Kira fiyatlarında yaşanan artış sonrası yürürlüğe sokulan yüzde 25 zam sınırının kaldırılması, özellikle LGBTİ+’ları çok daha derinden etkiliyor.
LGBTİ+’ların barınma hakları: Neler yapılıyor ve neler yapılmalı?
Ekonomik sıkıntıların üstüne transfobi ile de mücadele etmek zorunda bırakılan translar, barınma krizine karşı da savunmasız ve çözümsüz bırakılıyor.
Kiralarda translara uygulanan çifte standartlar, ev sahibi, apartman ve mahallelerde gözlemlenen transfobik yaklaşımlar, hukuki düzeyde bir cevap bulmanın zorluğu gibi faktörler, barınma krizini translara birçok farklı boyuttan hissettiriyor.
Diyarbakır’da kurulan Barış için Kültürel Araştırmalar Derneği – BAKAD Genel Koordinatörü Atalay Göçer, 17 Mayıs Derneği sosyal hizmet uzmanı Elif Topçu, trans aktivist Gök Akyel ve LGBTI+ hakları savunucusu İris Mozalar, translara yaşadığı barınma sorunlarının sosyal, ekonomik ve hukuki boyutlarını bianet’e anlattı.
Translar evsizlik tehlikesi ile nasıl karşılaşıyor?
Trans aktivist Gök Akyel’e göre, “Translar ve diğer LGBTİ+lar, yaşam, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve barınma hakları gasp edilen; nefretin ekonomi-politik sonuçları olarak yoksullukla yüz yüze kalmış ve ötekileştirilmiş azınlık gruplar” arasında yer alıyor.
Özellikle enflasyon yükselişi, 6 Şubat Depremi sonrasındaki ülke içi göç hareketlerin artışı gibi sebeplerle transların barınma ve yoksullaşma sorunu derinleşti.
Gök, bu sebeple çoğu transın kirasını karşılayamadığı için, birçok zaman güvenli olmayabilen, evlerine dönmek zorunda kaldığına dikkat çekti.
Mozalar: LGBTI+ dostu bir ev sahibi bulmak zor
LGBTİ+ hakları savunucusu İris Mozalar ise birçok transın, özellikle trans kadınların barınma ve evsizlik sorunları yaşadıklarını, ancak ailelerinin yanına dönemediklerinin altını çizdi:
“Ailelerimizle yaşayamadığımız için de daha rahat ve güvenli hissedebileceğimiz mekânlara, evlere ihtiyaç duyuyoruz, o evleri de tutamıyoruz. Hâlihazırda LGBTI+ dostu bir ev sahibi veya mahalle bulmak çok zor, yani herkes için kira krizinde daralan o yelpaze en çok da trans kadınların hayatında daralıyor.”
Bu “yelpazenin daralması” ve bahsedilen ekonomik ve sosyal sorunlar birçok zaman evsizliğe kadar gidebilecek durumlar doğuruyor.
Topçu: Barınma sorununa dair başvurular arttı
Elif Topçu, 17 Mayıs Derneği’ne gelen başvurulara göre özellikle son dönemlerde artan kiralar sonucunda evden zorla çıkarmalar ve yine ekonomik sebepler dolayısıyla Türkiye'nin pek çok şehrinde transların, sokaklar, parklar gibi güvencesiz alanlarda yaşamak durumunda kaldığını açıkladı.
BAKAD Genel Koordinatörü Atalay Göçer ise kira artışlarının yarattığı sorunlara ek olarak 6 Şubat Maraş ve 20 Şubat Hatay merkezli depremler sonrasında LGBTİ+’ların barınmaya dair yaşamış oldukları sorunların daha da görünür bir hal aldığını söyledi.
İris Mozalar özellikle kiraların asgari ücretin 3-4 katı olduğu İstanbul’da transların, sigortalı ve yüksek maaşlı bir iş bulmasının çok zor olduğunu belirtti.
Elif Topçu ise bunun sonucu olarak transların şehirlerin daha güvensiz ve merkezlerden uzak yerlerde yaşamak durumunda kaldığını söyledi.
“Translar evden çıkarılmak isteniyor”
bianet’e konuşan aktivistler ve dernekler, kira belirlenirken ev sahiplerinin translara kirayı herkese söylediklerinden çok daha fazla bir miktarda belirlediğini aktardı.
Buna ek olarak çift depozito isteme gibi uygulamalarla da karşılaşan transların bu ekonomik yüklere ek olarak hem apartman hem mahalle sakinleri tarafından ayrımcılık, fobi ve çeşitli şiddet türlerine de maruz kaldığı da gözlemlenen ayrımcılıklar arasındaydı.
Topçu’nun aktardığına göre apartmanda yaşayanlarca imza toplanıp evden çıkarılmaya çalışılan transların sayısı da oldukça fazla. Böylece herkesin ekonomik olarak hissettiği kira krizi ve barınma sorunu, fobiye maruz kalan translarda sosyal bir düzeyde de kendini hissettiriyor.
Atalay Göçer, bütün bunlara ek olarak, özellikle trans kadınların ev sahiplerince seks işçisi oldukları varsayılarak ev kiralamalarının zorlaştırıldığını söyledi.
Seks işçiliği yapan trans kadınların ise, Türk Ceza Kanununda suç olmamasına rağmen transları kriminalize etmek için farklı Kabahatler Kanunu maddelerinden cezalar kesilebildiğini ve yine ev tutmalarının zorlaştırıldığını da anlattı.
“Seks işçisi olmadığımı kanıtlamam istendi”
Mozalar, kendi tecrübelerini ve ev tutarken yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“Kurtuluş’ta ev tutacakken ev sahibi beni istemedi, gerekçesi ise apartman ile konuştuğu ve apartman sakinlerinin beni istemediğiydi. O zamanlar sigortalı bir işte çalışıyordum, sigorta dökümüm ve personel kartımı gösterebileceğimi belirtmeme rağmen ‘Senin çalıştığın yeri arayıp gerçekten orada çalışıyor musun doğrulamam lazım.’ diyordu.
Bir yandan da okuyordum o dönem, ancak kafasında beni seks işçisi olarak atadığı için, seks işçisi olmadığımı kanıtlamamı istiyor, bir yandan da buna inanmak istemiyordu, çünkü hem öğrenci kartım, hem personel kartım ve sigorta hizmet dökümüm varken buna rağmen iş yerimi aramak istiyordu. Zaten sonrasında da bir yalan söyleyip beni istemedi.”
Peki, %25 limiti kirada uygulanıyor muydu?
İris Mozalar, bu limitin, çok uygulanmasa ve tartışmaya yol açsa da, en azından yasal bir dayanak sunduğunu söyledi.
Mozalar’a göre ev sahipleri, karşıdaki trans kadın olduğu için onu daha güçsüz ve savunmasız görüyor, yasaların onları savunmayacağını düşünerek o limiti delik deşik edebiliyordu. Ancak yine de %25 bir yasal dayanak oluşturuyordu.
Gök Akyel ise bu uygulamanın kalkmasının, zaten ayrımcı olan ev sahiplerinin transları evden çıkarmak için yüksek rakamları bahane etmesinin de önünü açtığını belirtti. Akyel, bu limitin kalkmasının translar için barınma krizini daha da derinleştireceğine dikkat çekti.
Hukuki çözüm yolları işe yarıyor mu?
Hukuki alanda ise çözüm yollarının işe yarayıp yaramamasından önce, bu hukuki yolların bir sonuç vereceğine yönelik inanç çok az olduğu için bu yollara başvurulmuyor.
Akyel, hukuki yollara başvuran sayısının oldukça az olduğunu söylerken, bu yollardan sonuç alan birini ise hiç görmediğini anlattı.
Mozalar ise transların yaşayabildiği semt ve mahallelerin az ve buralardaki evlerin de kısıtlı olması sebebiyle, “Zaten başka bir yer yok” gibi bir çaresizlikle çoğu trans kadının kira adaletsizliklerini kabul ettiğini söyledi.
Cinsiyet kimliği sebebiyle ayrımcılık yaşayan transların ise, artık genellikle “mafya” gibi yaklaşan ev sahiplerinin tehditleriyle ev içi huzurun kaçması sebebiyle evden gönüllü bir şekilde ayrıldığını belirtti.
Mozalar, “Kendi yaşadığı ayrımcılıklara karşı hukuki bir yola başvurup başvurmadığı” sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Yasal bir sürece hiç gitmedim. Hayatımda yaşadığım her adaletsizliğe karşı yasal bir süreç başlattığım durumda her gün benim adliyede olmam gerekir, böyle bir gücüm yok. Ne yazık ki bunu yapamıyorum.”
Hukuki destek zaruri
Aktivistlerin tecrübelerine göre, sistematik bir şekilde gerçekleşen adaletsizlik ve ayrımcılığa karşı, bireysel bir şekilde hukuki yolları aramak zor ve çoğunlukla sonuç vermiyor.
Bu durum, sivil toplum kuruluşlarınca sağlanacak hukuki desteği daha da zaruri kılıyor.
Genellikle bireysel hak aramalarında, hukuki sistem ve bu sistemde yaşanan sistemik ayrımcılıklar, bireysel bir hukuki arayışı translar için oldukça yıpratıcı bir süreç haline getiriyor.
Translar için bir sığınma evi yok
Akyel ve Mozalar, eskiden İstanbul’da translar için bir misafirhane denemesi olduğunu ancak LGBTİ+’lara, derneklere ve harekete yönelik baskılar, koşulların olgunlaşmaması, kaynaksızlık, dernek içi sorunlar gibi sebeplerle bunun sürdürülemediğini hatırlattı.
Ayrıca, bianet’e konuşan dernek temsilcileri ve aktivistler, bu tarz bir sığınma evinin sürdürülebilmesi için sivil toplum kuruluşlarının desteğine ek olarak yerel yönetimler ve kamu kuruluşları tarafınca bu proje desteklenmeden sürdürülebilirlik kazanamayacağını belirtti.
Elif Topçu “Ayrıca bir sığınma evi yok, devlet zaten bu duruma karşıt konumda, belediyelerin böyle bir çalışması yok bunların dışında derneklerin de kaynağı yok” diyor.
Atalay Göçer ise Diyarbakır ve çevre illerde salt transların kalabileceği geçici bir barınak ya da sığınma evinin bulunmadığını, bunun nedenleri arasında bu amaçla tahsis edilecek mekânın finansal sürdürülebilirliği ve güvenliğinin sağlanması gibi zorlukları saymanın mümkün olduğunu anlattı.
Transların ne sesi ne de sorunları duyuluyor
Transların yaşadığı sorunlar ve gün geçtikçe derinleşen barınma krizi ana akım medyaya yansımıyor ve dikkat çekmiyor. Dikkat çekse bile bu pozitif bir ışık altında olmuyor.
Mozalar “Cis ve heteroseksüel insanlardan belki de 10 kat daha bu barınma krizinden etkileniyoruz. Bunların haberleştirilerek görünürlük kazanması ve hukuki destek sağlanması önemli” diyor.
Herhangi bir kriz, her zaman dezavantajlı gruplar arasında kendisini en çok hissettiriyor. Bu nedenle de bu krizlere kökten çözümlerin yolu bu kesimlerin medyada görünür olmasından geçiyor.
Akyel medyada transları yine transların temsil etmesinin önemine dikkat çekti ve "Ancak bu şekilde medya, doğru kaynak olabilir" dedi.
Elif Topçu da “Medyada LGBTI+'ların hakları göz önünde değil. İlgili sivil toplum kuruluşları ve bazı haber kanalları dışında LGBTİ+ haklarından söz edilmiyor. LGBTI+'lar ile ilgili yapılan haberler ya da sosyal medyalarda yapılan paylaşımlar ayrımcılık ve şiddet söylemleri içeriyor” dedi.
Medyada LGBTİ+’lara karşı oluşturulan bu nefret dili üzerine de Göçer, BAKAD’ın barış pusulası çalışmalarına dikkat çekti.
Nefret içerikli haberlerin tespit edilerek, nefret kapsamı dışında sunulduğu bu çalışmada, LGBTI+’lara karşı olan ana akım medyadaki ayrıştırıcı nefret dili daha açık bir şekilde gözlemlenebiliyor.
YURTTAŞLARA SORDUK
"Yüzde 25 zam sınırı zaten uygulanmıyordu"
(TKY/EMK)