Arılar, tarımsal bitkilerin tozlaşmasını sağlayarak dünyadaki kaynakların ve ekosistemin devamlılığı için hayati bir önem taşıyor. Arı deyince akla ilk gelen şey bal olsa da propolis, arı sütü ve polen de arılar ile toplanıyor. İncelikli ve meşakkatli olduğu kadar keyifli de olan arıcılık, arıların ıslah edilmesi için de önemli bir meslek.
Dans ederek iletişim kuran, işsiz kaldığında agresifleşen ve ekosistem içerisinde vazgeçilmez bir değeri olan arıların 100 milyon yıl öncesine kadar var olduğu biliniyor. Sistematik hareket ettikleri gibi toplum içerisinde sıkı bir hiyerarşiye de sahipler. İşlevsiz görülen erkek arıların kovanın içerisine alınmadığı, nöbetleşe kovana girenleri gözetleyen askerlerin olduğu ve kovan içerisinde ısıyı korumak için kendi bedenlerini kullandıkları hayatta kalma pratiklerine sahipler.
Bulgaristan’da yaşayan ve 10 yıldır arıcılıkla uğraşan Firdevs Rafi, arıcılığı sevdiği için artık zor gelmediğini söylüyor. Yıllardır devam ettirdiği mesleğini anlatırken “Arıcılık elbette zor ve incelikli bir iş ama bal tutan parmağını yalarmış” diyor.
Neredeyse yılın tamamına yayılan arıcılık, Rafi ailesi için bir aile mesleği. Arıcılığa kendilerine ait bir işleri olması planıyla başlamışlar. Bütün deneyimlerini süreç içerisindeki tecrübeler, kaynaklar ve emektar arıcıların bilgisine başvurarak edinmişler.
Aile, ilkbaharda açılan arıcılık sezonunu yaza kadar aktif bir şekilde devam ettiriyor. Kış ayları ise yaza hazırlık ile geçiyor. Organik bal üreten Rafi ailesinin 200 kovanı da veteriner kontrolünde ve düzenli denetim altında.
Ana arı, işçiler ve hazıra konan erkek arılar
Firdevs Rafi, arıcılığın detaylarını, bal üretim sürecini ve arıların kendilerine has karakterlerini anlattı:
“İşe sandıkları temizlemekle başlıyoruz. Ana arıyı kontrol ediyoruz ve eğer arı zayıfsa yeniliyoruz. Zayıf kovanları hızlılardan aldığımız yavru arılarla güçlendiriyoruz.
Ana arı kendine has birtakım pipetlerle üretiliyor. Bir ana arı 4-5 sene yaşayabilir ama 2 senede bir değiştirirsek bal daha iyi oluyor. Değiştirildiğinde ana arı daha güzel yumurtlar ve bu da daha çok arı sağlar. Bunu yaptığınızda sandık daha hızlı oluyor.
Yeni arıyı ürettiğimizdeyse işaretliyoruz. Her senenin bir rengi var; bu senenin rengi ise sarı. Ana arıyı buluyoruz ve üzerine bir nokta koyuyoruz. Bu, hangi senenin arısı olduğunu anlamak için de kolaylık sağlıyor. Ana arı daha büyük olduğu için kolayca bulunuyor.
Önce ana arıyı en alt kata koyuyoruz. Üzerine ızgarayı koyup ana arıyı aşağıya hapsediyoruz. Üzerine arıların bal yapmaları için boş petekler koyuyoruz. Yeni arıyı bir kovana koymak istediğinde bazen ana arıyı öldürüyorlar.
Ana arının kokusuna alışsınlar diye önce ortaya kapatıyorsun, bazen birkaç saat bazen 1 gün içinde kalıyor. Ama bunu yapmamızı kabul etmedikleri de oluyor. Kokuların eşleşmesi için oğul otu kokusu da serpilebiliyor.
Ana arının öldüğü zamanlar oluyor. Bu durumda diğerleri sahne arı üretip onun yumurtlamasını sağlıyor. Fakat doğan arılar erkek, yani hazırcı ve işlevsiz. Erkek arıların tek görevi yemek ve eşleşmek. Zaten kış zamanı geldiğinde işçi arılar erkek arıları kovandan kovuyorlar.”
“Bal çekme zamanında ailecek oradayız”
Rafi, meşakatli geçen bal çekme zamanında ailecek çalıştıklarını söylüyor. Herkesin bir ucundan tuttuğu işler kış geldiğinde de devam ediyor.
“Bal çekme zamanı geldiğinde ailecek çalışıyoruz. Eşim bal peteklerini çıkarıyor, ben onları özel bir bıçakla açıyorum, kızım bu petekleri makinede çeviriyor. Peteklerin üzerinde kapaklar var, arılar bu petekleri bal zamanı kapatıyor. Bu, balın olgun olduğunu gösterir.
O kapakları bıçakla kesiyor ve topluyoruz. Kış günü bu kapaklar balmumu oluyor, satıp karşılığında işlenmemiş petek alıyoruz. Petekleri çerçevelere koyduktan sonra özel bir makineyle yapıştırıyoruz. Arılar bunu işliyor ve ana arı oraya yumurtalarını bırakıyor.
Bal çektikten sonra yaptığımız bir diğer işlem ise arıları kışlatmak. Kışlatmak, kışa hazırlamak demek. Kenarda ballı, polenli ramkalar (çerçeve) oluyor, ortalara ise yavru arıları koyuyoruz. Bunun sebebi yavruları soğuktan korumak.
Kış aylarında da arıları kontrol etmek gerekiyor. Kovanlara gidip uçuş var mı diye bakıyoruz. Yeterince bal yoksa üzerine bal koyuyoruz ki bütün kış yesinler.”
“Toplu hastalıklar ve bitler arıları öldürebiliyor”
“Bir takım arı bitleri var onlar arıları rahatsız ettiği gibi öldürebiliyor da. Onlar olmasın diye güzden kışa kadar 2-3 defa ilaçlamak gerekiyor. Organik çalışıyorsan organik ilaç kullanmak gerek.
Mesela kış günlerinde hava çok soğuk olursa 2-3 ay kovandan çıkamıyorlar. Dışkılamaları için açık havaya çıkmaları gerekiyor. Soğuktan ötürü çıkamadıkları zaman ishal oluyorlar ve sandığın içini de kirletiyorlar. Bu da bir hastalık.”
Lavanta, ayçiçeği ve ıhlamurdan buket balı
Bulgaristan’da akasya çiçeğinden kral balı yapılıyor. Yılda sadece birkaç hafta açan bu çiçek yağmurlu döneme denk gelirse arılar tarafından toplanamıyor. Dolayısıyla bu, nadir bir bal.
“Bizde ilk önce rapitsa (kanola) çiçeği açıyor. Rapitsa onlara bir başlangıç oluyor. Onun ardından ıhlamur ve lavanta, akasya ve ayçiçeği geliyor.
Ihlamur, ayçiçeği, lavanta gibi birkaç çiçekle üretilen bal ‘buket’ diye geçiyor. O sezon hangi çiçek açtıysa ondan topladıkları bal, buket oluyor. Bu balların kavanozu 10 leva, toptan alanlara ise 6-7 levaya geliyor.
Kral balı ise her sene olmuyor. Akasya sadece birkaç hafta açıyor, bu dönem de yağmura denk gelirse arılar bal toplayamıyor.”
İletişim için dans, kovanı korumak için asker
Arılar kendilerine has pek çok rutine sahip canlılar. Topluluk içerisinde kendilerine ait iletişim biçimleri ve kovanlarını korumak için çeşitli savunma mekanizmaları var.
“Arılar danslar aracılığıyla iletişim kuruyorlar. Hangi tarlada, kaç kilometre ötede, ne tarlası varsa oraya giden arı dans ederek diğerlerine haber veriyor.
Kış günlerinde kovanın belli bir ısıda kalması gerekiyor. Soğuk olduğunda bir araya toplanıyorlar ve birbirlerini ısıtıyorlar; oradaki yumurtayı ve küçük arıları korumak için... Eğer çok sıcak olursa da kanatlarını vantilatör olarak kullanıyorlar.
Dönüşümlü olarak kovanın girişini kollayan arılar oluyor. Bu arılara asker ya da bekçi diyoruz. Mesela balsız gelen bir arı olursa onu geri çeviriyorlar. Yabancı arıyı almıyorlar.”
“İşsiz kalan arılar kovanı terk ediyor”
“Bazen sandık zayıfsa, az arı varsa ve bal yoksa zayıf sandığın arıları güçlü olanların balına hücum ediyor. Bu durumda arılar savaşmak zorunda... Bazen ballarını korumak için savaşıyor, bazen de yenik düşüyorlar ve kovana diğer arılar giriyor.
İlkbahar geldiğinde, kovana iyi bakılmadığında arı sıkışabiliyor. Çünkü arının işe ihtiyacı var; petek verilmediğinde ya da iyi bakamadığında arının enerjisi doluyor. Bu durumda ya kendileri sıfırdan petek işliyor ya da oğul veriyorlar; bu, sandıktan ayrılmaları demek. Yeni bir ana çıkarıp dışarıya gittikleri için sandık çok zayıf kalıyor. Bunun olmaması için kovanı sürekli kontrol edip petek vermek ve iş sağlamak gerek.
Oğula giderlerse de yakın bir yerdeki ağaca sarılıyorlar. Onu silkeleyerek arıları toplayabiliyorsun. Ana arı düşerse diğerleri onu takip ediyor zaten. Sandığın içine boşaltıyorsun ve sıfırdan bir sandık yapıyorsun.” (MD/AS)