Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, "Türkiye'de Bireysel Silahsızlanma Sorunu: Çözüm Önerileri" başlıklı arama toplantısında bunları söylüyordu.
Umut Vakfı'nın düzenlediği toplantı, geçen hafta sonu, İstanbul'da Dedeman Oteli'nde gerçekleşti. Medya, Hukuk, Güvenlik ve Sosyal Durum başlıklı dört çalışma grubu, bireysel silahsızlanmayla ilgili durum saptamalarını ve çözüm önerilerini sundular.
Daha sonra, gün boyu çalışan dört grubun sonuç metinleri, tek bir ortak bildirgeye dönüştürüldü. Umut Vakfı, bu nihai metni, bugün (28 Eylül) açıklıyor.
Grupların metinlerini sundukları toplantıda söz alan Fincancı, "Tehlike durumunda silah kullanmak tehlikeyi ortadan kaldırmıyor" dedi.
"Sivillere silah verilmemeli"
Aralarında İstanbul Barosu Bireysel Silahsızlanma Komisyonu avukatlarının da bulunduğu Hukuk grubunun kolaylaştırıcısı Avukat Fikret İlkiz'di. İlkiz'in sunduğu, hukuk grubu metni, asıl amacın sivillere silah verilmemesi olduğunu, ancak bunun uygulanmasının zorluğu düşünüldüğünde, başkaca önlemler alınabileceğini vurguluyordu.
Grup, yasaların uluslararası sözleşmelerle uyumla hale getirilmesi, mevcut yönetmeliklerin buna göre yeniden düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekti. Mevcut "Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun" yerine bir "silah kanunu" hazırlanması gerektiğini ve bu alanda kanunların tekleştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Fikret İlkiz de, konuşmalar sırasında, yeni ceza yasasıyla birlikte gündeme gelen "olası kast kavramının" uygulamada daha çok yer alması gerektiğini söyledi.
Metinde, dikkati çeken bazı saptama ve öneriler şöyle:
* Türkiye, Ateşli Silahlar Avrupa Sözleşmesi'ni imzaladı; ancak hâlâ onaylamadı. Onaylamalı.
* Bir kişiye birden fazla silah ruhsatı verilmesin.
* Sivillere taşıma ruhsatı verilmesin.
* Korucular silahlarını teslim etmeli.
* Ekonomik cezalar daha caydırıcı hale gelmeli.
* Sürekli bir etkin pişmanlık düzenlemesiyle, ruhsatsız silah teslimi kolaylaştırılmalı.
* Yalnızca silahlar değil, mermiler de kayıt altında tutulmalı.
* Kurusıkılarla ilgili yasal düzenleme acil olarak yapılmalı.
* Ruhsat verme sürecinde, doktor raporları uzman kurulları tarafından verilmeli.
"Silah talebi azaltılmalı"
Çoğunluğunu Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı mensuplarının oluşturduğu Güvenlik grubunun kolaylaştırıcısı Prof. Dr. Ayhan Akcan'dı.
Güvenlik grubunun önerilerinden bazıları şöyleydi:
* Silah talebini azaltıcı önlemler alınmalı.
* Ruhsatsız silahlar kayıt altına alınmalı; ruhsatsız silah cezaları artırılmalı.
* Ruhsatlandırmada tek veritabanı oluşturulmalı.
* Ruhsatların kapsamı daraltılmalı, bulundurma ruhsatına dönüştürülmeli; "işyerinde-işbaşında taşıma" tanımı getirilmeli.
* Silah iade sistemi özendirici olmalı.
* Can güvenliği gerekçesiyle taleplerde ruhsat verme usulü tartışmaya açılmalı.
* Ruhsatlandırmada, sağlık raporlarının kapsamlı hale getirilmesi. Ayrıntılı psikolojik testler zorunlu olmalı. 5 yılda bir yenilenmeli.
* Ruhsatlandırmada pratik ve teorik eğitimden oluşan sertifika programı zorunlu olmalı.
* Silahla ilgili alt yaş sınırı yükseltilmeli, üst yaş sınırı düşürülmeli; kişi başına alınabilecek ruhsat sayısı sınırlandırılmalı.
* Kişilerin alabileceği yıllık mermi sayısı sınırlandırılmalı.
"Silah hak değil"
Sosyal Durum grubuysa, şiddet ve silahla ilgili kültürün nasıl yeniden üretildiğine dikkat çekti; silahlanma sorununa uluslararası boyut ele alınmadan bakılamayacağını vurguladı.
"Terörle savaş" doktrininin silah akışının artmasına ve denetimin gevşemesine yol açtığını ifade etti.
Aralarında Prof. Dr. Nilüfer Narlı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Prof. Dr. Özcan Köknel ve Uluslararası Af Örgütü sözcüsü Özlem Dalkıran gibi adların da yer aldığı grubun kolaylaştırıcısı Prof. Dr. İpek Gürkaynak'tı.
Grup, analizini bireysel, toplumsal ve kamusal alan olmak üzere, üç alanda yaptı. Ortak saptamalarsa şöyleydi:
* Güven bunalımının varlığı, korku kültürünün egemenliği.
* Toplumda açık iletişim yerine "suçlama-karşı suçlama-savunma" biçimindeki iletişimin yaygın olması.
* Orantısız güç kullanımıyla şiddetin meşrulaştırılması.
* Şiddetin kanıksanmasıyla, duyarsızlaşma, yabancılaşma, insanları nesneleştirme ve dolayısıyla öldürmenin kolaylaşması.
* Şehadet-feda kültürünün silah kullanımını yaygınlaştırması.
Grubun önerilerinden bazıları da şöyleydi:
* Silah akışı ve uluslararası silah ticaretiyle ilgili net denetim politikasının oluşturulması; bunun 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda yer alması.
* Siyasal partilerin programlarında silahsızlanmayla ilgili görüşlerin ifade edilmesi.
* Silah bırakmaya özendirici yöntemlerin geliştirilmesi.
* Silahlanmaya gerek duymaya ilişkin araştırmaların sürekli yapılması.
* Toplumun da katıldığı yüksek sesli kampanyacılık.
* Barış kültürünün öne çıkarılması; insan hakları ve barış kültürü eğitimi. Şiddet içermeyen sorun çözme yöntemlerinin eğitimin her aşamasında sistemli olarak yer alması.
* Silahlanmayı övücü davranışları ifşa etme, izleme.
* Şiddet kurbanlarının bilinçlendirme çalışmalarına katılması.
* Silaha sahip olmanın, hak olmadığı, güven değil, risk oluşturduğu bilincinin yaygınlaştırılması.
* Sosyo-kültürel açıdan toplumun değerler haritasının çıkarılması.
"İlköğretimde medya okuryazarlığı gerek"
Nail Güreli'nin kolaylaştırıcısı olduğu Medya grubu da, RTÜK'e gelen şikayetlerde, silahla ilgili şikayetlerin azlığından yola çıkarak, toplumun silah sorununu kanıksadığını saptadı.
Grup, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin 3. maddesine dikkat çekerek, Bildirge'nin tüm yayın organlarınca uygulanması için kurumsal çalışmalar yapılması gerektiğini vurguladı. 3. madde "Gazeteci, her türden şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapamaz" diyor.
Medya grubunun önerilerinden biri de, gazetecilerin bu konuda bilinçlendirilmesi için seminerler düzenlenmesiydi. Grup, ilköğretim düzeyinde medya okuryazarlığı dersinin konulması gerektiğini vurguladı. (TK)