"Sanki demokrasi ve insan hakları ertelenmiş gibi bir durum var."
Konuşmaların ortak noktaları, laiklik, irtica tehdidi, güvenlik, PKK, sivil-asker ilişkileri.
Orgeneral Büyükanıt, bugün Harp Akademileri'nin yeni öğretim yılının açılışında yaptığı konuşmada; özetle şunları söyledi:
* Türkiye'de irtica tehdidi var; cumhuriyetin temel nitelikleri saldırı altında.
* PKK sözde ateşkes ilan etti. PKK için "tek çare silahını kayıtsız şartsız bırakıp Türk adaletine sığınmak."
* Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) yıpratma kampanyası yürütülüyor.
* Avrupa Birliği' nin gizli ajandası var.
Hafta sonu, ABD'de bulunan Başbakan Erdoğan, "irtica" diye bir tehdidin olmadığını, ordunun sivil iradeye bağlı olduğunu, buna uygun hareket etmesi gerektiğini söylemişti. Cumhurbaşkanı Sezer de, Meclis'in açılışında yaptığı konuşmada "irtica tehlikesi" olduğunu vurgulamış, ordunun saygınlığının korunması ve siyaset üstü tutulmasının, temel bir görev ve sorumluluk olarak algılanması gerektiğini söylemişti.
Önen: Sorunu yaratanlar, sorunla mücadele ediyormuş gibi davranıyor
Yavuz Önen ise, bu gerilimi "sahte bir çatışma" olarak yorumluyor.
"Gerçek anlamda temel bir çelişki yok. 'İrtica tehdidi' diye bahsettikleri akım, 1980'deki darbeden sonra su yüzüne çıktı, TSK'nin koruması, gölgesi altında gelişti. Asıl sorun bütün dünyada demokrasi güçlerini sindirme, korkutma sürecinin başlamış olması."
Önen'e göre, çatışır görünen taraflar, asıl belirleyicilerde uzlaşmış durumda.
"Emperyalizmle, neoliberal politikalarla uzlaşı halindeler. Dini alanda da uzlaşıyorlar. Ne milliyetçi yükselişe, ne emperyalizme karşı mücadele ediyorlar. Sonuçtan yakınanlar, sonucu yaratmaktan sorumlu."
"Türkiye laik bir devlet değil"
Önen, üzerinde durulan konuların hepsinde insan hakları ihlalleri olduğunu belirttikten sonra, şu saptamaları yapıyor.
Laiklik: "Mesele, salt radikal İslamcı akımla TSK arasındaki ihtilafla sınırlı değil. Toplumsal boyutu var. Türkiye laik bir devlet değil; çünkü din alanını örgütleyen Diyanet İşleri Başkanlığı var. Bu dini alana müdahale demek. Ayrıca Alevilerin, gayrimüslimlerin hakları da ihlal ediliyor. Laiklik sorunu yaşantımızdaki bütün alanları ilgilendiriyor.
"Türkiye'nin laiklikle ilgili yapması gereken işler var. Bu işi yapacak olan da TSK değil; hükümettir. İnsan hakları söyleminin muhatabı hükümetlerdir."
Sivil-asker ilişkileri: "Esas olan kuvvetler ayrılığıdır. Elinde silah bulunan gücün, sivil siyasal yaşama müdahalesi kabul edilemez. Bu alana toplumsal anlamda da müdahale edemez.
"Bunun en son örneği askerlerin Hakkari'de belediyeyi protesto amacıyla çöp toplama eylemi. Asker sivil dengesini temelden bozan, sivil yaşama doğrudan bir müdahale bu.
"Anayasa'da Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) organizasyonunun, işlevinin net olarak yazılması gerekiyor. Geleneksel olarak MGK'den gelen her şeyin hükümetlerce kabul edildiği bir süreç yaşıyoruz."
PKK'nin ateşkes ilanı: "Askeri güvenlik stratejisine dayanan söylem, sorunun sadece şiddetle çözüleceğine dair beyanlar kaygı verici. Şiddet, insan haklarının ihlal edildiği ortamlara neden oluyor. 'Ateşkes', 'silahların susması' sürecini -adı ne olursa olsun- kale almamak değersiz bulmamak mümkün değil. İnsanlar ölüyor. Silahların susması, hoşgörülü ortamda, diyaloğun başlamasına olanak yaratacak. Gereken önemi vermek, şiddette ısrar etmenin sorunu çözmediğini görmek gerek."
"İnsan haklarına karşı faşist söylem yükseliyor"
Önen, demokrasi güçlerinin bu ihlallere, müdahaleler e karşı sesini çıkarması gerektiğini söylüyor; ama "Türkiye'de demokrasi ve insan haklarını savunmak vatana ihanetle özdeş hale gelmeye başladı" diyor.
"Biz yükselen milliyetçilikten kaygılıyken, giderek daha açık bir faşist söyleme doğru gidiyor Türkiye siyaseti. Adını söylemeden faşist rejimleri bize layık gördüklerini dile getiriyorlar."
Hakları savunan, haklarını talep edenlerin baskıyla karşılaşmasının altında da bunun olduğuna dikkat çekiyor.
"Demokrasiyi gerçek değerleriyle savunuyor, insan hakları ilkelerini ortaya koyuyorsanız, bütün bu söylemlerle çelişirsiniz. İnsan hakları savunusu bu çatışmanın sahteliğini, emperyalizmin dünyayı yeniden düzenleyişini görünür kılıyor çünkü:"
Önen bu nedenle, "Türkiye'nin demokrasi sorunun uluslararası bir sorundur aynı zamanda" diyor, ABD'nin, Britanya'nın ve Avrupa ülkelerinin işkenceyi hâla kullanıyor olmasını, ülkeleri işgal etmesini anımsatıyor.
"Türkiye'deki güçler, gerici bir süreçle hem içerde hem dışarıda uzlaşma sağladı. Üstelik muhalefet de bu uzlaşıda yarışa girmiş vaziyette. Türkiye'de geçerli olan değerleri yakalayıp oy kazanmak istiyor. Devranı değiştiremiyor, kurallarına uyuyor."
Büyükanıt: İrtica tehdidi var
Büyükanıt konuşmasında irtica tehdidi, PKK ve TSK'yi yıpratma kampanyasından söz etti. Konuşmadan bazı bölümler şöyle...
İrtica tehdidi: "Türkiye'de her fırsatta 'laikliği yeniden tanımlayalım' diyenler yok mudur? Bu kişiler devletin en üst düzeylerinde yer almıyorlar mıdır? Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün yalnız şahsı değil, düşünce sistemi, Cumhuriyet rejimimizin temel nitelikleri ağır bir saldırı altında değil midir? Her fırsatı Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak için kullananlar kimlerdir?Her fırsatı Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak için kullananlar kimlerdir? Toplumsal yapımızı bozarak, insanımızı çağ dışı bir görünüme sokmak isteyenler yok mudur? Bu sorulara, 'Hayır, Türkiye'de bunlar yoktur' diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsanız, Türkiye'de irtica tehdidi vardır ve bu tehdide karşı her türlü önlem alınmalıdır."
Terörle mücadele: Dikkatlerinize sunmak istediğim konu, bir süreden beri devam eden ve adına da, sanki çatışan iki ülke varmış gibi, ateşkes denen bir sürecin başlatılmış olmasıdır. Bu evvela yurt içinde çeşitli şahıs, kuruluş ve gruplarca gündeme taşındı, bilahare Avrupa Parlamentosu'nun bazı üyelerinden ve bazı devletlerden benzer çağrılar yapıldı. Geçtiğimiz hafta da Irak Devleti, terör örgütünü ateşkes yapmaya ikna ettiklerini açıkladı. Dün de terör örgütü, sözde, ateşkes ilan etmiştir. Buraya kadar arz ettiklerim bu konunun ne kadar geniş çaplı bir kurgu içinde ele alındığını göstermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri silahlı tek terörist kalmayıncaya kadar terörle mücadelesini sürdüreceğini ilan etmiştir. Bu tutumumuzda değişiklik yoktur. Terör örgütü için tek çare silahını kayıtsız şartsız bırakıp Türk adaletine sığınmaktır. Geçmişte yaşananlar, bunun dışında bir çözümün mümkün olmadığını göstermiş, terör örgütünün dilediği anda tekrar silaha sarıldığı hatta birtakım isteklerinin karşılanması için devletle pazarlık yapmaya, muhafaza ettiği silahlarla devlete baskıya tevessül ettiği görülmüştür."
Anayasal hak talep etmenin şartları: "Demokratik değerlere ve demokratik hakların kullanılmasına hiç kimse karşı değildir ve olamaz da. Bu konu yakın geçmişte ülkemizde de gündeme gelmiş ve hâlen terör örgütünün aktif üyesi olan bazı eski milletvekillerinin de aralarında bulunduğu bir takım kişilerin seçimlere katılmasının anayasal ve demokratik bir hak olduğu ve bunun önlenemeyeceği yolunda görüşler belirtilmiştir. Şurası açıktır ki, anayasal hak talep etmek için evvela o anayasayı tanımak ve kabul etmek gerekmektedir. Anayasayı değiştirmek için eline silah almış veya silah alanları desteklemiş olanlar, değiştirmeye çalıştıkları anayasadaki hakları talep edemezler. Aynı şekilde yıkmaya çalıştıkları demokratik düzenin sağlayacağı imkânlardan istifade etme hakları da yoktur."
Ordunun rolü: "Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bazı çevrelerin hedef tahtası değildir. Ben bir askerim ve yasaların bana verdiği görevleri yerine getiriyorum. Asker olarak bizim siyasetle ilgimiz yoktur. Ancak güvenlik ve rejim ile ilgili temel mülahazalarımızdan rahatsızlık duyanlar varsa, bu onların kendi rahatsızlıklarıdır.
"Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili olarak Avrupa Birliği yetkilisi Bay Kretschmer bir ipucu veriyor: 'Silahlı Kuvvetlerin ulusal güvenlik konusuna çok geniş perspektiften bakarak, kamu hayatının hemen her yönüyle ilgili, örneğin: din eğitimi, kültürel haklar, üniversite gibi hususlarda açıklamalar yaptığı, bu açıklamaların halk üzerinde büyük etkisi olduğu, Silahlı Kuvvetlerin halktan en çok saygı gören en istikrarlı kurum olarak değerlendirilmesi gerçeğinden cesaret alarak bu açıklamalarda bulunmayı meşru gördükleri' tespitinde bulunuyor.
"Bu tür ifadeler demokratik söylem açısından kulağa hoş gelen söylemlerdir. Ancak, ben bu söylemleri açık Türkçe'ye çevirerek yorumlayacağım. Din eğitimi, kültürel haklar, üniversite derken, sözü geçen Avrupa Birliği görevlisi nelerden rahatsızlık duyuyor? Türk Silahlı Kuvvetleri'nin halktan en çok saygı gören gücünden. Halkın bu söylemlerden etkilenmesinden neden rahatsızlık duymaktadır? Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasi dışı hangi söylemi vardır? Yoksa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin söylemleri bu yorumları yapanların gizli ajandalarının hedeflerini mi zorluyor? Bunları iyi bilmeliyiz." (TK/EK)