Cumartesi Anneleri 430. kez Galatasaray Meydanı'nda toplandı. Gezi Parkı direnişi ertesinde yaşanan yaralanmalar, gözaltı ve tutuklamalar Cumartesi insanlarını da etkilemiş ve sayılarını eksiltmişti.
Cumartesi anneleri ve insanları bu haftaki buluşmalarının konusunu “gerçeğe ulaşma hakkı” olarak açıkladı.
Kayıp yakınları için “gerçeğe ulaşma hakkının” nasıl yok sayıldığını, 18 yıl önce Mardin/Merkez Eroğlu (Hindula) köyünde yaşananlara ışık tutarak anlatmadan önce kayıp yakınları kendilerini izleyen topluluğa seslendi.
“32 yıl geçti. Nurettin Yedigöl’ü buluruz diye umudum kalmadı” diyerek söze başladı kardeşi Muzaffer Yedigöl. “Darbelerde dersimizi aldık” diyen Muzaffer Yedigöl son günlerde yaşananları anlatarak “sivil hükümet altında 12 Eylül cuntasından beter diktatörlük koşulları yaşanıyor” dedi. Yaşanan dayatmalara sessiz kalmayacaklarını bir kez daha hatırlatan Yedigöl “Biz acılar, işkenceler gördük, yakınlarımızı kaybettik bundan sonra İnsan Haklarına ve demokrasiye kavuşuruz dedik ama yönetenlerin böyle bir derdi yok. Onlar kendi çıkarları için ceplerini doldurma mücadelesi veriyor. Bu hükümeti sağduyuya davet ediyorum. Barış içinde yaşayalım, analar bir daha ağlamasın, bu ülke barışa kavuşsun” diyerek sözlerini bitirdi.
90’lı yılların kayıplarından Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak ise özellikle yeni çıkacak olan MİT yasasına dikkat çekerek basını ve insanları bu konuda duyarlı olmaya çağırdı. “MİT yasası MİT’e operasyon yetkisi veriyor. Yeni karanlık bir sürece giriyoruz. Taksim Gezi Parkı bunun provası gibi yaşandı” diye konuştu.
12 Eylül’ün ilk kaybı olan Hayrettin Eren’in kardeşi Faruk Eren ise dün kalp krizi geçirerek vefat eden İMC TV’nin haber koordinatörü Suat Yeğen’i anarak “haberleriyle sesimizi duyuran Suat Yeğen’i kaybettik hepimizin başı sağ olsun” dedi.
Gerçeğe ulaşma hakkı yok sayıldı
İnsan hakları açısından “gerçeğe ulaşma hakkı” nın ne ifade ettiği ise basın açıklamasını okuyan Ayşe Kanal anlattı: “Devletin güvenlik güçlerince gözaltına alındıktan sonra varlığı inkar edilen, akıbetleri gizlenen kişilerle ilgili gerçeğe ulaşma hem kaybedilenin ailesi için, hem de toplum için bir haktır.
“Kayıplarımızın akıbetleri ve failleri devlet tarafından gizli tutuldu. Yurttaşa karşı işlenen insanlık suçları devlet sırrına dönüştü, mühürlenerek arşivlere hapsedildi. Ülke gizliliğin ve sırların esaretinde yönetildi.”
Bu nedenle başta Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri ile Parlamento göreve çağıran kayıp yakınları, Abak kuzenlerin gözaltına alınışları ve sonrasında yaşananları kamuoyu ile paylaştı.
Abak kuzenlere ne oldu?
14 Ocak 1995 tarihinde Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur, Üsteğmen Eşref Çakmak ve beraberindeki askerler saat 15.40 civarında Mardin/Merkez Eroğlu (Hindula) köyüne geldi. Mehmet Emin Abak ile Kuzeni Mahmut’u evlerinden alarak, köydeki başka bir eve götürdü. Burada yoğun işkence gören Mahmut Abak bir battaniye içinde, Mehmet Emin Abak ise yaralı bir şekilde iki askerin kolları arasında gözaltına alındı.
Olaydan bir hafta sonra Mahmut Abak'ın cansız bedeni Kızıltepe'nin Tilzerin Köyü’ndeki bir su kuyusunda gözleri bağlı olarak bulundu. Mehmet Emin Abak’tan ise bir daha haber alınamadı.
Tüm girişimler sonuçsuz kaldı, kuzenlerin gözaltına alındığı inkar edildi. Gördükleri yoğun baskı ve tehdit karşısında aileler köyü terk etmek zorunda kaldı.
İHD Mardin Şubesi’nin ısrarlı takibi sonunda, Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığı tarafından 10-11 Haziran 2013 tarihlerinde Tilzerin Köyü’ndeki kuyularda yapılan kazı çalışmasında üç kişiye ait insan kemikleri ve giysi parçaları bulundu. Bundan sonra Baba Halil Abak, oğlu Mehmet Emin’in gözaltına alınırken üzerinde olan kırmızı kazağını teşhis etti.
Şimdi barış zamanı!
Geçmişte yaşananları “geçmişin zulüm mimarlarının yöntemleri” olarak niteleyen aileler sorunların insan onuruna uygun yöntemlerle çözümü için “şimdi demokrasi zamanı, şimdi barış zamanı” dediler.
Bu haftaki buluşma temel hak ve özgürlüklere dayanan bir çözüm için gerçekleşmesi gereken taleplerin açıklanmasıyla sonlandı:
* Gezi protestolarında gözaltına alınanlar serbest bırakılsın. İnsanları öldüren, organlarını kaybetmesine neden olan, yaralayan, polis terörünün sorumluları yargılansın. Hükümet halktan özür dilesin.
* Çatışmasızlık döneminin kalıcı bir barışa dönüşmesi ve sürecin demokratik bir zeminde ilerlemesi için hükümet siyasi irade beyanında bulunsun. Barış görüşmeleri hakkaniyete uygun koşullarda başlasın. (NG/ÇT)