Hiçbir zaman, "toplum bunu nasıl algılar, topluma ters düşer miyim" kaygısında olmadım. Ben toplumun önünde olmaya çalıştım. Hiç kimsenin yazmadıklarını yazdım. Ermeni soykırımını da Kürt sorununu da anlattım, Antep savunmasının bir kahramanlık destanı olmadığını da, Gaziantep'teki Mason locasını da Sabah gündeme getirdi... Ve cemaat yapılanmasının toplum için çok büyük bir tehlike olduğunu da.
Hem de defalarca...
Nurgün Balcıoğlu
Nurgün Balcıoğlu Türkiye'nin en eski gazetelerinden, Gaziantep'teki Sabah Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni.
72 yaşındaki gazetede başladığı gazetecilik hayatını 33 yıldır aynı kuruluşta sürüdürüyor. Balcıoğlu deneyimlerini bianet'e anlattı.
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. 1984’de Gaziantep’teki Sabah Gazetesi’nde mesleğe başladı. 1989’da Türkiye’nin ilk kadın genel yayın yönetmeni oldu. 33 yıldır görevini sürdürüyor. Meslekteki deneyimlerini aktardığı “Editörden” kitabının yazarı. |
"Yönetiliciliği tereddütsüz kabul ettim"
33 yıllık gazetecilik mücadeleniz ne zaman, nasıl başladı?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum.
Gaziantep’e döndüğümde, 1984 yılında Sabah Gazetesi’nde muhabir olarak çalışmaya başladım. Sabah, kentin en eski gazetesiydi. Bu yıl 72 yaşını dolduruyor. Bölgenin en eski, Türkiye’nin de en uzun ömürlü onbirinci gazetesi.
1989 yılında gazetenin genel yayın yönetmeni olan arkadaşımız belediyede çalışmak için ayrılmak isteyince, gazetenin ikinci kuşak sahibi Aykut Tuzcu, “Bu gazeteyi sen yöneteceksin, eğer yaparım diyorsan Mehmet Ali’nin gitmesine izin vereceğim, yoksa vermeyeceğim” dedi.
Tereddütsüz, “Yaparım” dedim. Böylece Sabah 72, ben 33 yılı geride bıraktık.
"Gazeteciliğin en önemli yönlerinden biri pozitif ayrımcılık"
Sizden önce, İstanbul gazetelerinde bile kadın genel yayın yönetmeni yoktu galiba değil mi? Toplum nasıl karşıladı?
Hayır, ilk kadın genel yayın yönetmeni benim. Gazetenin sahibi, yönetime beni getirdikten sonra gazeteye bir haber koymamı istedi. “Sabah Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Nurgün Balcıoğlu’dur. Gazete ile ilgili her konuda muhatap odur. Artık, her konu ile ilgili gazete sahibini arama dönemi geride kaldı” gibi bir haberdi.
Zaten kentte aktif gazetecilik yapıyordum. Kamuoyu beni tanıyordu. Gazetenin yönetiminin bir kadına bırakılmış olmasını yadırgayana rastlamadım açıkçası. Daha doğrusu yadırgayanlar da bunu belli etmediler belki.
Aslında her zaman şunu savunurum. Bizim gibi az gelişmiş ve eğitim seviyesi düşük toplumları daha ileri götürmenin en etkili yollarından biri medyadır. Siz sürekli daha ileriyi, daha güzeli, daha iyiyi, daha çok demokrasiyi, daha çok hukuku, daha çok kadın ve çocuk haklarını, daha çok hayvan haklarını savunarak toplumu ileriye doğru götüren faktörler arasında yerinizi alacaksınız. Ben gazetecinin en önemli yönlerinden birinin de “pozitif ayırımcılık” yapmak olduğunu düşünüyorum.
Bakın bugün, düğmesine basıp karşısına oturamadığımız bir televizyon yayıncılığı hakim. Gazeteler deseniz keza öyle... Rayting diye dünyanın en banal yayıncılık anlayışı sergileniyor. Toplum bu yayınlarla mı uyanıp, kendine gelecek?
"Pozitif ayrımcılık" ile neyi kastediyorsunuz? Gazetecilikte bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Sabah’da biz yaygın basında fazla yer bulamayan kadın haklarına, haklarına, hayvan haklarına özellikle önem veriyoruz. Hayvan hakkına ilişkin haberleri ilk sayfadan vermeye öne gösteriyoruz. Bianet’in Erkek şiddeti çetelelerini bazen manşet yapıyoruz. Bu alanlara “pozitif ayrımcılık”la yaklaşıyoruz.
"'Topluma ters düşer miyim' diye hiç düşünmedim"
Siz kadın gazeteci olarak nasıl bir farklılık yarattınız, yaratabildiniz mi?
Önce şunu söylemem lazım. Ben mesleğini çok seven bir insandım. Mesleğimin çok değerli ve önemli olduğunun bilincindeydim.
Üniversitede, ABD’de, Avrupa’da yerel basının ne kadar güçlü olduğunu okuduk. Nitekim New York Times ve Washington Post birer yerel gazete değil mi? Türkiye’de durum öyle değildi, ama neden olmasındı? Ben vardım, biz vardık...
Hiçbir zaman, "toplum bunu nasıl algılar, topluma ters düşer miyim" kaygısında olmadım. Ben toplumun önünde olmaya çalıştım. Hiç kimsenin yazmadıklarını yazdım.
Ermeni soykırımını da Kürt sorununu da anlattım, Antep savunmasının bir kahramanlık destanı olmadığını da, Gaziantep’teki Mason locasını da Sabah gündeme getirdi... Ve cemaat yapılanmasının toplum için çok büyük bir tehlike olduğunu da. Hem de defalarca...
Hrant Dink cinayetini ilk günden bu yana Sabah’ın sütunlarına taşıdık. Orhan Pamuk Nobel kazandığında, Sabah’ın 8. sayfasında teşekkür mesajı vardı. Aykırı olan, bugüne kadar topluma yanlış aktarılan ne varsa yazdım.
Sabah’ın sütunları, insanlar kadar çevreye ve hayvanlara da açıktır.
"İstanbul medyası kadın konusunda Anadolu basınının çok gerisinde"
Yönetici bir kadın olarak toplantılara gittiğinizde erkek mevkidaşlarınızın tutumu, erkek meslektaşlarınızın tutumu nasıldı?
Ben mesleğimi çok sevdiğim için, girdiğim ortamlarda, tahminimce muhataplarıma da aynı derecede saygılı davrandığım için, kadın olmam nedeniyle özel bir muameleyle karşılaşmadım, ayrımcılığa uğramadım.
Ama tabi ki şöyle bir olay da olmuştu. Erkek bir spor muhabirimiz vardı. Ben de spor konusunda çok yetkin olmadığım için bu konunun sorumluluğunu ona vermiştim. Ancak haberlerle ilgili çok fazla tashih olduğuna yönelik okuyuculardan eleştiri gelince, haberleri yayınlanmadan önce okuyacağımı bildirdim. Bir süre sonra bu kişi gazete patronuna giderek “Bir kadın benim haberlerimi okuyup yayınlayamaz” diyerek istifa etti. Şimdi başka bir kurumda çalışıyor.
Yönetici olduktan sonra, bilhassa ekibinizi oluşturma konusunda cinsiyet temsiliyetine nasıl yaklaştınız?
İşe alımlarda kadınlara pozitif ayrımcılıkla yaklaşıyoruz. Ayrıca gazetede tüm mesai arkadaşlarımız eşit ücretle çalışıyor. Aynı işi yapan erkek ve kadın çalışanlar arasında ücret farkı yok.
Bunlara karşı tepkiler almadınız mı?
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” şeklindeki yerleşik söylemin tam tersine o kadar olumlu, destekleyen tepkiler geldi ki! Bu toplumda tüm gerçekleri çok iyi bilen, gözlemleyen ve fakat sessiz kalan önemli yığınlar var.
Siz doğru bildiğiniz yolda yürüyecek ve nehrin kıyısında durmaya devam edeceksiniz. Başka yolu da yok zaten.
Peki gazetenin sahipleri bu yayınlara hiç karışmadı mı?
İlk günden itibaren şunu söyledim hep, “Ben Türkiye’nin değil, dünyanın en bağımsız genel yayın yönetmeniyim.”
Aslında işin temelinde, eğitim, demokrasi anlayışı ve gazetecilik geleneğinden gelmek yatıyor biraz. Ben gazetenin kurucusu rahmetli Osman Tuzcu’nun beğenmediğim köşe yazılarını koymazdım gazeteye. Ertesi gün gelip, gazetede yazısını görmeyince, beni çağırıp sorardı. Yazının içeriği ile ilgili eleştirilerimi anlatırdım. “Peki kızım teşekkür ederim. Bundan sonra daha dikkatli yazarım” diye yanıt verirdi. Var mı böylesi?
Aynı şeyi defalarca yaşadık. Hiçbirinde, “Kurduğum gazeteye benim yazılarımı nasıl koymazsın” diyen kimse olmadı. Rahmetli Osman Tuzcu Sabah’ın kurucusu, daha sonra da gazete sahibi Amerikan Koleji ve Londra Üniversitesi mezunu olan oğlu Aykut Tuzcu oldu. Gazete çıkarmak gibi, demokratik tavır da bir aile geleneği... Bu yüzden hiç arkama bakmadan, bildiğim doğrular ışığında hep en güzel gazeteyi çıkarmaya çalıştım. İddiamı, Sabah başlığının üzerine, “Türkiye’nin en kaliteli yerel gazetesi” ibaresiyle sürdürdüm.
İstanbul basını ile yerel basın arasında ne fark var?
Burada, gazeteye iyi veya kötü haber konusu olan insanlarla iç içe yaşıyorsunuz. Etki ve tepki daha kısa sürede oluyor. Doğal olarak çıkarına dokunduğunuz insanın düşmanı haline gelebiliyorsunuz. Gazetecidir, mesleği gereği elbette bunu yazacak diye düşünüp, davranacak kaç insan var?
Nitekim gazeteye, gazete sahibine ve bana saldırılar oldu. Matbaayı kundakladılar. Gazetenin sahibinin arabasının altına ses bombası koydular. Evime gelip, ayaklarıma ateş ettiler. Ama ertesi gün bacağım sargılı halde gazete ofisindeydim. Hiç korkmadım ve yılmadım.
Ben burada, dünyanın bir ucunda, bir Ortadoğu kentinde, bu ülkenin demokrasi ve hukuk mücadelesine bir kum tanesi kadar destek verip, fark yaratabilirsem, bunun çok değerli olacağına inandım. Bana hep bu düşünce güç verdi.
Ayrıca, İstanbul basını gazeteci kadınlar açısından, medya sektöründe kadınlara yer açmak açısından kötü bir örnek. Anadolu basınına örnek olması, önderlik etmesi gerekirken bugün yerel basın bu konuda İstanbul basınından çok daha esnek. Kadınlar yerel basında daha fazla haber müdürü, istihbarat şefi, yazıişleri müdürü olabiliyor.
Kadın olarak yerel basında çalışmanın zorlukları neler?
Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsunuz, bir de kadınsınız, daha ne olsun?
Okuma - yazma oranı belli. İnsanlar aç ve mesleksiz, siz onlara gazete satıp, gazete okutacaksınız öyle mi? Burada da gazete okuyucusu bir avuç eğitimli, meslek sahibi insan var işte o kadar.
Genel yayın yönetmeni olduktan sonra gazeteyi toplumun her kesimine ulaştırmak için bir yol denedim. Merkeze yakın 100 civarında köyün muhtarlarının ismini alıp, hepsine her gün posta ile bir gazete yolladım. Hani bekliyorum ki, muhtarın biri arasın, teşekkür etsin, köyünün sorunlarını anlatsın, biz de gazeteye yazalım, o da okusun, gazeteyi sahiplensin.
Bir ay geçti, tık yok. Bir akşam telefonun başına oturup, hepsini tek tek aradım. “Size gazete yolluyorum, geliyor mu?”, “Hee...” Hepsi, bu kadar işte. Bir ay sonra kestim gazete yollamayı. Bugün bile en az gazete satılan bölge, 50 bin öğrencinin bulunduğu Gaziantep Üniversitesi civarı, gerisini siz düşünün.
Tüm bunlara rağmen, en iyi, en güzel, en kaliteli gazeteyi çıkarmak için çırpınırken, bazı insanlar hep şunu söyledi: “Ya değer mi bu kadar fedakarlığa ve sıkıntıya?”
Oysa, mesleğimiz yalnızca yaşadığımız anla ilgili değil. Biz tarihe not düşen insanlarız. Gelecek kuşaklar 72 yıllık Sabah’ın arşivi taradıklarında bu toplumun sosyal ve ekonomik yaşamını, eğitimini, bilgisini, görgüsünü, kadına bakışını, demokrasi anlayışını görecekler. Toplumu okuyacaklar kısaca, bu az şey mi?
Gazetenin 72 yıllık özeti
72. yılınız için galiba bir hazırlığınız var?
Evet, bir albüm hazırladım. 2 yıl boyunca 200 bin sayfaya yakın arşivi sayfa sayfa tarayıp fotoğrafladım ilginç olanları. Ortaya 300 sayfaya yakın bir albüm çıktı, baskıya girecek yakında. İstedim ki, 72 yıllık yayın yaşamı için kütüphanelere girecek güzel bir özet olsun.
Buradan Türkiye’ye nasıl bakıyorsunuz? Mesleğiniz ve gelecek için umutlu musunuz?
Özgür basın demokrasinin en önemli teminatıdır. Kendimizi özgür hissediyor muyuz? Demokrasiyi tüm kural ve kurumlarıyla hissedip, soluyabiliyor muyuz? Veya hukuk, yaşamımız gerçekten evrensel hukuk kurallarının garanti ve güvencesi altında mı?
Ama ne karamsar, ne mutsuz ne de umutsuz olmamak gerekiyor. Ülkemizin önünde çok uzun ve sıkıntılı bir süreç var.
Meslekteki kadınlar için tavsiyeniz nedir?
Bu çok güzel bir meslek ama gerçekten sevilerek yapıldığında. Ben ciddi anlamda gazetecilik yapıldığında kadınların bu meslekte erkeklerden de başarılı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle kadınlar bu meslekte kendilerine yer açmak için mücadele etmeli. (LA/EA)
10 OCAK'TA CAM TAVANI KIRANLAR KONUŞUYOR
kanal28 Haber Müdürü Serap Cantürk: "Medya Yöneticiliği Beni Daha Yırtıcı Yaptı"
Gönül Soyoğul: "Yöneticilik Kadınlar İçin Sorumluluk Erkek İçin Güç"
Füsun Özbilgen: "Cam Tavanı Nasıl Kırdım da Yazı İşleri Müdürü Oldum?"
Işıl Cinmen: "Yöneticiyim Ama Ne Eğlencemden Ödün Veririm Ne de İşimden"