Kadıköy'de, stadın yanından yürüyerek ulaştığınız Kalamış Atatürk Parkı'nda düzenlenen sinema gösterimleri katılımcılara açık havada sinema şansı sunuyor. Sinematek Yıldızlar Altında Sinema gösterimleri iki ay boyunca haftada iki filmle devam ediyor. Parkın ortasına kurulmuş büyük perdede yılın ses getirenlerinden kült filmlere pek çok gösterim yapılıyor.
Nisan ayında biletim olmasına rağmen gidemediğim, ilk kez İKSV 41. İstanbul Film Festivali'nde gösterilen, 2022 yapımı "Alcarras"ı geçen Çarşamba akşamı parkta izleme şansım oldu.
Carla Simon'un yönettiği film, Katalonya'nın Alcarras köyünde geçiyor. Alcarras, Türkiye'de alışkın olduğumuz taşra hikâyelerinden birini anlatsa da gerek anlatım biçiminde lineer akışı kullanmasına rağmen belgesel atmosferi vermesi gerekse de aile bağları üzerinde durması ile kendi dilini yaratıyor.
"Alcarras" Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı alan ilk Katalanca film olmuştu. Şeftali toplayıcılığı yapan Sole ailesine odaklanan film, ailenin şeftali ağaçlarının kesileceği, yerine ise güneş panellerinin yerleştirileceğini öğrenmesiyle yaşananlara odaklanıyor.
Sevinç, keder ve öfke
İnsanı sevinçli bir çocuk oyunundan şeftali toplayanların topraklarını kaybetmesinin kederine birkaç saniye içerisinde taşıyabilen "Alcarras", bir ailenin yaşamını olanca esenliği ve sahiciliğiyle izleme fırsatı sunuyor.
Oyuncuların tamamının amatör olduğu filmde temel konular taşra yaşamı, işçi direnişi, tarım ile geçimini sağlama ve aile bağlarıyken karakterlerin çatışma ve çözülmelerini de izliyoruz.
Film için başı sonu belirli bir uzun metraj olmanın yanında bir ailenin dinamiklerine, bağlarına ve problemlerine birinci elden tanıklık eden bir belgesel de diyebiliriz. Simon, baştan sona bir hikâye anlatıcılığını tercih etmiyor filminde. Ailenin başındaki sorunu günlük hayatının tamamına yansıtmadan, gerçekçiliği elden bırakmadan anlatıyor.
Iris ve dedesi
Bu sebeple baba, arazinin satıldığını ve gelecek sezon şeftali ağaçlarının yerini güneş panellerinin dolduracağını bilse de şeftali toplamaya devam eder. Filmin başında gördüğümüz, boş bir arabayı oyun alanına çevirmiş İris ve kuzenleri evdeki gerginliğin farkında olsalar da yeni oyunlar icat ederler.
Iris ve diğer çocuklar oyun alanlarının ellerinden alınmasına, bir şeftali kasasından dönüştürdükleri "evlerine" el koyulmasına kafa karışıklığı ve kederli bakışlarla şahit olurlar.
Filmde odaklanılabilecek, ayrı ayrı ele alınıp irdelenebilecek pek çok karakter olmasına rağmen ailenin en genci olan Iris ve onunla şarkılar söyleyen, ailenin en yaşlısı olan dede ailenin kurduğu güçlü bağları gözle görünür kılar.
"Bir ailenin sevgisi pek çok şeyi iyileştirebilir"
Filmde Jordi Pujol Dolcet'nin canlandırdığı, ismi Quimet olan baba karakteri başından sonuna en hırçın, öfkeli ve aynı oranda çaresiz olan kişidir. Babasına, eşine, ders çalışmayan oğluna ve oyun peşinde olan küçük kızına yansıtır öfkesini.
Aile ile birlikte seyircinin de şeftali tarlalarının elden gittiğini öğrendiği sahneden filmin sonuna kadar baba, bir çare arama ve hıncını işe yarayacak bir çözüme yoğunlaştırma derdindedir. Çaresiz ve öfkelidir. Bu duygularını ise sorumlulara birebir yansıtamaz.
Başta diğer çiftçilerin köylerine gelen, güneş panelli yabancılara tepki gösterdiği eylemlere katılmayı reddeder. Fakat kendilerine ayrılan süre sona yaklaşıp çözüm yöntemleri daraldıkça Quimet de topladıkları mahsulü bir tepki biçimi olarak telef eden, "adil ve sürdürülebilir tarım" talep eden diğer çiftçilere katılır.
Her şeye rağmen sezon bitene kadar mahsulünü toplamaya devam eder. Fakat içten içe Quimet'in de bildiği şey, bunun bir sonu olduğudur. Bu durumda ise hıncını en yakınındakilerden, kendisini her durumda idare edecek insanlardan çıkarmayı uygun bulur; yani ailesinden.
Yönetmen Simon, Inside Media'ya verdiği röportajda da şöyle diyor:
"Film, iş tarıma geldiğinde pek de optimistik bir mesaj taşımaz ama konu aileye geldiğinde oldukça olumlu bir mesaja sahip. Özellikle de pandeminin başlangıcında... Verilmek istenen mesaj, bir ailenin sevgisinin pek çok şeyi iyileştirebileceğidir."
(MD/AÖ)