Son kamuoyu anketlerine göre kadınlar öncelikle kadına yönelik şiddetin önlenmesi için politik bir adım atılmasını istiyorsa da, "şiddet ve düşmanı yok etmek" üzerine kurulu egemen politik ideoloji ve terminoloji bu talebi gündeme almaktan aciz görünüyor.
Kadın sorunu "diğer"
Çoğunu kadınların oluşturduğu gruplar "Cumhuriyetçi" iktidarın kürtajı yasaklamak istediği, "Demokrat" muhalefetinse gelecek planlarında kadın sorunlarını "diğer" başlığı altında aldığı bu yarışın gerçek bir seçim olmadığı görüşünü paylaşıyor. Yani başkan kim olursa olsun, "temsiliyet" sorunu sürecek.
Şiddetin normal ve erkeksi olarak algılanması sonucu, tecavüzden evlilik içi şiddete kadar şiddetin her türüne maruz kalan kadınlar için her iki adayın da kullandıkları dil kurtulmak istedikleri düzenle örtüşüyor. Arada bir fark yok.
Sözgelimi, kürtaja "yaşam hakkı"nı savunarak karşı çıkan Bush'a, Kerry'nin cevabı "kadınlarının bedenleri ve seçim hakları kendilerine aittir" yerine "bazı durumlar kürtajı gerektirebilir" şeklinde oluyor.
Özetle, kadınların bedenleri üzerine kazandıkları seçim hakkını geri almak isteyen Bush'un karşısında ne yazık ki kadınları ve haklarını değil "durumları" savunan Kerry yer alıyor.
Farkı anlatabilmek
Bush karşıtları, Bush'un seçimleri kazanmasının şu andakinden de şiddet dolu ve anarşik bir dış politikaya ve dünya düzenine yol açacağını öne sürüyor ve Kerry'nin sözünü verdiği diplomasi ve bürokrasi ağırlıklı, şiddetin çok gerekli olduğu durumlarda uluslararası koalisyonlar aracılığıyla kullanılacağı bir düzenin hayalini kuruyor.
Bush taraftarları ise Kerry'nin sözünün eri olmadığı ve ABD'yi düşmanlardan yeterince koruyamayacağı için istemiyor ve Bush'un saldırgan politikasının düşmanları korkuttuğunu savunuyor.
Aslında, iki başkan adayı da "teröristleri yakalamada" ve "öldürmede" üstünlüklerini kanıtlamaya çalışırken, hem politikada hem de kullandıkları dilde giderek aynılaşıyor.
Tabii ki, Bush'u veya Kerry'i destekleyen seçmenler kendi adayının farkının altını çizmeye çalışırken kararsızlar bu "aynılığı" görenler arasında yer alıyorlar.
Hayatlar değişmeyecek!
Kararsızlar, bu "politik yarış"ta isteklerinin gözardı edildiği ve seslerinin duyulmadığı görüşünde oldukları için de oy kullanmanın hayatlarını değiştirmeyeceği görüşünde buluşuyorlar.
Kararsızların bu yaklaşımı elbette, kararsızların yarısından çoğunu oluşturan kadınlar için de geçerli. Yine, kadının derdi olarak görülen eşit işe eşit ücret, çocuk bakımına ayrılan devlet bütçesinin arttırılması gibi konular da kampanya boyunca adayların çok da tartıştığı konular arasında yer almadı.
Mesela, bu ve benzeri konular, Kerry'nin asıl sorunları hallederken bir yandan uğraşacağı daha basit ve önemsiz sorunlar olarak kampanya bildirisinin sonlarında yer alıyor.
Orta sınıf ve işsiz anneler
Kadın oylarının sonucu belirleyebileceği tahminleri üzerine kampanyaya sıkıştırılan "kadına yönelik vaatçikler" Amerikan feminizmini senelerdir zorlayan "kimler kadın kategorisine giriyor" sorusunu tekrar akıllara getiriyor.
Seçime az kala orta sınıf, hem işkadını hem anne olan kadınlar akla gelse de, ancak devlet desteğiyle yaşamını sürdüren işsiz anneler ya da her gün eşinin saldırısına uğradığı için olası bir "terörist saldırıyı" o kadar da umursamayan kadınlar ve istekleri hala seçim kampanyasının bir parçası değil.
İstekleri, ihtiyaçları, sesleri ve günlük yaşantıları politikanın kapsadığı alanın dışına atılan bu kadınlar oylarının kendi hayatları için seçim yapmak olmadığının farkındalar.
Kararsız seçmenlerin sorduğu soru Bush mu Kerry mi daha iyi değil; onların sorduğu ve cevaplamakta zorlandığı soru Bush mu Kerry mi daha az kötü, ve ikisinden biri gerçekten beni temsil edip hayatımı değiştirmeye çalışacak mı? (EK/BA)