Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, dört siyasi partinin kısmi anayasa taslakları ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma yöntemiyle ilgili görüşlerini bianet’le paylaştı.
Taslaklardaki Başkanlık sistemi, anadil, değiştirilemez maddeler ve “Türk ulusu/milleti” ibarelerini uluslararası hukuk ve insan hakları açısından değerlendiren Tarhanlı, komisyonun “uzlaşma” konusunda karşı karşıya gelebileceği zorluklara ilişkin sorumuzu da şöyle yanıtladı:
“Anayasa hazırlık sürecinin çok katı bir modeli var. Taraflardan birinin karşı çıkması halinde karar alınması imkansız hale gelebilir. Bir uzlaşmazlık doğacağı da şimdiden görülüyor. Taraflar ciddi bir gayret içerisinde olup bir uzlaşma yönünde adım atabilirler mi bilmiyorum ancak bu şimdilik beyhude bir çaba gibi görünüyor. Uzlaşma çabası elden bırakılmasa bile komisyonun görünür bir gelecekte etkili olamayacağı görüşündeyim.”
“Kapalı kapılar ardından yürüyor”
Tarhanlı, komisyondaki muhalefet partileri üyelerinin zaman sınırlaması konusundaki eleştirileriyle ilgili de şunları söyledi:
“Anayasa hazırlık sürecinin sıkıştırılmaması, uzlaşma yönündeki gayretleri etkili kılabilir mi bilmiyorum ama süreci esnetmek, yaymak, uzatmak düşünülebilir.”
“Bu modelin en büyük sorunu, kapalı kapılar ardından yürümesi.”
“Toplumsal tartışmalara yol açmaması, hazırlık faaliyetinin etkilenmemesi açısından kapalı yürütüldü. Oysa anayasa hazırlık süreçleri, bir yurttaş eğitimi (civic education), yurttaş katılımı sürecidir. Yurttaşın kendi geleceğini nasıl tayin edeceğini öğrenme sürecidir. Dolayısıyla bu sürecin saydam, şeffaf ve katılımcı bir biçimde yürütülmesi önemlidir.”
Anayasa, barış sürecinin neresinde duruyor?
Anayasa yapımının, Türkiye’nin yakın geçmişiyle de hesaplaşması olduğunu söyleyen Tarhanlı, “Teklifleri alıp kapıları kapatalım, o teklifler üzerinden inceleyip karar verelim” yaklaşımının uygun olmadığını dile getirdi:
“Süreç daha yaygın yürütülmeli. Bu olmayınca, toplum hazırlık sürecinden kopuyor, anayasaya, siyasete ilgisi azalıyor. Şu anki görünüm de biraz öyle. Anayasa neden ve nasıl hazırlanıyor, takip etmek çok mümkün değil.”
Tarhanlı, komisyon toplantılarının tutanaklarının basına dağıtılmasıyla saydamlığın sağlanamayacağını ifade etti.
“Barış sürecinden anayasa yapım sürecinin nasıl etkileneceği de ayrıca tartışılmalı. Zaten taslaklardaki tüm başlıklar, Kürt meselesiyle de bağlantılı başlıklar. Bu gelişmenin göz ardı edilmesi, gerçeklerden kopmak olur. Son gelişmeler, bu yönde de çaba sarf edilmesi gibi bir sorumluluğu da siyasi partilerin omzuna yükledi.”
Tarhanlı, anayasa taslaklarındaki başlıkları ana hatlarıyla şu başlıklar altında değerlendirdi.
Hükümet modelleri ve Başkanlık sistemi
Önerilen Başkanlık modeli açısından, yeni anayasayı neden yapıyoruz, niye ihtiyacımız var sorusunun tartışılması gerekiyor. Bugün içinde bulunduğumuz anayasal düzenin nasıl kurulduğunu hatırlamamız, bu sorunun cevabını bulmak bakımından da asıl hayati çerçeveyi çiziyor: 1982 Anayasası’nın hazırlanmasının şartları ve bugün o anayasayla yönetiliyor olmamızın ortaya çıkardığı siyasi ve hukuki tablo…
‘82 Anayasası’nın, yürütmeyi diğer organlar içerisinde güçlü kılan asimetrik bir yapısı var.
Başkanın çok güçlü olduğu bir model açısından bakıldığında, bu konu çok mesafeyle ve tereddütle ele alınıp tartışılması gereken bir konu. Bu sistem önerisiyle, mevcut Anayasa düzeninden kopmamız mümkün değil, bilakis o zihniyetin daha güçlendirildiği bir modele geçmemiz söz konusu olabilir.
Tüm hükümet modellerine, çağdaş demokrasilerde mevcut olan “denge ve denetim mekanizmalarının” kurulması açısından bakılmalı. Başkanlık modeli de önerilecekse, önerilen modelde denge ve denetim mekanizmalarının neler olacağı netleştirilmeli.
CHP ve MHP’nin mevcut parlamenter rejim içerisinde hareket ettiklerini taslaklar ya da BDP’nin önerisindeki gibi egemenlik paylaşımının olduğu, ademimerkeziyetçi bir yapı için de bu geçerli.
BDP’nin önerilerini, Avrupa Konseyi’nin yerel yönetimler modeli içinde anlamlandırmak mümkün. Bu bir tür özerklik olarak da düşünülebilir ve üniter yapıyla çelişmez. Ancak AKP’nin önerdiği başkanlık modelinin otoriter başkanlık modellerine yakın olduğunu söylemek mümkün. Bu model, Avrupa demokrasi modeliyle uyumlu değil.
Ülkenin bölünmez bütünlüğü
Bu uluslararası hukukta var olan, modern devletin ortaya çıkmasından beri var olan bir temel hukuk ilkesidir. Birleşmiş Milletler de devletlerin ülke bütünlüğü üzerine kurulmuştur. Buna Anayasada yer vermek mümkündür. Dört partinin taslağında da bunun aleyhine bir hüküm yok zaten.
Türk milleti, Türk ulusu, Türkiye halkları…
Uluslararası hukukta da anayasanın hazırlanması, bir ülkede yaşayan halkın tümünün geleceğini tayini hakkını kullanmasıdır. Geleceği tayin hakkının sujesi de “halk” olarak tanımlanır. Anayasa da gelecekle ilgili bir irade ortaya koymaktır.
“Millet”teki etnisite referansı nedeniyle tartışma söz konusu oluyor. Bu tartışmaya yol açmamak için “Türkiye halkı” ifadesi kullanılabilir.
Dil/anadil
1982 Anayasası Türk etnik kimliğini çok öne çıkardı. Bu anlayış kanunlarla da desteklenerek güçlü kılındı. Anayasa hazırlanırken, öncelikli olarak yakın geçmişte demokraside büyük tahribata yol açan 82 Anayasası’ndan kopmasına önem veriyorum.
Türkçe dışındaki dillerin de Anayasa’da yer almasına imkan veren düzenlemelere ihtiyaç var. Türkiye’nin ikinci resmi dili olmasa bile yerel düzenlemeler yapılarak diğer dillerin kullanılmasına imkan sağlanabilir.
Anadili kullanmak bir insan hakkı. Ayrıca anadili kullanmak, Anayasa’daki eşitlik hakkı açısından da elzem. Bunun için de devletin düzenlemeler yapmasına ihtiyaç var. (AS)