Ne şekilde tanımlarsak tanımlayalım tasarım çılgınlık düzeyinde çarpıcı ve akıcı yaşanıyor burada. İnsani bir parça cakır keyf sarhoşuna çeviriyor....
Yılın değişik aylarında dini ya da geleneksel özel günlerde evler, cevre ve giyim tarzı sürekli tekrar tekrar temel de geleneklere uyularak ama daima yeniden yaratılıyor. "Tasarım" ve yeniden düzenleme anlayışı, kuzeyin en kuzey noktasından en güney noktasına kadar herkesi, her yeri ve her yaşta ki insani kapsamış.
Aşkı tasarlamak
Televizyon kanallarında evinizi - is yerinizi nasıl yeniler ya da dekore edersiniz (?) programalarından, dekorasyon ve dizayn dergilerinden ve en çok satan kitap listelerinde oldukça iyi yerlere yerleşen tasarım kitaplarından geçilmiyor.
Tasarım sadece tasarım her şeyde tasarım, aşk, iş, ev, aş (yemek) her şey tasarım çemberinden geçerek yerini buluyor. Yeni bir din keşfetmiş gibi taparcasına evlerini, giyimlerini, yaşam tarzlarını tekrar tekrar tasarlıyorlar. Tasarladıklarını hayata geçirmek için bütün yaratıcılıklarını kullanıyorlar.Öyle geçici bir heves değil, sanki bir hayata tutunuş, bir tapınma biçimi.
Aşkı tasarlamak ya da ilişki biçimlerini yeniden dizayn etmek nasıl bir şey henüz tam olarak keşfedemedim, bu keşfi yapanlara bir dahaki yazımda yer vereceğim ama ev, iş ve aş (yemek) konusunda epey bir fikrim oldu (neyse bu da bir şey sayılır: şimdilik bununla yetinmenizi rica ediyorum....
Sadelikte ortaklık
Nasıl bir tutku, nasıl bir heyecan dalgası bu böyle! Nasıl doğuyor, niçin herkesi sarıp sarmalıyor? Bunun yanıtını verebilmek için elbette bir yığın sosyo-psikolojik ve de ekonomik faktörleri sayıp dökebiliriz.
Ben bu yazıda o faktörleri sayıp dökmeyi hiç düşünmüyorum. Sadece beni çarpan, eminim aslında bir parça olanağınız olsaydı da görebilseydiniz, yaşayabilseydiniz diyeceğim bu keyifli anları size bir parça aktarmak istiyorum.
Yılın bu döneminde ısı derecesi sıfırın eksi sularında bir aşağı bir yukarı oynatan gene yılın bu döneminde en uzun karanlık gecelerini yaşayan kuzeyin Stockholm, Oslo ve Kopenhag gibi büyük kentlerinde ve minik köylerinde insani günümüzün bilimkurgu filmlerinden yüzyıllar öncesi anlatılan masalların diyarlarına sürükleyen bu "tasarım- yaratım" sarhoşluğuna kapılmamak ya da kapılmak elinizde değil, her halükarda bir biçimde yaşıyorsunuz. Ama bütün bu görüntülerin ortak bir noktası var sadelik. Abartılı bir şatafat ya da olağanüstü bir gösteriş değil sadece "sadelik".
Pratik, dakik ve işlevsel
İsveçliler kendi coğrafyalarında ezelden beri yaratıcılıkları ile tanınıyorlar. Öyle ki hayatı kolaylaştırmaya ilişkin yığınlarca irili, ufaklı alet-edevat, makine ya da ancak "şeyler" olarak adlandırabileceğim keşifler yapmışlar. Yaşam biçimleri "pratik- dakik ve işlevsel" olmak/kılmak üzere biçimlenmiş sanki.
Kuzeyin en ücra bazen sadece 3-4 tane haneden oluşan köyleri ile en büyük kentleri hep bu arayışla biçimlenmiş. Yasam koşulları oldukça ağır olan bu coğrafyanın insani hayati kolaylaştıracak, keyifli kılacak olan yaratıcılığını ürettiği şeylere aktarırken aşırı süslemelere, abartılara kaçmadan en sade ve en fonksiyonel biçimlere yönelmiş.
Bu pratiklik ve sadelik anlayışı basit bir görünüm sunmasına rağmen, bütün dünyayı avucunun içine alan Fransız ya da İtalyan tasarımı kadar insani çarpıyor. Ev ve işyeri mobilya üretimine yönelik tasarım trendi, bir zamanlar moda da İtalya'yı ve Paris'i, nasıl merkez haline getirdiyse, Stockholm u de bu anlamda bir merkez haline dönüştüreceğe benziyor.
Kağıtlarda ve kupalarda sınıf
Hatta şunu iddia etmek hiç de yanlış olmaz sanıyorum, aslında kuzey Avrupa da ev ve işyeri dekorasyon tasarımı endüstriyel anlamda Stockholm'ü bir merkez haline getirmiş ve bu sokaktaki insana çoktan yansımış durumda. Ama Stockholm şimdi bireysel tasarıma açılmış ona merkezlik yapmaya yönelmiş gibi.
Genç tasarımcıların birkaçı bir araya gelip bir küçük butik açıyorlar. Bu butiklerde genelde sıra dışı, sade, basit ama çok kaliteli pahalı ürünler bulunuyor. Fakat tabi ki buralardan sıradan insanlar alışveriş yapmıyor. Daha çok biraz paralı ve snop tipleri görüyorsunuz.
Entelektüeller ise bir yandan bu bir tüketim-tasarım çılgınlığıdır diye okkalı yazılar-tartışmalar döktürüp bir yandan bu dükkanları arşınlamaktan kendilerini alamıyorlar. Nerdeyse bilmem hangi tasarımcının imzasıyla çıkan mektup kağıtları ya da kahve kupalarını kullanmak bir entelektüel sınıf ayrımı ibaresi haline gelmiş durumda.
Ve, kiliseler
Bir ara kentin küçük orijinal kahvelerini, yeni açılan barlarını keşfetmek modaydı burada (hala tabi ki moda - zamane deyimi ile "Inn" yani). Şimdi de yeni açılan dizayn butiklerini keşfetmek moda.
Stockholm'ün arka sokaklarında mantar gibi biten bu irili - ufaklı dekorasyon ve tasarım butiklerinden alışveriş yapmak, yeni / yeniden dizayn edilmiş el yapımı ya da butik tarzı küçük atölyelerde üretilmiş ürünleri tanımak moda. Onlarla iş yerlerini, evleri hatta size belki ekstrem gelecek ama yeni kiliseleri döşemek moda.
Stockholm'ün arka sokaklarında durum buyken, merkezinin dışında kalan yeşil ormanlarla kaplı arazilerindeki çok büyük alanlara yayılmış alışveriş kompleksleri ev ve işyeri dekorasyonuna ilişkin her kesimin alışveriş yapabileceği ucuz- kaliteli ve günümüz koşullarına cevap veren ürünler sunuyor.
Hafta sonu tasarımcılara
Bu ürünler öyle cazip fiyatlarla sunuluyor ki evindeki sadece birkaç yıl kullandığın bir eşyayı atıp yenisini almak hiç mesele değil. Ve ya şöyle küçük küçük bir kaç dekoratif ürünle evinin havasını tümüyle değiştirmek mümkün. Tabi ki bu kadar cazip koşullar, bu kadar uzun ve karanlık geçen kış günlerinde kuzey coğrafyasında insani adeta bir oyun çocuğuna çeviren bu trend hiç "out" olmayacağa benziyor...
İşte bu yüzden aslında sadece Stockholm'de değil bütün kuzey ülkelerinin büyük şehir merkezlerinin dışında böyle hem geleneksel yaşam tarzına hem de modern ihtiyaçlara cevap veren dekorasyon ve tasarım merkezlerini hafta sonları çoluk çocuk tatile çıkar gibi gezmek de moda.
Buradaki girişimci ruhun küçük temsilcileri ve büyük kapitalistler işi iyi oturtmuşa benziyor. Tüketim hem bir oyun hem bir yaratıcılık haline gelmiş. Darısı bizimkilerin başına. (ŞNS/NM)