2003 yılı kontratının değeri, yaklaşık 23 milyar dolar."
Mısırlı yazar Samir Amin'se, planın nasıl sunulduğuna dikkat çekiyor:
"Herkes için hareket ediyoruz. Herkes için demokrasi. Bu plan, mağdurlar yalnız bırakıldığı sürece değişmeyecek."
Bir yandan herkes için demokrasi; öte yandan teröristleri "onlar bizi vurmadan avlamak" hali. Mahkeme'nin katılımcılarından, insan hakları eylemcisi Liz Fekete, ırkçılık üzerine yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
"Bize sürekli bir tehdit altında olduğumuz söyleniyor. Böylece, demokratik hakları yok eden yasalar serisi çıkarılıyor. Bunların arasında yabancı düşmanı yasalar da var.
Bu savaş emperyalisttir. Irkçılık her zaman emperyalizmin yardakçısıdır. Küresel güvenlik devletini tümüyle tasfiye etmeliyiz. Politik, etnik, kültürel çeşitlilik, ilkel bir gücün tehdidi altında."
Bir de Christin Chinkin var. Kendisi, bir dönemin BM insan Hakları Komisyonu danışmanı ve Tony Blair'i Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne göndermeyi başaran kadın.
Chinkin, Blair'in meşhur sözlerinden birini anımsatıyor:
"Britanya'nın çıkarı, Britanya'nın gücünü savunmaktır."
Uluslararası hukuka insan güvenliği kavramının nasıl yerleştirilebileceğini soran Chinkin, Bush'un Irak'a demokrasi getirmekle ilgili sözlerine yanıt niteliğinde şunları söylüyor:
"İşgal altında seçim değil, kendi kaderini tayin hakkıdır önemli olan." (TK)