Onlar hamburgerlerini çevire dursunlar biz bu bayramın kökenlerini incelemeye 1776ya gidelim. O gün Büyük Britanya İmparatorluğunun 13 kolonisi bağımsızlıklarını ilan etmişti. Kuzey Amerika'nın doğu yakasındaki bu 13 koloni 4 temmuz günü yayınladıkları Bağımsızlık Deklarasyonu ile imparatorluğa meydan okudu, dahası adeta yargıladı.
ABD'nin bugün ulaştığı konum Roma İmparatorluğu ve Büyük Britanya İmparatorluğu ile karşılaştırılıyor. Osmanlı İmparatorluğu ise, oryantalist nedenlerle olsa gerek, pek gündeme gelmiyor.
Bağımsızlık Deklarasyonu
Gerçekleri inkar etmek zor. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu Amerikan İmparatorluğu'nun hakimiyeti altında. Bu imparatorluğun öncekilerden en büyük farklılığı egemenliğini ekonomik alanda kurmuş olması.
Amerikan İmparatorluğu'nun ister istemez parçası olan fakat aynı zamanda imparatorluğa karşı mücadele de veren dünya halkları bu günü nasıl kutlayacak?
Onların hamburger almaya paraları yetmeyeceğini göre, en iyisi bayramın bel kemiğini oluşturan Bağımsızlık Deklarasyonuna bakmalı. Artık dünya entelektüellerine göre bir imparatorluğun parçasıyız ve bu önemli belgeyi bellemek boynumuzun borcu.
Bağımsızlık Bildirgesinin bazı bölümlerine genel olarak bayram egzersizi niyetine bakalım.
Fikre saygı
Thomas Jefforson'un (1743-1826) kaleme aldığı ve ABD'nin başlangıcını oluşturan bağımsızlık bildirgesi aslında çok ilginç bir belge. Sadece ABD'nin bağımsızlığını ilan etmek ile kalmıyor, bağımsızlığın felsefi temellerini de tartışıyor. İngiliz filozofu John Locke'un (1632-1704) "doğal haklar" kavramının ve aydınlanmanın etkisi altındaki Jefferson söze şöyle başlıyor:
"İnsanlık tarihinin gelişim sürecinde, bir topluluk kendisini bir başka topluluk ile ilişkilendiren politik bağları çözüp, yeryüzü güçleri arasından, doğa kanunları ve tanrının garantilediği ayrı ve eşit hakları kabul edince; fikre duyulan saygıdan ötürü topluluğu ayrılmaya iten nedenleri açıklamalıdır."
Bu ilk açılış paragrafı bile bir ideoloji barındırıyor. "fikre duyulan saygı" ibaresi bugüne kadar ABD yurttaşlarının çoğunun ateşli bir şekilde savunduğu ama artık yavaş yavaş unutulmaya başlanan düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünün altını çiziyor.
Madem fikre saygı böyle mühim bir konu, bu yaklaşımı ABD Başkanı Bush'un son derece sığ "Ya bizimlesiniz, ya da bize karşısınız" lafının neresinde bulacağız? Veya Bağdat sokaklarında 46 derecelik sıcağa rağmen elektriksiz bırakılan Irak halkının gösterilerine saygı yerine silahla karşılık verilmesi ABD'nin kuruluş ideallerine ters düşmüyor mu?
Hükmedenleri fesih yetkisi
İkinci paragrafa ve belki de deklarasyonun en önemli felsefi kısmına geçelim:
Şu gerçeklerin doğruluğu apaçıktır, tüm insanlar eşit yaratılmıştır. Yaradan, yaşam, hürriyet ve mutluluk arayışını vazgeçilemez haklar olarak insanlığa sağlamıştır. Bu hakları korumak için insanlar hükmetme yetkisini hükmedilenlerin rızasıyla alan hükümetler yaratmışlardır. Herhangi bir hükümet bu haklara ters düşerse, o hükümeti değiştirmek, yok etmek ve yerine bu prensipler çerçevesinde gücünü güvenlik ve mutluluğa en yararlı şekilde organize edecek başka bir hükümet getirmek insanların hakkıdır.
Bağımsızlık Deklarasyonu, hükümetleri fesih yetkisini bir hak olarak tanımlıyor, dahası hükümetlerin geçerliliğinin sadece hükmedilenlerin rızası ile ölçülebileceğini belirtiyor.
Neredeyse 230 yıllık "gelişme" ABD'yi bu en basit ve temel ilkelerden ne kadar da uzaklaştırmış! ABD, yakın tarihte hükmedilenlerin rızasını adeta kurşuna dizdi. Bu rıza, Amerikan devlet terörizminin uluslararası çaptaki gizli operasyonları ve açıktan savaşları ile yok edildi. Mutluluğu aramak her insanin hakkı olarak tanımlanmış, fakat çoğunluğu ABD ve Avrupa kaynaklı sermayenin kıskacı altındaki dünya insanlarının mutluluğu aramaya hali mi kaldı?
Hükmün sonu
Irak ve Filistin halklarının rızasının ne yönde olduğunu, 11 Eylülden sonra dünya politikasına uyanan ABD nüfusunun da öğrenmesiyle, artık tüm dünya biliyor.
ABD'nin kendi bağımsızlık deklarasyonuna göre bu rıza, ABD'nin Irak, İsrail ve Filistin'deki hükmünün sonu demektir. Savaşa sonuna kadar karşı çıkan dünya halklarının rızasına karşı gelmek yetmiyormuş gibi bu halkların hükümetlerini (özellikle İngiltere ve Türkiye) anti-demokratik bir şekilde kontrol etmeye çalışması ABD'nin tarihsel ikiyüzlülüğünün sadece son perdesi.
İran'da özellikle son on yılda, gençlerin öncülüğünde gelişen bir reform hareketi var. Yine rızanın ne yönde olduğu ortada, ama militarizm öyle bir safhaya varmış ki; Bush'un öne sürdüğü hedefleri kolaylaştıracak bu reform hareketi bile alt ediliyor ve emperyalist tehdit altındaki mollalar köktendinci baskılarını geçerli kılabiliyor.
Ekonomik ve politik bağlar
Deklarasyon "despotizm" altındaki Amerikalıların Britanya kralından ayrılmasına yol açan nedenleri madde madde sıralıyor. Bu maddelerin arasında hem sömürgelere uygulanan ambargonun hem de sömürgelerdeki İngiliz ordusunun yer alması bugünkü durumu andırıyor.
Bugünkü Amerikan İmparatorluğu'nun sömürgeleriyle bağı politik olmaktan ziyade ekonomik elbette. Ekonomik bağ ve yarattığı politik oluşumlar da uluslararası sermayenin ve dizginlenemeyen tüketim toplumunun dünya iktidarını bu güne kadar geçerli kıldı. Ama tüm imparatorluklar gibi ABD İmparatorluğu da büyüme hırsına zaman içerisinde yenik düşecek.
İlk imzacılar
Yukarıdaki bayram egzersizini Bağımsızlık Bildirgesi'nin dünyadaki sömürgelere ışık tutmasından ziyade tarihsel iki yüzlülüğünü sergilemek için yaptım. Neticede Bağımsızlık Bildirgesini imzalayanlar ve ilk kongreyi oluşturanlar zengin ve beyaz toprak ağaları idi.
Hatta Jefferson'un köleliğe karşı yazdığı birkaç satır güneydeki sömürgeleri üzmemek için bildirgeden çıkarıldı. Bütün bunlar bir yana bildirge bir model olamaz; çünkü insanlığın potansiyeli ve ekolojik dengesi, kendi içerisinde ve diğer canlılar ile, hiçbir hükümet veya devlet himayesinin altında tam anlamıyla gerçekleşemez.
Haklar farkına varılsa!
Tabii bu belgenin asıl değeri medya milliyetçiliği ile gözü döndürülmüş Amerikalılar için geçerli (bknz: USAme Bin Ladin, Ekim 2001). Hakiki tarihi ile hiçbir zaman yüzleştirilmemiş ABD yurttaşları bu belgenin geçerli kıldığı hakları farkına varsa, hükümetlerinin tutumlarına karşı nasıl bir tavır alır?
Halkın Amerika Birleşik Devletler Tarihi (A People's History of the United States) kitabının yazarı, tarihçi Howard Zinn Amerikan toplumunun Bağımsızlık Deklarasyonu ile yüzleşmesi gerektiğini söylüyor:
Bağımsızlık Bildirgesi, hükümetlerin eşitlik, yaşam, hürriyet ve mutluluk arayışı uğruna yaratılmış suni kurumlar olduğunu ve hükümetlerin buna ters düştüğü takdirde o hükümetin değiştirilmesinin ve feshedilmesinin insanların en doğal hakkı olduğunu belirtir.
Havai fişekler?
Hükümet, eğitim ve sağlık hizmetlerinden çuvalla parayı askeri harcamalara yatırdığında Bağımsızlık Bildirgesi'nin prensiplerine ters düşüyor ve öyle bir hükümete itaat edilemez. Bu tür bir hükümete itaat etmek vatanseverlik değildir. O noktada, en vatansever davranış hükümete itaatsizliktir.
4 Temmuz günü, ABD'nin en büyüğünden en küçüğüne her bölgesinde havai fişekler fırlatılıyor. Bu gösterileri izleyen insanlar iki ay önce televizyondan izledikleri ölümcül havai fişek gösterisini de hatırlıyorlar mı acaba?
Eğer hatırlarlarsa, o insanların düşüncelerinin saygınlığını, rızalarını ve mutluluğu aramaya olan haklarını da hatırlayacaklar mı peki? (AT/NM)