bianet'in görüştüğü İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Bilgen, tasarının yürürlüğe girmesi durumunda, şiddetin artacağından kaygılı.
"Şiddete karşı şiddet uygulamak, şiddeti güçlendirmekten başka bir şeye yaramıyor. Kürt sorununun kendisine, sebeplerine yoğunlaşmak yerine, onun doğurduğu sonuçları daha da şiddetlendirecek bir müdahale bu."
İnsan Hakları Derneği Yusuf Alataş da, tasarının baskı yasalarını bütünüyle geri getirmeye çalışarak, suskun bir toplum yaratma amacı taşıdığını söyledi.
"Bu değişikliklerin insan haklarıyla bağdaşır yanı yok."
Hak savunucuları, tasarının herkesi etkileyeceğini, dolayısıyla bütün toplum kesimlerinin Meclis aşamasındayken bu tasarıya karşı çıkması gerektiğini söylüyor.
Bilgen: Bu yöntem ters teper, şiddet artar
Ayhan Bilgen, tasarının genel mantığının, "silahlı grupları doğrudan tecrit etmek için, onlara destek olarak yorumlanabilecek eylemleri cezalandırmak, böylece bu desteği engellemek" olduğunu söylüyor.
"Bence tam tersi olacak. Dünyanın neresinde olursanız olun, demokratik araçları kullananları cezalandırırsanız, silahlı grupların istediğini yapmış olursunuz.
Bilgen'in dikkat çektiği, tasarının 6. maddesinin c fıkrası, şöyle:
"Örgüte üye kazandırmaya yönelik faaliyetlerde bulunulması: İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur."
Fakat Bilgen şöyle diyor:
"Burada mantık, insanların destek verecek şekilde kullanılmasını engellemek, tecrit etmek. Ama ters tepecek. Sosyal faaliyet, siyasal çalışma cezalandırıldığında, insanların doğrudan silahlı alana yönelmesi kaçınılmaz."
Herkesi etkileyecek
Hak savunucuları, tasarı metnindeki esnekliğin, muğlaklığın herkesi etkileyeceğine işaret ediyor.
Bilgen, "gözden kaçan tam da bu" diyor.
"Şu an 'terör örgütü' dendiğinde, toplumun hangi adresi anlayacağı konusunda genel bir kanaat olabilir. Ama bir süre sonra konjonktür değiştiğinde, bu esnek, muğlak anlayışla, hedef de değişebilir.
"Olayın bütün toplum kesimlerini hedef alacağını bugünden görmek gerek. Zamanında 312. madde için 'sadece solcular yargılanacak', DGM'ler için de 'bölücülükle mücadele edecek' deniyordu. Ama öyle olmadı. Özellikle Türkiye'deki dindar kesimlerin 'PKK, sol örgütler etkilenecek' deyip kendilerini kurtaracaklarını sanmamaları gerek."
Fatura hak savunucularına çıkarılıyor
Bilgen, tasarının hem maddelerinde hem de gerekçe metninde, güvenlik ve istihbaratla ilgili görevleri yeterince yapamamanın faturasını, ifade özgürlüğüne, sivil çalışmalara, hak savunucularına çıkartmak yaklaşımının hissedildiğini söylüyor.
"'Hak savunuculuğu adına, terör veya başka şeyleri savunursanız' diye çizilen bu çerçeve, bizatihi hak savunuculuğunu töhmet altında bırakacak, cezalandırmaya sağlayacak bir yaklaşım."
Alataş da, tasarının "tartışılmasının engellenmesi"ne dikkat çekiyor.
"Bu metni önceden açıklamadılar, tartıştırmıyorlar. Parlamenterler de özgür değil. Yasaya karşı çıkacak herkes, terörü desteklemekle, düzene karşı çıkmakla suçlanacak. Mecliste de tartışılacağını sanmıyorum."
Hükümet güvenlik bürokrasisine boyun eğdi
Bilgen, "Sivil siyaset, güvenlik bürokrasisi karşısında, belki de içine sindiremediği bir düzenlemeyi yapmak zorunda kaldı" diyor.
"Siyasetin alanı daralacak. Tasarının yapılmak zorunda kalınması bile, barışçıl çözüm isteyen, statüko karşısında değişim bekleyen toplum kesimleriyle hükümet arasındaki bağın, tanınan kredinin tükeneceğinin işareti."
"Soruna insan hakları hukuku zeminini esas alarak bakmak gerek. Sosyal barışı tesis edemeyen anlayış sorun üretiyor. Sorunlara da güvenlik bürokrasisinin talepleri doğrultusunda çözüm aranıyor."
Alataş da " Demokrasiyi rafa kaldırmaya çalışan bu hükümet, ne özgürlükten, ne demokrasiden, ne de insan haklarından bahsetme hakkına sahip" diyor. (TK/EÖ)