Özellikle Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşın "ruhuna Fatiha" okunması için sürekli eleştirdiği, reddettiği Plan, raporda da açıkça ifade edildiği gibi iki tarafın eşit dengesi üzerine kuruludur.
Annan Planı çözümü içeriyor
Kıbrıs sorununun "değişik geometrilerden oluşan ve kontrol edilmesi zor bir konu olduğu düşünüldüğünde, zeka oyunu gibi (Rubik's Cube) karışık bir sorun olduğu" ifade edilen raporda, sorunu iki tarafın kendi başlarına, katı ideolojik konum ve siyasi argümanlarına dayanarak çözemeyeceği ortaya konuyor.
Bu noktada, Avrupa Birliği'nin (AB) mimarlarından da olan Jean Monnet'in bir ifadesi, sorunun çözümünde etkili bir yöntem olacağı düşüncesiyle vurgulanıyor: "Kontrol edilmesi zor problemleri çözebilmek için bazen içeriğini değiştirmek gereklidir".
Gerçekten de Annan Planı'nın doğuş süreci ve bu süre boyunca her iki tarafı bir noktada uzlaştırma düşüncesi, bir çözüm yöntemi olarak ancak sorunun içeriğine müdahale edilerek sonlandırılabilir. Plan'da gelinen son noktada, tarafların başlangıçta hayal ettikleri (ya da önerdikleri) ile sonuç arasında bir fark olabilir, olmuştur da. Ancak her iki tarafın beklentilerini, çıkarlarını, olmazsa olmazlarını düşündüğünüzde, eğer aslolan sorunun çözümü ise kendi beklentilerinizin, faydanızın maksimize edilmesini düşünemezsiniz.
Özellikle Denktaş için "aslolan" yani amaç, hiçbir zaman sorunun çözümü olmamıştır. O kendi beklentilerini o denli abartmıştır ki, çözüm imkanını ortadan kaldırmıştır.
Bu bağlamda raporda, "Kıbrıs sorununu çözmedeki engellerden biri de her iki tarafın bunun sıfır skorlu bir oyun olduğu konusundaki algılamalarıydı: bir tarafın kazanımı diğer tarafın kaybıydı." görüşüne yer veriliyor. Halbuki sorunun çözüm yönteminin her iki tarafın da kazanacağı bir "win-win" durumu yaratacağı açıktı.
Kaybedeni olmayan oyun
Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorun olduğundan hareketle, sorunla ilgili her siyasi unsurun beklentileri, çözümün biçimine yansımak durumundadır. Yani taraflardan herhangi birinin olmazsa olmazlarının ihlal edildiği bir model, hem kabul görmez hem de yaşaması imkansız olduğu için yapı baştan çöker. Bu nedenle ortak faydanın önemi burada oldukça önemlidir.
Bu düşünce sistemi aynı zamanda, John Nash'ın "Oyun Teorisi"ni hatırlatıyor. Oyun teorisine göre, bir bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi değil, ortak faydayı gözeterek her oyuncunun çıkarının gözetilmesi ve ortak tatminin sağlanması önemlidir.
Denktaş'ın, raporda da belirtildiği üzere, kavram karmaşası yaratarak hiçbir zaman gerçek anlamda bir al-ver sürecine girmemesi, Planı müzakere etmemesi ve karşı tarafın beklentilerini dikkate almaması, sonucun başarısızlığa dönüşmesine neden olmuştur. Tüm bu süreci Annan, raporunda, taktiksel bir ağız dalaşı, söz jimnastiği, gölgeyle boks ve mini-kriz olarak tanımlıyor.
Genel olarak bakıldığı zaman;
1. Annan, açık bir şekilde, "başarısızlığının büyük sorumluluğu, inancıma göre Kıbrıs Türk lideri Denktaş'ındır" demektedir. Yine Denktaş'ın, Genel Sekreterin taraflara sunduğu önerilerdeki avantajları görmediği, planın anlamını gerçek içeriğinden farklı bir şekilde halka sunduğu, teknik komitelerin çalışması için gerekli adımları atmadığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor:
"Yaklaşmakta olan Avrupa Birliği'ne katılım tarihini ve Birliğin birleşik bir Kıbrıs'ı tercihini, elverişli bir temelde bir çözüme ulaşma ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilgili amaçları için ona yol açacak bir fırsat olarak değil, aksine bir tuzak ve tehdit olarak gördü."
2. Denktaş'ın, kendince gerçeklerin yani statükonun bir gün yasallaşacağını da umut ettiği belirtiliyor ve çok açık bir şekilde, "Ne yazıktır ki Kıbrıs'ta bir çözüm için ancak uzlaşmanın gerekli olduğunu ve geçen 40 yılda dünyanın değiştiğini iki tarafın da kabul etmesi durumunda gerçekleşebilir" olduğu ortaya konuyor.
3. Kleridis'in dolaylı ve doğrudan görüşme süresince olumlu ve karşı tarafın duyarlılıkları gözeten bir yaklaşım sergilediği belirtiliyor ve şöyle deniyor:
"Uzlaşmaya varabilmeye hazırlıklı olmadığı noktaların varlığına rağmen,. Kleridis, ideolojik engelleri dolaşarak sorunu pratik bir şekilde çözme konusunda isteklilik gösterdi. Kendini gerçek ve denenmiş formülere bağlı görmedi; kendi yaklaşımından farklı yaklaşımları keşfetmeye hazırlıklıydı."
4. Her iki kesimin de Plan konusunda halkın gerçek anlamda bilgilenmesi için yeterli çalışma yapmadığı belirtiliyor.
5. Özellikle Lahey'de Papadopulos'un Planın referanduma götürülmesi ile ilgili öne sürdüğü şartların oldukça sert olduğu belirtiliyor.
6. Son olarak, raporun 148. maddesinde, bu plan çerçevesinde bir çözüm ancak iki tarafın liderlerinin açık ve net bir şekilde hazır olduklarını belirtmeleri ve anavatanlarının en yüksek düzeydeki siyasilerinin tam ve kararlı destekleri ile aşağıdaki konuları taahhüt etmeleri durumunda gerçekleşebilir;"diyor ve şu koşulları öne sürüyor
Pazarlığa açık tartışmalar
a) "Birleşmiş Milletler'in yardımı ile belirli bir tarihte planı (planın temel prensiplerini veya esas pazarlık noktalarını yeniden tartışmaya açmadan) sonuçlandırmak, ve
b) Planı, planda öngörüldüğü şekilde ondan sonraki kesin bir tarihte eş zamanlı ve ayrı ayrı referanduma sunmak."
BM Genel Sekreteri, Plan'ın bir çerçeve değil, siyasi ve hukuki boyutuyla bütünlüklü bir model olarak masada olduğunun ısrarla altını çizmektedir.
Güvenlik Konseyi'nde alınacak kararla birlikte Plan, geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşacaktır. Çok büyük olasılıkla AB'nin Atina zirvesinde, Kıbrıs'ın Katılım protokolünde, Güvenlik Konseyi kararına gönderme yapılacak ve bu durumda Plan uluslararası hukukun bir parçası haline dönüşecektir. Plan'ın hayatta kalması, Kıbrıs Türklerin bir başarısıdır. Ne Türkiye'nin ne Denktaş'ın ne de Papadopulos ve "solcu" yandaşlarının.
Kıbrıslı Türklerin, tarih sahnesine siyasetin öznesi olarak geçtikleri bir dönemin başındayız. Bu sadece, statükoyu savunan Kıbrıslı Türkler için de değil aynı zamanda Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar için de şaşırtıcı ve kolay kabullenilemeyecek bir durumdur.
Dünya tarihi kısa vadeli mücadelelerle şekillenmemiştir. Uzun soluklu, kararlı ve tarihsel gelişmeyi doğru kavrayan bir düşünce biçimi kendi geleceğini kurar. Bu durumun bu topraklarda da aynı seyri izleyeceğinden kuşku duymamalıyız.(NK/BB)
* Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.