Fotoğraf: Keskesor/Instagram
Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği'nden (bakad) Aysel Fidan ve Atalay Göçer'in hazırladığı "Yakın Geçmişten Olası Geleceğe Barışı Yeşertmek/2013-2018 Yılları Arasında Diyarbakır'da Yaşayan LGBTİ+'lar" başlıklı araştırmanın uzun versiyonu yayınlandı.
Rapor, barış döneminde de ayrımcılığın ortadan kalkmadığını bulguluyor. Araştırma, örgütlerin yetersiz kalsa da yalnız hissetmemeye olanak tanıdığını ortaya koyuyor.
Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği'nin katkılarıyla yayınlanan araştırmanın hazırlık süreci ve görüşmeleri sırasında ise Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği (bakad) ve KESKESOR Amed LGBTİ+ Oluşumu'nun katkıları bulunuyor.
Diyarbakır'da yaşayan 75 kişiye soruldu
Rapor, 21 Mart 2013'te Diyarbakır Newroz Mitinginde okunan Barış Deklarasyonu ile çatışmaların başladığı 24 Temmuz 2015 dönemini barış dönemi; 24 Temmuz 2015 ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişi sağlayan genel seçimin yapıldığı 24 Haziran 2018 tarihleri arasında ise savaş dönemini inceledi.
75 kişiyle görüşülen araştırma, 2013 ve 2018 yılları arasında Diyarbakır'da yaşayan LGBTİ+'ların adalete ve sağlığa erişim, siyasete katılım, eğitim ve çalışma hayatı ve aile ortamında maruz bırakıldıkları ayrımcılıkları ve bunlarla baş etme yöntemlerini inceledi.
Araştırmanın en önemli bulgularından biri olan savaş döneminde var olan ayrımcılıkların barış döneminde de devam ediyor oluşu ve bunun adalet, sağlık, eğitim ve çalışma hayatını olumsuz yönde etkilemesi. Atalay Göçer, bulguyu şöyle açıklıyor:
"LGBTİ+'ların bulunmadığı alanlarda LGBTİ+'lar adına ayrımcılıkla baş edilemez. Toplumsal bir barış için sadece silahların susması değil, toplumsal adaletin de tesis edilebilmesi gerekiyor. Kalıcı bir barış için toplumsal dönüşüm gerekiyor."
"Ayrımcılık sistematik"
Göçer, savaş dönemlerinde LGBTİ+'lara yönelik artan ayrımcılığın barış dönemlerinde de ortadan kalkmadığını söylüyor:
"Ayrımcılık sistematik, savaş döneminde birden ortaya çıkmıyor. Zaten var olan yapısal eşitsizlikler savaş döneminde kendini daha yıkıcı bir şekilde dayatıyor. Savaş döneminde toplam vaka sayılarında iki kat artış söz konusu ve yaşanan ayrımcılık vakalarının failleri barış dönemindekilerle ortaklık gösteriyor.
"Örneğin barış döneminde LGBTİ+'lar siyasete katılımda daha çok siyasi oluşumlar tarafından ayrımcılığa maruz bırakılırken savaş döneminde fail, kolluk oluyor. Bu da mevcut siyasi yapıların LGBTİ+ kapsayıcı olmadığının göstergesi.
"Bir de var olan toplumsal yapının cis-heteronormatif olması destek unsurlarını kısıtladığı gibi ayrımcılıkla baş etmesi gereken kurumların ayrımcılık üreten pozisyonda yer almasına neden oluyor. Bu yüzden de adaletin tesis edilebileceğine dair bir beklenti yok."
Pandemi ve ekonomik kriz
Fidan ise durumu şöyle açıklıyor:
"2018 sonrasında silahların etkin bir şekilde devam etmediği, ama politik, ekonomik, sosyolojik kutuplaşmanın kırılgan grupları olumsuz yönde etkileyecek şekilde derinleştiğini gözlemliyoruz. Özellikle yerel, ülke geneli veya küresel krizler var olan kırılganlıkları, dezavantajları ve hak kayıplarını çarpan etkisiyle derinleştirme potansiyeline sahip.
"Sistematik ayrımcılık üreten yapılar söz konusu olduğunda ise dönüştürülmeyen sağlık, eğitim, adalet, çalışma gibi her yapı, yapısal olarak daha derin krizler üretiyor. Pandemi ve gerek Türkiye'de gerekse de küresel çapta yaşadığımız ekonomik kriz LGBTİ+'lar başta olmak üzere kırılgan grupların dezavantajlılığını katmerliyor."
Aysel Fidan, Diyarbakır'da ayrımcılığa maruz kalma durumunda LGBTİ+'ların başvurduğu insan, kurum ve yakın çevre unsurlarını anlatıyor:
"Örgütleri ayrımcılıkla baş etme konusunda destek unsuru olarak kullanan LGBTİ+'lar genellikle hâlihazırda örgütlü olanlar. Bu, örgütlülüğün ayrımcılıkla baş etmede kıymetli bir mekanizma olduğunu gösteriyor. Keza örgütler, hayatta kalanların maruz kaldığı ayrımcılıkta adalet tesis edilememiş olsa bile psikolojik olarak rahatlama ve yalnız hissetmemeye olanak tanıyor. Bu açıdan örgütlerin işlevsel olduğu söylenebilir.
Ayrımcılık meydana geldiğinde tanıkların tutumlarını da sorguladıklarını belirten Fidan şöyle devam ediyor:
"Bir kısmı faili, bir kısmı hayatta kalanı destekleyen tanıkların olduğu ortamda hayatta kalanların daha fazla ayrımcılıkla baş etme mekanizması kullandığını fark ettik. Bununla beraber tanığın olmadığı durumlarda, ki bu genellikle sağlığa erişimde karşımıza çıktı, hatırı sayılır bir oranda hayatta kalanların arkadaş ve ailelerine anlatmak dâhil hiçbir baş etme mekanizması kullanmama eğiliminde olduğunu gördük."
Raporda neler var?Birinci bölüm: 2013-2018 Yılları Arasında Diyarbakır'da Yaşayan LGBTİ+'lar Üçüncü bölüm: Ayrımcılıkla Baş Etme Araç ve Yöntemlerinin İşlevselliği: Güçlendirici olması beklenen ayrımcılıkla mücadelede belirleyici insan faktörü, örgüt faktörü ve ekonomi değerlendiriliyor. Bu kısım arkadaşlar, aile ve ayrımcılığa tanıklık edenler olmak üzere üç bölümde inceleniyor. Bölüm, vakada tesis edilen adaletin kalıcı olmadığını ortaya çıkarıyor. | |
Barış için Kültürel Araştırmalar Derneği
Hak temelli çalışma yürüten ve sivil toplum geçmişi olan bir grup aktivist, akademisyen ve sanatçı tarafından 1 Eylül 2021 tarihinde Diyarbakır'da kuruldu. Katılımcılık ve kapsayıcılık ilkeleri temelinde demokrasinin derinleşmesini ve toplumsal barışın sağlanmasını amaçlıyor. Diyarbakır özelinde ırk, cinsiyet, cinsel yönelim/cinsiyet kimliği, din/inanç, yaş ve ekonomi temelli toplumsal eşitsizliklerin yapısal ve kültürel arka planını anlamaya yönelik bilimsel ve sanatsal üretim odaklı yürüteceği faaliyetlerle Türkiye'de barış kültürünü yaymayı hedefliyor.
(MD/AÖ)