Ardından 400'u aşkın Borsa çalışanının 367'sini üye yapan sendika Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvurarak Borsa çalışanlarının çoğunluğunun sendikalı olduğunun tespitini istemiş. Bakanlık da sendikanın çoğunluğa sahip olduğuna karar vermiş.
Böylece anayasal haklarını kullanıp sendikalı olan borsa çalışanları toplu iş sözleşmesi yapacaklar ve ülkemiz "çağdaş uygarlık" yolunda anlamlı bir adım daha atmış olacak diye düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz!
Büyük sermayenin en güzide ve liberal kurumunun, çalışanların özgür tercihlerine saygılı olacağını; tıpkı Londra, Paris ve Frankfurt borsalarında olduğu gibi İstanbul borsası çalışanlarının da sendikalı olmasının demokratik hukuk devletinin ve hukuka saygının abc'si olduğunu düşünüyorsanız yine yanıldınız. Borsa yönetimi sermayenin tarihsel birikiminden yararlanma konusunda pek mahir çıktı ve darbe-i sendika taktiklerine başvurmakta gecikmedi. Ancak borsa çalışanları bu taktiklerden yılacak gibi gözükmüyor.
Sendikalaşmaya karşı dava açan İMKB Başkanı Osman Birsen, sendikanın çoğunluğa sahip olmadığını, borsa çalışanlarının memur olduğunu ve bu nedenle işçi sendikasına üye olamayacaklarını iddia etmiş (Milliyet, 16.4.06; Hürriyet, 26.5.06).
Sendikalaşmayı engellemek için işveren örgütlerinin başvurduğu envai çeşit taktiği duydum ve tanık oldum ama bu kadarına pes doğrusu! Borsa'nın büyükelçilik ve uzun süre üst düzey bürokratlık yapmış başkanı gözümüzün içine bakarak "borsa çalışanları memurdur" diyebiliyor.
Bu iddia o kadar dayanıksız, o kadar boş ve o kadar saçma ki bunu anlamak için hukukçu olmaya gerek yok. İMKB Resmi Web sitesinde bakın ne yazıyor: "Borsa personeli İş kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi işçi statüsünde görev yapmaktadır."
İMKB çalışanları İş Kanunu kapsamında, hepsinin İş Kanunu'na göre yapılmış iş sözleşmeleri var ve sendikal haklarını kullanmaları önünde hiçbir engel yok. Özetle minare çuvala sığacak gibi değil!
Peki, Sayın Osman Birsen bunları bilmez mi? Elbette bilir. Ancak maksat sendikalaşmayı engellemek veya en azından geciktirmek olunca en çıplak gerçekler bile görünmez oluyor. İMKB yönetimin denediği darbe-i sendika sanatı Türkiye'de sermaye çevrelerinin on yıllardır uyguladıkları taktiklerin devamından ibarettir. Sermayenin en "güzide" kurumunun en rafine yöneticileri sendikayı engellemek için en pespaye taktikleri kullanmakta beis görmüyorlar. Sadece onlar mı?
Geçtiğimiz hafta Birleşik Metal-İş Sendikası "AB Sürecinde Sendikal Hak İhlalleri" konulu bir çalıştay düzenledi. Çalıştaya sendikal hak ihlallerinin mağdurları, sendika üyesi oldukları için işten atılan işçiler de katılmıştı. Sendika tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre Ocak 2004 ile Nisan 2006 arasında, 787 metal işçisi sendikaya üye olduğu için işten atılmış.
Toplantıda işten atılan işçilerin ve sendikacıların sitemleri üzerine söz alan MESS temsilcisi, MESS olarak sendikalaşmadan yana olduklarını ve bu işten çıkarmaların münferit(!) olaylar olduğunu belirtip "işverenler de eğitilmeli" dedi! Sendikalaşmayı içine sindiremeyen ve sendikalaşan işçiyi işten atanların sadece küçük ve orta ölçekli işyerleri ve "yontulmamış" işverenler olduğu algısı tam bir yanılgıdır.
Sermayenin en "seçkin" ve tahsilli mensuplarına ait veya onların yönetimindeki şirketlerde de akla hayale gelmeyecek anti-sendikal yöntemler kullanılıyor. MESS işçiler için hazırlattığı "görgü" kitabının devamı olarak işverenler için "hukuk görgüsü" kitabı hazırlatsa da nafile: "Tahsil cehalet alır..."
Türkiye kapitalizmin en uluslararası, en liberal ve en büyüklerini sembolize eden İMKB'de de, Türkiye'nin bir numaralı özel bankasına ait sanayi işletmelerinde de sendikalaşmaya ve sendika seçme hakkına karşı tahammülsüzlük devam ediyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda büyük sermayeye büyük roller verenlerin dikkatine sunulur.(AÇ/KÖ)