Özcan Purçu, 2015 genel seçimlerinde meclise girecek ilk Roman milletvekillerinden biri olmaya aday.
Söke'nin Roman mahallesinde bir çadırda doğdu ve büyüdü.
Romanlar olarak muhatap olabildiği tek devlet temsilcisi kaymakam olunca o da kaymakam olmaya karar verdi.
Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi'ni bitirdi. Ama bırakın kaymakamlığı hiçbir devlet kademesine giremedi.
Baktı devlet kararlı bir Romanı memur yapmayacak, o da Roman mücadelesine başladı.
Şimdi CHP'den aday adayı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta grup toplantısında bir Roman’ı aday göstereceğini açıkladı. Bu adayın Özcan Purçu olması bekleniyor. Bir önceki genel seçimde İzmir'den aday olmayı başarmıştı ama listenin en sonundaydı, İzmir'den 11. sıradaydı.
Purçu, 2005'den beri Avrupa Konseyi'ne bağlı Avrupa Romanlar ve Göçebeler Forumu Türkiye temsilcisi. Roman Hakları Forumu (ROMFO) yönetim kurulu üyesi. Ayrıca Romanca bilen az sayıdaki Romandan biri.
Mersin'de 400 çocuğun eğitim aldığı etüd merkezi ve kadınların çalıştığı kargı atölyesinin iki kurucusundan biri.
37 yaşında ve bir çocuk sahibi. Özcan Purçu, hayat hikayesini ve projelerini anlatıyor.
Nerde doğdunuz, nerede büyüdünüz?
Aydın, Sökeliyim. İsmi Atatürk olan bir Roman mahallesinde şeffaf bir naylon çadırda dünyaya geldim. Biz 5 kişiydik. İki yatak atılacak yer vardı. Zaten üç ay sonra naylon eskiyordu, bozup tekrar yapıyorduk. Dışarıda affedersin tuvaletimiz, banyomuz vardı. Suyu camilerden taşırdık, sırtlarımız yara olurdu. Elektrik ve suyumuz yoktu. Mahalle hala duruyor, şimdi çadır da var normal evler de.
Aileniz?
Ailem oraya 1950’lerde Çanakkale’den gelmiş. Muhacir dedikleri bir grup var ya o şekilde geldiklerini tahmin ediyorum. Sepetçi bir ailenin çocuğuyum ben. Annem ve babam sepet örüyorlar. Onların çadır hayatı şimdi bitti. Benim akrabalarım da dahil hala çadırda yaşayan birçok Roman var.
Okul hayatı nasıldı?
Çadırda mumların, bazen sokak lambalarının altında çalıştım. Annem babam okuma bilmezdi. Kitap alamazdım, yerde gazete bulup okurdum.
Bir yandan ben de sepet örerdim. Arkadaşlarım "Özcan Roman, Çingen", "Özcan’ı sepet yaparken gördüm" derlerdi. Mecburdum, aile ekonomisine katkıda bulunuyordum.
İşin kötü tarafı çadırımızın yanında öğrencilerin kaldığı yatılı bir yurt vardı. Çadıra girip çıkarken stresten mahvoluyordum, sınıf arkadaşlarım beni görmesinler diye.
Anamın terlikleri ile okula gittiğimi biliyorum. Dalga geçerlerdi ama yapacak bir şeyim yok. Kafamda okumak, o çamurdan kurtulmak vardı.
Ya öğretmenler?
O zaman ilkokulda tembel diye Roman sınıfı yapmışlardı. Çalışkan olduğum için başka sınıfa aldılar beni. Romanları ayrı bir sınıfa almaları başlı başına bir ayrımcılık zaten.
Mesela bir öğretmenim ben önde otururken en tembel, arka sıradaki çocuğun yanına oturttu beni. Ondan hıncımı ders çalışarak aldım. Birinci olduğumda kalem hediye ediyorlardı, o öğretmenin elinden aldım.
Kardeşim okulda bir gün açlıktan bayılmıştı. Sonra öğretmen beni çekti oğlum siz hiç kahvaltı yapmıyor musunuz dedi. Ne deseydim. Çadırın önünde sabahları anam ateş yakardı, yağmur yağmıyorsa ona ekmeği atarsın kızartırsın, üstüne bir sana yağı sürebilirsen, işte bizim için büyük lükstü o.
Lisede büyük bir saygınlık uyandırdım kendime. Kızlar benim yanıma oturmaya çalışıyor, kopya veriyordum. Çingenesin, büyük bir ayrımcılık görüyorsun, dışlanıyorsun. Ben o açığı çalışarak kapattım ve başarılı oldum.
Neden kaymakam olmak istiyordunuz?
Kafamda hep okuyup adam olacağım diyordum, kaymakam olmak çok istiyordum. Bunun nedeni de bütün Romanların kaymakama gitmesiydi. Naylon çadır yırtılıyordu ya, alacak paramız yok, yağmurda çamurda ıslanıyorduk. O yüzden kaymakama hep naylon istemeye giderdik. Kaymakam şehrin en büyük amiri o ya. Kafamda o kalmış. Ondan kamu yönetimini yazdım.
Üniversite bitti, sonra?
Babamızın ördüğü sepet ile okumaya çalıştık. Kaymakamlık, idari hakimlik sınavı, müfettişlikler, banka ve devlet, uzman yardımcılığı sınavlarına girdim. Yazılı sınavları geçiyordum ama mülakatlarda kalıyordum.
Bir sınavda, sosyal güvenlik soruşturması yapıldı. Bizim çadıra gelmişler, uzmanlar bakmışlar bizimkiler sepet yapıyorlar, çadırlar falan ‘Çingenesin’ bizim tabirimizle Romansın, bu görevi yapmaya haiz değilsin gibi raporlar çıktı.
Mesela bir mülakatta senin ataların bu vatan için savaştı mı, eşekle Ankara, Aydın ne kadar sürer, böyle sorular sordular. Elemeye yönelik sorular.
İskan Yasası’nda Çingenelerin Türkiye’ye göçmen olarak kabul edilmeyecekleri yazılıydı. Polis selahiyet yasasında Çingeneler potansiyel suçludu. Bunlar 2006’ya kadar böyleydi. Baştan kaybediyorlar yani. Romansın sonuçta. Baktık memur olamayacağız, Roman mücadelesine başladık.
Şimdi bir apatman dairesinde oturuyorsunuz Mersin'de.
Evet. Komşular ilk taşındığımızda hoşgeldine geldiler, sohbet, muhabbet. Sonra eşimle benim Roman olduğumuzu öğrenince selamı sabahı kestiler. Üstelik bu insanlar namazında, niyazında. Ayrımcılık her yerde, komşularda, medyada, dizilerde...
Mersin'de etüd merkezi fikri nasıl doğdu?
Romanlar için eğitim son sırada gelir. Önce o gün karnını nasıl doyuracağını düşünürler.
Biz de Ali Daylam'la elektriksiz evde ders çalışmanın, okula aç gitmenin ne demek olduğunu bildiğimiz için çocukların sıcak bir ortamda ders çalışabilieceği ve karnını doyurabileceği bir merkez açmak istedik. Açık Toplum Vakfı, belediye, valilik, bakanlık MHP, HDP, CHP parti gözetmeksizin tüm kurumlar ile çalışıyoruz.
Orada 400’e yakın çocuğumuz var. Çoğu Roman ama biz onları Kürtsün, Alevisin, Romansın diye ayırmadık. Herkesi aldık. Çocukların dünyasını değiştiriyoruz orada aslında. Geçen sene 16 kişi Anadolu lisesini kazandı. Güzel sanatlara Roman öğrenci verdik, inanıyoruz ki o çocukların da hayatı değişecek. Siz eğitim alanında iyi politika belirlemezseniz Roman açılımı bir felaket olur.
Etüd merkezi başarılı olunca istihdam için ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Romanların geleneksel mesleklerinden sepetçiliği modernize etmeye karar verdik. Torosların zaten her yanı kargı ve kamış dolu. Roman gençleri kargıları sazlıklardan topluyor. Atölyede kadınlar şemsiye, sepet ve gölgelik yapıyor. Sadece iç pazarda değil, yurtdışına da satılacak.
CHP ne vaad ediyor? Meclise girince neler olacak?
Ayrımcılığın bir kısmı da siyasi ayrımcılık. Bizim ne meclis üyemiz, ne belediye başkanımız, ne milletvekilimiz var. Dolayısıyla yönetimden uzak kalarak, karar mercilerinden de uzak kalıyoruz.
2011’de İzmir’de CHP 2.bölgenden 11. sırada adaydım. Seçilmeyeceğimi biliyordum ama o dönem aday olmak bile Romanlar için çok önemliydi. Genel başkan bile tepki çekebiliriz demişti o dönem. Ama şimdi zamanı geldi sanırım.
Bizden hizmet bekleyen birçok Roman var, çadırda yaşayan, mumun altında kalan… Onların haklarını savunmak, ileride onlara cesaret vermek için bu yoldayız.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi’nin aldığı karar ile Mersin'deki gibi her belediyede hatta ilçe belediyelerinden çocuklar için etüt merkezleri, kadınlar için eğitim binaları, sığınma evleri yapmak istiyoruz. Bunlar somut işler. Her ilin kendi özgün yapısına göre istihdama yönelik araştırma yapılıp istihdam politikası belirlenebilir. Mesela Mersin'de Roman kadınları kargıdan şemsiyeler yapıyor ama Edirne'de bu başka bir şey olabilir.
Ben partizanlık yapmak istemiyorum ama Roman stratejisini yazmak çok zor değil. Geçen CHP çok basit bir şey yaptı. Yarım günde strateji hazırladı ve kitapçığı bastı. Başlıklar belli ve somut. Sağlık, eğitim, istihdam, barınma, güvenlik, dışlanmışlık, önyargı, ayrımcılık, 8 madde.
2010’da bir roman açılımı başladı, beş yıl geçti. Roman stratejisinin açıklanmasını bekliyoruz. Şu anda gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?
2010'daki Roman açılımı tarihi bir olaydı. Başbakanın Romanlardan özür dilenmesi önemli bir şeydi. Ancak unutmayalım ki durduk yere değil bizim yaptığımız çalışmalardan sonra süreç başladı. 250 roman derneğinin basıncı ile oluştu. Kimse durduk yere özür dilemez.
O dönem eğitim, istihdam ile ilgili birçok çalıştay yapıldı. Romanlara sosyal konutlar verileceği söylendi. Büyük beklentiler içine girdik. Çalışmalar güzeldi, adı kondu fakat sahaya inilemedi.
Neden beş senedir strateji planı yazılamadı? Avrupa Birliği sınırları içinde Roman stratejisi olmayan tek ülke biziz. Hala Roman nüfusunu bilmiyoruz. Samimi bir yerden başlanılmadığı için ilerleme sağlanamadı.
AKP sahaya inemedi. Samimi bir duruş olsa sorun çözülecekti. En büyük sorun eğitim sorunu, istihdam sorunu, ilk olarak bu iki sorunu çözmemiz lazım. Bunun için büyük reform gerekiyor, devlet politikası gerekiyor. Ama süreci oyalama stratejisi olarak görüyoruz.
Bunun yanında birçok Roman mahallesi kentsel dönüşüm kapsamında yok oluyor.
Hükümet bu sistemi yürütürken şöyle diyor; ‘Roman açılımı ile konut sorununu çözeceğiz, yerinde iyileştirme yapacağız’ ama en büyük yıkımı Roman mahallelerinde başlattılar. Afet Yasası Romanlar için bir felaket yasası oldu. Roman yerleşkelerinin ya önünde ya arkasında dere oluyor. Bu yasa ile birlikte bu mahalleleri yok etmeye çalışıyorlar.
CHP’li belediyelerin de Romanlar konusunda yapması gerek çok şey var. Genel Başkanın samimiyetine inanıyoruz. Roman meselesinde ciddi, çözüme yönelik, Romanlarla birlikte yazılacak strateji ile iyi çalışmalar yapacağının sinyalini verdi.
Aydın’da Ilıcabaşı diye bir mahalle var, sepetçilik ile de ünlü bir mahalledir, onu yıkıp Romanları başka yere taşıyacaklar. Kılıçdaroğlu, gidip belediye ile görüşüp yerinde iyileşme yapılması gerektiğini söylemiş.
Romanlar yüzyıllardır bir arada yaşadıkları için bozulmayan yüz ifadeleri var. Belki de bizi biz yapan birlikte yaşam felsefesidir. Bu yüzden insan onuruna yakışır barınma hakkı ancak yerinde dönüşüm projeleriyle olur.
Son söz?
Roman sorunu herkesin kapısına vurabilir bir gün, çünkü artık patlama noktasına gelindi. İş, aş, bark yok. Mesleki bilgi ve beceri yok. Bu nereye kadar dayanır? Bu sosyal bir risktir.
Sadece 600 Roman üniversite öğrencisi var. Daha okuma yazma bilmeyen bir sürü Roman var. Bunu kim önleyecek? (NV)