Yönetmenliğini Berkay Şatır’ın yaptığı, yapımcılığını ise Berfin Altınışık ve Çağla Aslan’ın üstlendiği 2022 yapımı belgesel film Bakırköy Underground, şehrin kuytuda kalmış bir semtinde kendilerine ait bir dünya kuran bir grup metalci müzisyenin hikâyesini aktarıyor.
Şatır’ın 2008 yılında henüz 14 yaşında çekmeye başladığı görüntülere 2018 yılında çektiği görüntüleri eklemesiyle oluşturduğu film, on yıl arayla aynı mekâna ve aynı insanlara odaklanıyor.
Dokumentarist 15. İstanbul Belgesel Günleri kapsamında gösterilen ve Adana Altın Koza Belgesel Film Yarışması’na finalist olarak seçilen film aslında ilk olarak bir okul bitirme projesi olarak ortaya çıkıyor. Festivallere katılma süreci ise tam dört yıl sonra 2022’de başlıyor.
1980’lerin sonundan itibaren rock, metal gibi müzik türlerinin ve müzikle ilgilenenlerin uğrak durağı olan Bakırköy’ün yıllar içinde geçirdiği değişimin öyküsü bu. Semtin sembol yerlerinden biri olan Özgürlük Meydanı’nın aslında gerçekten bir özgürlük vaadi sunmasıyla da ilgili.
Film üzerine Berkay Şatır’la söyleştik.
"Fatih Akın'dan etkilendim"
2008’de 14 yaşında neden bu müzisyenleri çekmeye başladın? Filmde bir yarışmadan söz ediliyor ama aslında muğlak bu kısımlar, bunu biraz açıklar mısın?
B: 2008 yazında 14 yaşında ortaokuldan liseye geçmek üzere olan bir ergendim. Ortaokuldayken bir hevesle sinemaya ilgim doğmuştu ve sürekli korsan CD’ciden filmler alıp izleyerek günlerimi geçiriyordum.
O dönemde izlediğim Fatih Akın’ın Bir İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek adlı müzik/kent belgeseli beni çok etkilemişti çünkü bir diğer tutkum da müzik. Bas gitar çalıyordum, yoğunlukla hardcore, punk, metal türlerini dinliyordum, keşfediyordum.
Ortaokul yıllarımda dışarı çıktığım zaman gittiğim tek yer Bakırköy’dü. Oradaki metal kafelerde ve metal mağazalarında bolca takılıyordum. Yani küçük de olsa metal altkültürü Bakırköy’de kendi mekânlarıyla birlikte o dönem mevcuttu ve biz gençlere geçmişte bu altkültürün hep daha iyi olduğu, daha büyük bir takipçi kitlesine sahip olduğu, çok daha canlı bir şekilde yaşandığı anlatılıyordu.
Fatih Akın’ın filminin etkisiyle ve biraz da ergenliğin getirdiği bir kendini var etme hevesiyle İstanbul Hatırası’nın bir benzerini sanki ben de Bakırköy’de metal müzik üzerinden yapabilirim diye düşündüm.
İki arkadaşımla birlikte yaz bitmeden filmi çekip, kurgulayıp yanlış hatırlamıyorsam o dönem Akbank Kısa Film Festivali’ne göndermeyi planlıyorduk. Ama ne doğru düzgün kamera tutmayı ne de kurgu yapmayı bildiğimiz için filmi bitirememiştik. Filmin ham görüntüleri yıllarca kitaplıkta bir rafta öylece durdu.
Film lisans bitirme projen aynı zamanda. Bu görüntüleri kullanmak nasıl aklına geldi? Ne çekeceğini bilemediğin bir dönemde imdadına yetişti sanırım.
B: 2018’de, yani ilk çekimlerden 10 yıl sonra, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olmak için bir bitirme projesi hazırlamam gerekiyordu.
Bir gün dönem arkadaşım Melis Balaban’la proje fikirleri konuşurken bir anda aklıma bu görüntülerin varlığı geldi. Aradan 10 yıl geçmişti ve o dönemden kimi insanları halen tanıyordum. 10 yıl sonra o kişileri tekrar bulsam ve tekrar röportaj yapsam nasıl olur diye bir fikirle yola çıktım, sonra proje giderek genişledi ve kendi çizgisini buldu.
Bitirme filmi olarak çektikten sonra son hali üzerinde oynamalar, kurgusal değişiklikler yaptın mı?
B: Filmin kurgusu çok fazla zamanımı aldı. Bir noktada benim için deneme tahtası oldu ve sinemaya dair yeni öğrendiğim bilgileri uyguladığım bir alan işlevi gördü.
Bakırköy Underground’ın ilk versiyonunu Haziran 2019’da tamamlayıp üniversiteye bitirme projesi olarak teslim ettim. Temel yapısı filmin şu anki haliyle benzerlik göstermesine rağmen projeyi yetiştirme telaşının getirdiği birçok hatayla doluydu. Sesi rezaletti, kurgusunun ritmi tam oturmamıştı, rengi yoktu vs.
Bir süre filmi bir kenara bırakıp başka projelere yöneldikten sonra 2021’de tekrar film üzerine çalışmaya başladım, bu süreçte Berfin Altınışık projeye dahil oldu ve yaratıcı, eleştirel bir dış göz olarak filmin gerçek potansiyelinin ortaya çıkmasında çok büyük bir katkı sağladı.
Documentarist İstanbul Belgesel Günlerindeki ilk gösteriminden sonra dahi filmin kurgusunda ufak oynamalar yaptım. Artık en son haline geldiğini düşünüyorum.
Filmin izleyici ile buluşma süreci, festival yolculuğu nasıl başladı?
B: Yapılan filmlerin izleyiciyle buluşmasının film yapma sürecinin doğal bir parçası olduğunu düşünüyorum. Özellikle de benimki gibi altkültür üzerine 30 dakikalık bir belgesel yapıyorsanız festivaller seyirciyle buluşmak için en uygun alanlar haline geliyor. Zaten genel olarak Türkiye’de bağımsız sinemanın var olmasını destekleyen en önemli unsurlardan birisi ulusal ve uluslararası festivaller, ancak bu şu an tartışmak için fazla geniş ve alengirli bir konu.
Filmin tamamlanmasına yakın bir dönemde Çağla Aslan ekibe dahil oldu. Çağla ile filmin dolaşımını ve festival takvimini planladık. Öncelikle hedefimiz filmi yurtdışına açmak, sonra ise Türkiye’deki festivallere göndermekti.
Daha sonra ise filmin lokalliğine de dayanarak önce yerel festivallere yönelmemizin daha doğru olduğuna karar verdik. Bakırköy Underground ilk gösterimini İstanbul Belgesel Günlerinde gerçekleştirdi.
Sonra Müze Gazhane’de bir özel gösterim düzenledik. Şimdi ise film Adana Altın Koza Film Festivali Belgesel Film Yarışması’nda finalist olarak yer alıyor. Adana hepimiz için çok şaşırtıcı bir haber oldu, oldukça heyecanlıyız.
"Bir altkültürü hatırlamak"
Bakırköy ve müzik zaten birbirinin tamamlayan iki unsur ama bunu filme alırken kente daha ağırlık verebilirdin veya müziği ön plana çıkarabilirdin. Senin çektiğin filmde böyle bir sorun yok. İki unsur da birbirinin önüne geçmiyor. Kentsel dönüşümden bahsetmen, kameranı oraya çevirmen metalcilerin Bakırköyü’nden bizi koparmıyor. Kentsel dönüşüm çok kuşatıcı bir konudur. Hele ki İstanbul özelinde. Bu denge kendiliğinden mi oluştu, yoksa anlatıyı kurarken buna dikkat ettin mi?
B: Filmin bir kısmında bahsi geçen ve 90’larda Bakırköy’de böyle bir metal altkültürünün oluşmasının kaynağı olan topluluğun adı “Bakırköy Meydan Tayfası”. Yani müziği tüketen ve icra eden kişilerin bir araya geldiklerinde ortaya çıkan adlandırma dahi bir kentsel mekânla bağlantılı.
Özgürlük Meydanı’nı, Kitapçılar Köprüsü’nü, Bakırköy İstasyonu’nu, Kilise Sokağı’nı düşünmeden Bakırköy’ü düşünmek çok zor. Müzikle içle dışlı olan kişiler de bu kentsel mekânlarda bir araya geldikleri için altkültürü ve mekânlarını bir arada düşünmek, ele almak elzem oluyor. Öte yandan filmin bir alt başlığı var, “bir altkültürü hatırlamak”.
Yani, dönüşerek yok olmuş bir altkültürün izini süren bir anlatı, kentsel dönüşümün getirisi olan toplumsal hafızanın yitirilişi ile paralellik içeriyor.
Metalcileri ve onların Bakırköy’ünü anlatıyorsun. Peki hem metal müzik hem Bakırköy senin için ne anlama geliyor?
B: Bakırköy bir özgürleşme alanı. Hem benim kişisel deneyimlerim hem de filmin bulguları buna işaret ediyor. Kentin güncel iki merkezi olan Taksim ve Kadıköy’den uzak üçüncü bir merkez.
Bağcılar, Bahçelievler, Güngören ve Zeytinburnu gibi çevre semtlerdeki gençlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, var olabilecekleri, benzerlerini bulabilecekleri bir sosyalleşme alanı. 90’lardan hatta belki daha öncesinden beri bu durum böyle süregelmiş.
Aynı zamanda Bakırköy tarihi boyunca sinema, tiyatro, müzik gibi alanlarda birçok büyük sanatçı çıkarmış bir kültür üretim alanı. Metal müzik ve metalcilik, Bakırköy’deki bu kültür-sanat üretimi ve özgürleşme tarihinin sadece bir kısmı. Belki daha az anlatılan, daha az göz önünde olan bir parçası.
Bakırköy Underground’ın hem katılımcıları hem de anlatı benim Bakırköy’de büyürken yaşadığım deneyimlerime dayanan bir yerden geliyor. Çocukluğumdan tanıdığım insanların kamera önünde olduğu, geçtiğim sokakların kayıt altına alındığı oldukça kişisel bir film. Eminim ki benim çocukken yaşadığım deneyim daha farklı olsaydı bu film çok daha farklı olurdu ya da hiç olmazdı. Ben metalci abi ve ablarla Bakırköy’deki metal kafelerde çay içip metal dinleyerek bir ergenlik geçirdiğim için bu film var.
Belgeselin sonunda odada kendini, bilgisayarını çeken çocuğu ve evin içindeki sesleri belgesele eklemek nasıl aklına geldi? Sana bunu da kullanmalıyım dedirten şey ne oldu?
B: O kayıtta ben kameramı deniyorum ve içeriden televizyon sesleri ve ailemin konuşmaları geliyor. O kamera filmde 2008’de kullanılan ilk kamera ve o bilgisayar da filmi o dönem ilk kez kurgulamaya çalışırken kullandığım bilgisayar.
Bakırköy Underground’u tamamıyla kendi laptopumda kurguladım. Yani bilgisayarımın ekranına bakarak çok çok uzun vakitler geçirdiğim bir süreçti benim için. Bu sondaki sahne hem kendi deneyimimi aynalamak için filme koyduğum ufak bir kısım, hem de her şeyin yıllar önce ne kadar basit bir yerden başladığının bir ifadesi.
Belgeselim Bakırköy’deki müzikal altkültürlerle alakalı olduğu kadar bir ilk film yapma deneyiminin kendisiyle de alakalı. Dolayısıyla filmin en sonunda her şeyin başladığı noktaya dönmek bana mantıklı geliyor.
Son olarak en sevdiğin beş belgesel filmi paylaşır mısın?
B: En sevdiğim belgeselleri seçmekte şu an pek başarılı olamayabilirim çünkü akla çok fazla film geliyor. Ancak, Bakırköy Underground’ın kamera kullanımı, röportaj yöntemi, kurgusu, temposu gibi birçok anlatım stratejisine farklı şekillerde etki etmiş olan, aklıma gelen ilk 5 belgeseli sayabilirim.
Dziga Vertov - Man with a Movie Camera
Fatih Akın - İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek
Doug Pray – Hype!
Michael Moore – Roger & Me
Maysles Brothers – Grey Gardens
(ED/EMK)