IPS İletişim Vakfı/ bianet ve Civil Rights Defenders (CRD) ortaklığı, Hafıza Merkezi katkısıyla 20 Temmuz günü düzenlenen “Yargı Haberciliği: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” isimli yuvarlak masa toplantısında akademisyenler, gazeteciler, hak savunucuları ve avukatlar bir araya geldiler, Türkiye’deki yargı haberciliğini tartıştılar.
Toplantıda verilen sunumlardan Prof. Dr. Aslı Tunç'un Akademisyen Gözünden Yargı Haberciliği ve Gökçer Tahincioğlu’nun gerçekleştirdiği Gazetecilik Gözünden Yargı Haberciliği sunumlarının ardından Avukat Fikret İlkiz’in gerçekleştirdiği Avukat Gözünden Yargı Haberciliği sunumunu paylaşıyoruz.
* * *
Özellikle altını çizerek bir şey söylemek istiyorum. Gelenekle geleceği yeniden kurmak zorundayız. Gazetecilerin içinde bulunduğu durum kötü diyebilirim ama zaten diğer meslek mensuplarının da içinde bulunduğu durum hiç iyi değil…İster gazeteciler ister avukatlar örneğin…
Önceki konuşmaların tümünden çıkardığım sonuçlardan biri şudur: Gazeteciler avukatlarla yakın olurlarsa iyi olur, bunun çok faydası var. Haber kaynağı itibariyle kuşkusuz…Ben kişi olarak ve meslek olarak gazetecilerle yakın olmanın, bunun çok faydasını gördüğümü ifade etmek isterim.
Ne yapmalıyız?
Ne yapmalıyız? Hukukçu gözüyle birtakım ilkeler var. Yeni bir şey keşfetmiyoruz ki! Ya da ben şimdi size ne anlatabilirim diye düşündüğüm zaman çok basit şeyler var. Avrupa Konseyi bakanlar komitesinin 10 Temmuz 2003 tarihli toplantısında kabul ettiği ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığıyla verilmesi. Bakın başlığın kendisi bile en azından bazı ilkelerin var olduğunu, bu ilkelerin konuşulması gerektiğini, konuşulduğu zaman da hukuk ve kanunla bu işin nasıl çözümleneceğini anlatan ilkeler.
Açılan ceza davalarının haberleştirilmesi veya yapılan söyleşilerden dolayı yasalarla başı derde giren ve haklarında ceza davası açılan gazetecilerin ceza davaları çokluğu ifade özgürlüğü yönünden sorun üretiyor.
Öncelikle geçmişte yaşadığımız bu tür sorunlardan ileriye dönük olumlu dersler çıkarmalıyız. Temel hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi için buluşacağımız ortak noktada hukukun yaratacağı ortak bir zeminde, hukuka uygun değer yargıları yaratmalıyız.
Geleneksel geçmişimizle geleceği yeniden inşa etmeliyiz…
Bunun için yararlanacağımız en önemli kaynaklardan; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 10 Temmuz 2003 tarihli toplantısında kabul ettiği “ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi” hakkındaki tavsiye kararıdır.
Tavsiye kararında; ifade ve bilgi özgürlüğünün demokratik toplumun başlıca esaslarından birini oluşturduğu ve diğer hakların ondan kaynaklandığı ve her bireyin gelişimi için asıl koşullardan biri olduğu hatırlatılmaktadır.
İfade özgürlüğü hakkının kamuoyunu ilgilendiren konularda, medyanın kamuya haber ulaştırma hakkını ve kamunun bilgi edinme hakkını içerdiğini ve aslında medyanın bunu mesleki görev olarak yaptığını belirtmektedir.
AİHS’nin 6. ve 8. maddelerinde yer alan masumiyet karinesi, adil yargılanma ve özel ve aile yaşamın korunması gibi haklarının demokratik toplumlarda saygı gösterilmesi gereken haklar olduğu hatırlatılmaktadır.
Tavsiye kararında gazetecilere anımsatılan en önemli olgu ise; medyanın kendi öz denetimini sağlamak için medya ve gazetecilerin meslek birliklerini yaratma hakkıdır.
Böylece medya tarafından; öz-denetim (self-regulation) ve birlikte düzenleme (co-regulation) değerlerini dikkate alarak, sorumlu gazeteciliğin gerçekleştirilmesinde ve dengenin sağlanmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “(2003)13 numaralı Bakanlar Komitesinin üye devletlere Ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi hakkında tavsiyesi” medyanın ceza kovuşturma süreci bilgisi ile haber verme hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili olarak; medyanın cezai sürece erişiminde önceki tavsiye kararlarını hatırlatıyor.
Bu kararların başında “(1974) Kişinin basın karşısında cevap hakkı ile ilgili 26 numaralı ilke kararı” ile “(1985) 11 nolu ceza hukuku ve ceza usulü hukuku çerçevesinde mağdurun durumu hakkında tavsiye kararı”, “(1997)13 nolu tanıklara göz dağı vermek ve savunma hakkı tavsiyesi”, ve “(1997) 21 nolu medya ve hoşgörü kültürünün desteklenmesi hakkında tavsiye”si geliyor.
Tavsiye kararında; “Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama hakkı”na ilişkin (2000) 7 sayılı tavsiyesine uygun olarak, cezai kovuşturma ile ilgili olarak, gazetecilerin haber kaynaklarının korunmasının önemi vurgulanıyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi hakkındaki 10 Temmuz 2003 günlü tavsiye kararının “üye devletlerce ifade özgürlüğünün korunması sağlamak üzere yürürlüğe koyduğu standartları sınırlandırma amacında olmadığını” ayrıca hatırlatıyor.
Bakanlar Komitesi; ceza kovuşturmasına ilişkin olarak, üye devletlerin kendi iç hukuk düzenlemelerini yani “ulusal hukuk ayrılığını tanıyarak”, üye devletlerin hükümetlerine aşağıdaki “tavsiyelerde” bulunmaktadır:
- Bu tavsiye edilen ilkelerin anayasa koşullarına uygun sınırlar çerçevesinde hayata geçirilmesi amacıyla zorunlu olduğunu düşündükleri bütün tedbirleri görmeleri ya da eksik olanları güçlendirmeleri,
- Zorunlu hallerde çevirisi ile birlikte bu tavsiye kararını ve ele alınan prensipleri geniş kitlelere yaymaları,
- Bu prensipleri özellikle yargı organları ve polis hizmetlerinin yanı sıra barolar ve medya örgütlerinin erişimine mümkün kılmaları ve erişimin kolaylaştırılması
“Rec(2003)13 numaralı tavsiyeye ek” olarak “medya aracılığıyla ceza kovuşturmasına ilişkin haberlerin verilmesinde uyulması gereken ilkeler” şöyle sıralanmış:
1. İlke- Medya aracılığıyla kamunun bilgilendirilmesi
Kamuoyu mahkeme organlarının ve polis hizmetlerinin faaliyetleri hakkında bilgiyi medya aracılığıyla alma hakkına sahip olmalıdır. Bu nedenle, gazeteciler ceza yargılama sistemindeki işleyişe ilişkin rapor ve görüşlere aşağıdaki ilkelerin sınırlandırdığı şekilde özgürce erişebilmelidir.
2. İlke- Masumiyet karinesi
Masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yüzden, söz konusu ceza kovuşturması ile görüş ve haberlerin verilmesi ya da yayılması yalnız şüpheli ya da tutuklu kişinin masumiyetine zarar vermediği halde hayata geçirilebilir.
3. İlke- Bilginin doğruluğu
Mahkeme organları ve polis hizmetleri medyaya yalnız doğrulanmış ya da makul şüpheye dayanan bilgiyi vermelidir. İkinci halde bu durum açık biçimde belirtilmelidir.
4. İlke- Bilgi edinme
Gazeteciler; yasaya uygun olarak devam eden ceza kovuşturması hakkında yargı organları ya da polis hizmetlerinden bilgileri elde ettikleri zaman, yargı organları ve polis; bu tür bilgileri ayrım gözetmeksizin talep etmiş ve eden tüm gazetecilerin erişimine açmalıdırlar.
5. İlke- Medyaya bilginin verilmesi yolları
Devam eden ceza kovuşturması içeriği hakkında yargı organları ve polis; medyaya kendileri bilgi sağlamaya karar verdiklerinde, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, herkese bilginin verilmesini mümkün kılmalı, yetkili memurlar veya benzeri araçlarla basın açıklaması ya da basın toplantısı şeklinde medyayı bilgilendirmelidirler.
6. İlke- Ceza Kovuşturması sürecinde düzenli bilgi
Ceza kovuşturması içeriğini kamu ilgisini doğurması ya da kamunun belli bir bölümünden kaynaklanan bir ceza kovuşturması söz konusu olduğunda; yargı organları ve polis servisleri soruşturmanın gizliliğini ihlal etmedikçe veya ceza kovuşturma sürecin geciktirmeyen ya da sekteye uğratmayan zorunlu eylemler hakkında medyayı bilgilendirmelidirler. Ceza kovuşturmasının uzun bir süre olması –uzun sürmesi- olasılığına karşın bu bilgilendirme düzenli olarak sağlanmalıdır.
7. İlke- Bilginin sömürülmesinin korunması
Yargı organları ve polis servisleri; devam eden ceza kovuşturması ile ilgili bilgileri, ticari amaçlarla ya da kanunun uygulanmasına ilişkin amaçlardan başka diğer amaçlar için yararlanmamalıdırlar
8. İlke- Ceza Kovuşturmasıyla ilgili olarak şahsi hayatın dokunulmazlığının korunması
Şüpheli, tutuklanan ya da mahkûm olmuş kişiler ya da ceza kovuşturmasının diğer tarafları hakkında haberlerin verilmesi, sözleşmenin 8. maddesinde korunan şahsi hayatın dokunulmazlığını bozmamalıdır. Reşit olmayanlar ya da diğer zayıf olan taraflar, zarar gören, tanıklar ve şüpheli, tutuklu ya da mahkûm olmuş şahısların aile üyeleri özellikle korunmalıdır. Bütün bu hallerde, kimliğini belirli kılan haberlerde bu ilkede gösterilen kişilere zararlı etki gösterebileceği dikkate alınmalıdır.
9. İlke- Düzeltme ya da cevap hakkı
Ceza kovuşturması ile ilgili olarak medya haberlerinde doğru olmayan ya da zarar veren içeriğin öznesi olmuş kişilere düzeltme ve cevap hakkı tanınmalıdır. Düzeltme hakkı aynı zamanda yargı organları ya da polis tarafından işlenen yanlış bilgi içeriğine karşı da basın açıklaması şeklinde tanınmalıdır.
10. İlke- Zararlı etkinin önlenmesi
Ceza kovuşturması bağlamında, jüride ya da meslekten olmayan yargılamadakiler, yargı organları ve polis hizmetini yerine getirenlerin, sürecin doğru işlemesi için spekülasyon riski taşıyan bilgileri kamuoyuna açıklamaktan kaçınmalıdırlar.
11. İlke- Yargılama öncesi kamuya zararlı bilginin verilmesi
Verilen bilgi doğrultusunda büyük olasılıkla adil yargılama hakkını etkileme sonucunu doğurmuş veya doğuran bir durum söz konusu olduğunda, sanığın; etkili, iyileştirici yasal haklara sahip olması sağlanmalıdır.
12. İlke- Gazetecilerin kabulü
Gazetecileri, kamusal mahkemelerdeki açık duruşmalara ve kamusal resmi bildirilere ayrım gözetmeksizin ve daha önce akreditasyon talepleri aranmadan katılmaları sağlanmalıdır. Sözleşmenin 6. maddesi (adil yargılanma) ile ilgili bir durum gerektirmedikçe duruşmalardan çıkarılmamalıdırlar.
13. İlke- Gazetecilerin duruşma salonlarına katılmaları
Yetkili organlar, açık olarak uygulanamadıkça, orada hazır bulunan kişileri dışarı çıkarmadan, gazeteciler için talebi karşılayacak ve yeterli olacak ölçüde birkaç oturacak yer sağlamalı.
14.İlke- Duruşma salonlarından canlı haber vermek ya da kayıt almak
Mahkemede duruşma esnasında medya tarafından canlı yayın ya da kayıt almaya yasa ile ya da yetkili mahkeme tarafından uygun olarak izin verilmesi istisna tutularak, buna izin verilmemelidir. İzin verilecek durumlarda zarar görenin, tanıkların, ceza kovuşturması taraflarının, jürinin ya da yargıcın da gereksiz etkilenmesi konusunda ciddi risk taşımamalıdır.
15-İlke- Medya haberlerinin desteklenmesi
İddia ve suçlamaların ne olduğu ve hukuki haberler ilgili olmak üzere diğer bilgilerin ve duruşma çizelgelerinin gazetecilerin basit bir talepleri üzerine yetkili makamlar tarafından, gazetecilere bildirilmesi sağlanmalıdır. Gazeteciler, ayrımcılık gözetilmeksizin, kamusal etkili kararlara ilişkin kopyalara erişme ve çoğaltma haklarına sahip kılınmalıdır. Gazetecilere bu hükümleri kamuya yayma ve kamuyu bilgilendirme olanağı sağlanmalıdır.
16.İlke- Tanıkların korunması
Tanıkların kimliği, rıza göstermedikçe, tanığın kimliğinin belirtilmesi kamusal yarar doğurmadıkça ya da tanıklık daha önce toplum önünde yapılmadıkça, ifşa edilmemelidir. Tanıkların kimliği yaşamlarına ve güvenliklerine zarar verecek nitelikte tehlike yarattığı hallerde asla ifşa edilmemelidir. Organize suçlar ve aileye karşı suçlarla ilgili kovuşturma süreçlerinde tanıklara koruma programları için gereken önem verilmelidir.
17. İlke– Mahkeme kararlarının uygulanmasında medya haberleri
Gazetecilerin mahkûm olmuş ve hapishanede cezasını çeken kişilerle iletişim kurmalarına, mahkûmların ve cezaevi görevlilerinin haklarına ve cezaevi güvenliğine zarar vermediği sürece izin verilmelidir.
18. İlke- Mahkeme kararlarının uygulanmasından sonra medya haberleri
Cezasını çekmiş kişilerin topluma yeniden uyumuna zarar vermemek için, sözleşmenin 8. Maddesinde (Özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı) korunan mahremiyetin korunması bu kimseler için daha önceki suçları içinde geçerli olmalıdır ve kendileri rıza göstermedikçe, kendileri ya da önceki suçları tekrar kamuyu ilgilendirmedikçe veya tekrar kamuoyunun ilgisini çekmedikçe, kimliklerinin korunmasını da içermelidir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığıyla verilmesi hakkındaki Bildirgesinde ise üye devletlerin üzerine düşen görevler sıralanmıştır. Devletler, gazetecilik meslek örgütlerinin, eğitim kuruluşları ile yapacağı işbirliği sonucunda hukuk ve mahkeme süreçleri hakkında bilgilendirilmelerine ve eğitimine yardımcı olmalıdır.
Cezai kovuşturma süreci ile ilgili haberlerin medya aracılığıyla verilmesi hakkında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin üye devletlere (2003) 13 sayılı Tavsiyesinde dikkate alınmış ilkelere uyulmasını sağlamak için medyanın ceza kovuşturması hakkında haberlerin verilmesi sırasında; medyanın meslek etik standartlarına uygun öz-denetim girişimlerine devlet yardım etmelidir.
Ayrıca üye devletler medya alanında öz-denetim organları ile işbirliği içinde çalışmalıdır. Üye devletler ceza kovuşturması haberlerinin verilmesine ilişkin olarak uygun yasal düzenlemelerde medya meslek örgütlerini dinlemeli ve onlara danışmalıdır.
Üye devletler; (2003)13 sayılı Tavsiye Kararı hakkındaki bildirgeyi, devlet organlarına, mahkemelere, medyaya, gazetecilere ve meslek örgütlerine ulaşılabilir ve açık kılmakla görevlidir.
Bu Bildirgeyle; medya ve gazeteciler; gönüllü meslek örgütlerini kurmaya ve Avrupa ile işbirliğini güçlendirmeye çağrılmaktadır.
Bakanlar Komitesi; gazetecileri, ceza kovuşturması haberlerinde mahkemelerin işlemleri hakkındaki haberlerde ilgili meslek etik kurallarına ve standartlarına uymaya ve geliştirmeye ve eğer yoksa; etik kuralları hazırlamaya davet etmektedir.
Gazeteciler; şüpheli ve tutuklanan kişilerin haklarının gözetilmesi ve adil yargılanma haklarının korunmasını ve bu kişiler hakkında yasal mahkemeler tarafından haklarındaki suçlama hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağını dikkate almalıdır.
Ayrıca gazeteciler; zarar görenlerin, şikâyetçilerin, şüpheli ve sanıkların, mahkûm olmuş kişilerin ve tanıkların ve özel yaşamlarının AİHS’nin 8. maddesi ile korunan haklarına, -kamuoyu ilgisini doğuran bilgiler saklı kalmak koşuluyla- özel hayatın dokunulmazlığına saygı göstermelidir.
Medya ve gazeteciler; kişinin daha önceki suçlarını kamu ilgisinin olmadığı ya da yeniden kamu ilgisinin doğmadığı hallerde hatırlatmamaya; küçüklerin ve zayıfların haklarına daha duyarlı olmaya, cezai soruşturma ve mahkeme sürecini ön yargılı olarak değerlendirmekten kaçınmaya çağrılmaktadır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gazetecileri; ceza kovuşturması haberlerinin verilmesi sırasında zararlı ve küçültücü ifadeler kullanmaktan, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık yapmaktan ve şiddete tahrik etmekten kaçınmaya, ceza kovuşturması hakkındaki haberleri yazarken, sorumlu davranmaya davet etmektedir.
O zaman bu ilkeleri esas almamak için hiçbir neden yok bence…
Onun için koşullar dediğiniz zaman örneğin ceza kovuşturması ile ilgili olmak üzere de kişilerin haklarının korunması, şahsi hayatın dokunulmazlığına dikkat edilmesi gerekir. İlkelerden bir tanesi de bu. Bir de gazeteciler düzeltme ve cevap hakkına özen göstermelidirler. Sonra zararlı etkilerin önlenmesi için bunları yazarken daha özenli davranmalıdırlar. Yargılama öncesi de kamuya, yani soruşturma başladı, o soruşturma sırasında zararlı bilgi verilmesinin önlenmesi gerekir. Daha iddianame düzenlenmeden siz kamuoyunu yönlendirecek şekilde bir haber yapmayınız. Daha net söyleyeyim. Davalar adliyede görülür, medyada mahkeme kurmayınız. Daha net söyleyeyim; kuramazsınız.
Gazeteciler haber kaynaklarına ulaşma konusunda ve korunması konusunda korunmalıdır ve bunun için mücadele edilmesi gerekir. Önünde bir engel olmamalıdır. Varsa o ülke demokratik değildir ama bu sadece bir gazetecinin problemi değil. O anlamdaki tavsiye kararına baktığınız zaman herkesin en önemli problemlerinden birisi budur.
Gazetecilerin artık not defteri yok. Davaları izlemek için geldikleri adliyede, duruşma salonunda eğer bilgisayarlarını takabilecekleri bir priz varsa o prize yakın yeri tercih ediyorlar.. O prize bilgisayarının güç kaynağını takmak suretiyle oradan haber geçiyorlar. Orada oturduğu için salon içinde duruşma heyetinden, yani yargıçlardan, avukatlardan ve sanıklardan uzakta kalıyorlar ve haberlerde ancak izleyebildikleri kadar yazılabiliyor… Bunu söylememin temel nedeni şu gazeteciler not defterlerini artık bıraktılar, zaten duruşma defterleri de artık yok. Bu bizim meslekte de böyle. Gelinen noktaya baktığımız zaman bazı geleneklerin geleceği kurabilmesi için önce kendimizle yüzleşmemizde büyük fayda var.
Durum düşündüğümüzden de vahimdir. Benim gözümden baktığınız zaman daha da vahimdir. Gazetecileri düşünerek söylemiyorum. Herhangi bir şekilde kanunlara bağlı kalarak gazetecilik yapmaya çalışıyorsanız bırakın yapmayın, başka bir iş yapın. Bu yasalara bağlı kalarak yapılacak gazeteciliğin Türkiye’de hiçbir kıymeti yoktur, kimsenin önünü açmaz. Belki biraz cesarete ihtiyaç var ama cesaret için de akıllı davranmak gerekiyor. Bu akıllı davranış modellerini geliştirmek gerekiyor. Gelenekler buradadır, yeni baştan tanım yapmaya da ihtiyaç vardır. Yeni baştan yapılacak tanımlarda da mutlaka gazeteciler sayısal olarak nicelik ve nitelik olarak daha çok olmalıdır. Gazeteciler gelenekleri yaratırken yaptıkları iş için ben demekten vazgeçmelidir. Ben demekten vazgeçtiğimizde ancak geleceği kurmak konusundaki deneyimlerimi nasıl daha etkin hale getireceğimize karar verebiliriz. Aksi takdirde ya masa başında haber müdürü olursunuz ve yaparlar zaten, ya da televizyonlarda o işi bilen uzmanlar olarak tanıtılır ve sürekli ekranlarda yer alırsınız…
Kısacası geleneklerin deneyimlerinden geleceği kurabilmek her zaman mümkündür ve birlikte başarmalıyız… (Fİ/HK)