Sağ, ülkemizde hiçbir zaman özgün siyasi kimliğini, benliğini gerçek anlamda bulamamış, neredeyse siyasi anlamda asalak bir duruş sergilemiştir.
Kıbrıs Türk sağı, Rauf Denktaş'ın görüşlerini, düşünce merkezine yerleştirirken, Türkiye'nin yönlendirmesine tamamen açık bir tavır sergiledi. Kıbrıslı Türklerin toplumsal çıkarları hiçbir zaman sağ partilerin önceliği olmadı. Öncelik, Türkiye odaklı şekillendi. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yoluna kararlı bir şekilde girene dek ortaya koyduğu resmi, ulusal politikaların gölgesi, etkisi altında kalındı. Kendine farklı bir siyasi varoluş veya düşünce izleği oluşturamadı.
Oluşturabilir miydi? Çok kolay değil. Çünkü Türk milliyetçiliğin beslendiği ana damar olan Türk egemen siyasi düşüncesinin gösterdiği yolun dışına çıkmak, yeni ve farklı bir kopuşu gerektirir. Sağ için bu kopuşun adı siyaseten liberalleşme ve siyasi arzuların dar ve kalıpçı körlüğünden sıyrılabilme becerisidir. Bu süreç gerçek anlamda ancak ve ancak bir çözümle birlikte gerçekleşebilecektir, diye düşünüyorum. Yani sosyo ekonomik zemin değiştiği ölçüde sağ yeni mecralarda alternatif politikalar üretebilecek imkanı bulabilecektir. Bunun dışında sağ, bugün UBP'nin yaşadığı rotasını kaybetmiş gemi gibi, çıktığı yolda sürekli yalpalayacaktır.
En temel siyasi argümanları olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) tanıtılması yani "ayrı, bağımsız ve tam egemen bir ulus devlet" özleminin hayal olduğunun açıklık kazanması, içinden kolay çıkılmaz bir siyasi bunalım ortasında bırakmıştır kendilerini.
13 Temmuz'da yeni bir vizyon olarak açıkladıkları "İlerleme ve Gelişim için Siyasi Vizyon" kitapçığındaki iddialar da yine şaşkın, ne yaptığını bilmez bir düşünce kaosu içinde olduklarını gösteriyor. Yeni diye tanımlanabilecek hiçbir düşüncesi olmadığını yeniden gösteren UBP'yi kaçınılmaz bir sonun beklediği ortada.
UBP bu haliyle, dünün bağnaz düşünceleri bağlamında yolunu hiçbir zaman bulamayacak, marjinal bir milliyetçi çizgide aynı katı tutumlarını sürdürecektir. Çünkü, AB'yi savunmanın bile tam olarak ne demek olduğunu bilmeyen, dar, katı görüşleri ile toplumsal varlığı yıpratacak kadar gözü körleşen bir anlayışın kurbanı olmaktan geri kalamayacaktır.
Bugün toplumdaki uzlaşma noktası, Annan Planı ile tanımlanmış bir çerçevede çözüm modelidir. Bunun dışına çıkan her siyasi görüş toplumsal beklentinin dışına itilmeye ve toplumsal marjda siyaset yapmaya mahkumdur. Bu sağ için olduğu kadar sol için de geçerlidir. Salt Kıbrıs Cumhuriyetini temel alan, meşru kabul eden politika ne ise, KKTC'nin tanınmasına dayalı bir siyasi perspektif de odur. Her ikisi de çözüm üretmekten yoksundur; Kıbrıs Türk toplumunun iradesinin dışında olup, uluslararası güçlerin siyasi alanında hareket etme, dikkate alınma kapasitesinden yoksundur.
UBP'nin tek kurtuluşu, aşırı milliyetçiler ile liberal demokrat olduğunu iddia edenler arasındaki ayrışmanın yaşanmasıdır. Eğer varsa, samimi olanlar ancak bu bağlamda siyaset yapabileceklerdir, ötesi yoktur. (AA/BB)