Genelkurmay Başkanının neleri açıklayacağı konusunda "uzmanlar", yani eli kalem tutan onbaşılardan ruhu kamuflaj giysili emekli asker-emeksiz yazarlara kadar çok sayıda gazeteci çeşitli öngörülerde bulunuyorlar.
Henüz yapılmamış bir basın toplantısı konusundaki bu aceleciliği, bu ön plana çıkma girişimlerini salt teknik-mesleki beceriksizlik ya da cehalet ile açıklayamayız. Türk egemen medyasının asgari yayın ilkesi, bir cümleyle "Ordu ne yaparsa iyidir". Bir başka deyişle militer hiyerarşiyle haber hiyerarşisi arasında çoğunlukla doğrudan bir paralellik olduğuna göre, Genelkurmay Başkanının yaptığı her açıklama otomatik olarak manşet ya da sürmanşetten verilecektir. Cuma sabahı gazetelere bakın!
Büyükanıt'ın "uvertür" açıklamasında, bugünkü basın toplantısının "silahlı kuvvetleri doğrudan ilgilendiren konular" hakkında olacağını faş etmesi de ilginç. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok "Andıç" ve "Darbe Günlükleri"nin gündeme geleceğini açıklamış oluyor böylece Büyükanıt. Bir de Barzani, Kuzey Irak daha doğru bir deyişle Kürt sorunu.
Ancak, bu kez Apoletli Medya'da bir hiyerarşi sorunu hatta karmaşası varmış gibi görünüyor. Çünkü bir önceki Genelkurmay Başkanı Özkök'ün "Darbe Günlükleri" konusunda yaptığı açıklama, tiyatro terminolojisindeki deyimiyle "rol çalma"ya yönelik bir girişim mi acaba? Özkök'le Büyükanıt'ın "pek iyi anlaşamadıkları" yolunda daha önce de haberler çıkmıştı. Özkök, diplomatik bir dille Darbe Günlükçüsünden çok Nokta dergisine yakın duruyor. Eşit uzaklık, paşaların değil, habercilerin kullandığı bir ölçüdür. Hemen belirtmekte yarar var: Türk egemen medyası, emekli paşaların değil, görevdeki paşaların medyasıdır. Hele Özkök -O değil, öteki- gibi nispeten "doğru" bir askeri yetkili, Apoletli Medyanın starı olamaz.
Bugün öğleden sonra basın toplantısı bir çok kanal tarafından canlı olarak yayınlanacak. Devlet-Toplum maçının naklen yayını gibi...
AB ve ABD, Ankara'ya yönelik eleştirilerinde "Askerin siyasal yaşamdaki konum ve işlevinden" boş yere mi yakınıyor? Atanmışların üstelik de silahlı atanmışların seçilmişler karşısındaki bu imtiyazlı konumu, siyasi partileri de yurttaşları da rahatsız etmeli aslında. Ve tabii ki basını da. Teorik takılıyorum, pardon!
Basın toplantısında mesela, Şemdinli Savcısının pek de uygar olmayan bir şekilde meslekten ihracı konusunda Büyükanıt'ın görüşü sorulabilecek mi? Gazeteciler hazır Büyükanıt'ı bulmuşken, kendisinin Diyarbakır'da Asayiş Komutanı olduğu dönemdeki hâlâ gizli kalmış bazı faaliyetlerini soracak mı mesela? Genelkurmay Başkanının Güneydoğu'daki eski polis görevdaşı, şimdiki DYP Başkanı Mehmet Ağar'la olan karmaşık ilişkilerini açığa çıkarmaya yönelik bir soru duyabilecek miyiz? Keza, Büyükanıt'ın ABD'deki basın toplantısında Barzani ve Talabani hakkındaki sert uyarılarına rağmen, Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın gidip Talabani'yle görüşmesi hakkındaki değerlendirmesi hakkında soru gelecek mi?
Bu soruların yanıtlarını herkes biliyor.
Tirajı büyük egemen medyanın önde gelen mensupları -ki benim kişilerle ilgim yok, mesele Bourdieu'nün betimlediği Gazetecilik Alanı- kendilerini mağdur, yoksul, ezilen yurttaş ya da toplumun temsilcisi olarak görmedikleri için, sorularını da egemenin yanındaki katip zihniyeti ile soracaklar. "Paşam, sizin de belirttiğiniz üzere...." diye başlayan gollük paslar.
Cumhuriyet gazetesi, bugünkü basın toplantısından mutlaka AKP'ye karşı bir şeyler çıkaracak. Yine orduyu övecek. Kendisini zaten "Amiral Gemisi" olarak tanıtan Hürriyet, Büyükanıt'ın Barzani ve Kürtler aleyhine yapacağı açıklamaları seçip çıkaracak. Yine orduyu övecek. Şehit edebiyatına sarılacak.
Bizim egemen medyanın önde gelen mensuplarının çoğu, söyleneni anlayacak kadar İngilizce bilir; CNN International'ı da arada bir izler. Mesela şu Larry King'in söyleşilerine kulak kabartsalar, gazetecinin/muhabirin nasıl da muhalif/eleştirel olması gerektiğini görecekler. BBC World'deki "Hard Talk" onlara çok ağır gelebilir bu nedenle daha pişmaniye -yoksa kadayıf mı?- bir King önerisi yaptım onlara.
Aslında Türkiye'de toplumun ruhu, vicdanı, bilinci o kadar askeri değil -dikkat, "o kadar" dedim. Ama medya, organik olarak siyasi-ideolojik ve tabii ki askeri iktidara o kadar bağımlı ki, toplumu da militerleştirmeye çabalıyor. Irak'taki savaş, Ortadoğu'daki gerginlikler, Balkanlar, Kafkasya'daki şiddet ve Orta Asya'dan bu yana peşimizi bırakmayan fetih ruhu -naneli!- beyinlerimizdeki çizmeleri çıkarmamızı engelliyor.
Oysa Ece Ayhan'ın deyişiyle, çırılçıplak, yani yüzde yüz sivil olmak lazım.
Rahat! (RD/TK/BA)