İtiraf ediyorum!
Formula 1 yarışlarının yapılacağı İstanbul Park'a Grand Prix hazırlıklarının son aşamasında, daha takımların Türkiye'ye ulaşmasından çok önce hemen hemen her gün gitmek zorunda kaldım. Mecburiyetlerin sürüklediği İstanbul Park'a ilk adımımı attığımda gerçekten şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Neticede Türkiye'nin organizasyon düzenlemede gösterdiği acemiliklere alışkın bir nesli temsil ediyorum. Geleneğimizde, böylesi büyük organizasyonların hazırlık aşamasından başlayarak eleştiriden nasibini alan düzenleme komiteleri, oyunlar sırasında da uluslararası kamuoyundan da büyük tepki görürdü.
Örnekler çok: İstanbul'un rüzgar enerjisi ile elektrik üretmeye en uygun tepesinde olimpiyat stadı inşa edilmedi mi? Uluslararası Olimpiyat komitesi, stadı inceledikten sonra fark etti ki, burada elde edilecek hiç bir rekor, rüzgar nedeniyle tescil edilemez. Sonradan rüzgar panelleri takıldıysa da işin içinden çıkılamadı. Ne yolu var, ne izi, ama oralarda bir Olimpiyat stadı var...
Erken kalkan yol alır
Öncelikle şunu belirtmeli, piste giden yollar olabildiğince iyi tasarlanmış. Türkiye toplumunun, bilhassa İstanbullular'ın sokağa otomobille çıkma sevdası yüzünden tıkanan yolları görmezden gelebiliriz. Neden mi? Yurtiçi ve yurtdışından 100 bini aşkın motor sporları meraklısının gelmesi beklenen İstanbul Park'a doğru yola çıkmak için mükellef bir sabah kahvaltısının bitmesini bekleyip saat 12:00'de hareket ederseniz pek tabii trafiğin sıkışmasının müsebbiplerinden biri olur, yarışı izleyemeden dönersiniz. Kıssadan hisse, trafik sorunu aslında ehli keyf İstanbulluları sıkıntıya soktu.
El yakan fiyatlarla takım promosyonu
Diğer yandan F1 pisti son derece iyi dizayn edilmiş. Padok, pit alanı, tribünler, basın tribünü ve canlı yayın araçlarının konumlandırılacağı alanlar iyi tasarlanmış. Sağlık personeli ve itfaiye gayet iyi organize olmuş. Pistin hemen dışında bulunan ve ancak biletiniz varsa içeri girebildiğiniz "serbest bölge" tam bir festival yeri gibiydi. Tüm takımlar kendi lisanslı ürünlerini sattıkları dükkan görünümlü tırlarında, harıl harıl çalışıyordu. Fiyatlar el yaksa da yıllardır F1 yarışlarını televizyonlardan seyreden fanatikler tuttukları takımın ürünlerini kapışıyordu.
Paradan söz açmışken birkaç kalem eşyanın fiyatlarını da aktarayım: Yağmurluklar ortalama 350 YTL, Gömlekler 150 ile 100 YTL arasındaydı. Tişörtler 65-80 YTL'ye satılırken, şapkalardan satın almak için en az 50 YTL ödemek gerekiyordu. Bu alanda yiyecek içecek büfeleri de kuruluydu. Sosisli sandviç, döner, köfte, hamburger, F1'in "resmi meşrubat"ı ve "resmi bira"sının satıldığı büfelerde kuyruklar özellikle öğle saatlerinde çok uzadı. Ancak beklerken bile çevrede kurulan standlardaki gösterileri izleyerek can sıkıntısını gidermek olasıydı.
Takımlar kendi tanıtımlarını yapmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. F1 araçları gibi dizayn edilmiş simülatörlerde kendisini denemek isteyenler yetenek sınavı verdi. Dünyanın hemen her yerinden yüzlerce F1 fanatiği Türkiye'ye geldi. Çıplak gözle,komşu Yunanistan ve Bulgaristan'dan izleyici taşıyan 30'a yakın otobüs saydım, komşuların bir kısmı da kendi özel araçlarıyla gelmeyi tercih etmişti.
120 desibellik inanılmaz bir gürültü
Yarışın başlayacağını arabaların müthiş sesinden anlamak mümkün. "Müthiş" deyip gerisini yazarken biraz durakladığımı söylemek zorundayım. Zira bana anormal bir gürültü gibi gelen o motor sesi, kimileri için çok heyecan verici. Pistin hemen kenarında elimde bir ses ölçerle durduğum için (şu üçüncü kuşak diye bilinen cep telefonlarında ses ölçme fonksiyonu da varmış meğer) "gürültü"nün sayısal tespitini yapmak da mümkündü. Ses şiddeti desibel (db) ile ölçülüyor. Sonuç çarpıcıydı: Tam 120 db.
Bunun anlamını somutlaştırmak için bir örnek gerekirse bir rock konserinde hiçbir koruma önlemi almadan hoparlörün tam önünde 115 db sese 15 dakika maruz kalmak, duyma kaybına neden olabiliyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi anabilim dalı, ses seviyeleriyle ilgili araştırmasının diğer verilerine göre de jet motorunun çıkardığı sesin şiddeti 140 db.
Demek ki, tam 1 saat 45 dakika F1 otomobillerinin çıkardığı sesi kulak tıkacı kullanmadan dinlemenin yol açabileceği sonuçlar korkunç. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 300 bin kulaklık yaptırıp F1 alanında bedavaya dağıttı. Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA) tişörtü giyen bazı gençler de 3 YTL karşılığında bu kulaklıklardan sattı.
Bisikletli F1 protestosu
Böylesi görkemli bir spor organizasyonunun hani turizm, ekonomi, tanıtım gibi olumlu görülebilecek etkilerinin yanı sıra bir çok da olumsuz tarafı olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. F1, fosil yakıtların en çok tüketildiği sportif etkinlik. Gazetelerde bununla ilgili çarpıcı rakamları görmek mümkündü. Sadece İstanbul yarışında bir takım tek başına 2 bin litre benzin tüketiyor. Bu da yılda yaklaşık 250 bin litre benzin tüketimi demek.
Dünya fosil yakıtların kullanımı nedeniyle iklim değişimlerinden, ozon tabakasındaki yırtılmaya kadar bir çok sorunla karşı karşıya. F1 de özellikle otomobil firmalarının kendi tanıtımlarını yaptığı bir platform aslında. Aşırı benzin tüketimini meşrulaştıran ve otomobil kullanımını özendiren bu spor sebebiyle çevre konusunda duyarlı insanların dünyanın her yerinde seslerini yükselttikleri bir gerçek. Nitekim İstanbul'da da çevreciler Bostancı'dan Kartal'a kadar bisikletlerine binerek F1'i protesto etti. Yarışın çevreye, dünyaya, ısınmakta olan iklime verdiği zararları pedal çevirerek anlatmak istedi.
Nihayetinde, Türkiye 7 yıl süreyle F1'e ev sahipliği yapacak. Eğer F1'in patronu Ecclestone münasip görürse, İstanbul Park'ın sözleşmesi bir süre daha uzatılabilir. Ancak hem pilotlar ve takımlar, hem de uluslararası kamuoyu İstanbul pistinin iyi, organizasyonun da trafik sıkışıklığı dışında eksiksiz olduğu görüşünde birleşti. F1 bitti; akıllarda iyi organize edilmiş bir gösterinin izdüşümü, çevreci protestonun haklı gerekçelerini bırakarak...(BD/EK)