Yaşları 30 ile 60 arasında, çoğu evde, azı işsiz, işçi, öğrenci, pek çoğu evli, kocası öldürülmüş, ölmüş ya da cezaevinde 40 kadın konuşuyor.
Ayşe, Emine, Fatma, Ferda, Fikriye, Gülizar, Gülsüm, Nure, Zelal, Zeri … Hayatlarını “köy boşaltmalar”, “göçler”, “cezaevleri”, “dağ” , “biz”, “öteki”, “milliyetçilik”, Kürt sorunu”, “kadın sorunu”, “hak”, “insan olmak”, “namus cinayetleri” üzerinden hatırlıyor, tartışıyorlar.
“Biz de insanız, haklarımız vardır, neden hem insanız, hem varız ama hem de yokuz. Buydu. Valla, bu dava bu zulmün davasıdır, yoksulluk yani, Güneydoğu, Doğu’nun belki çoğu yoksulluktan da çıktı bu sorunlar.”
Gülizar böyle anlatıyor; 50 yaşında, iki oğlu dağda ölmüş, kızı cezaevinde kendini yakmış, köyü boşaltılmış bir Kürt kadını. Köyden ilçeye, oradan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan İstanbul’a, sonra yeniden Diyarbakır’a göç yolları bitmiyor.…
Böyle bir çalışmayı yıllardır bekliyordum...
Handan Çağlayan’ın “Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar / Kürt hareketinde kadınlar ve kadın kimliğinin oluşması” kitabı aslında benim yıllardır beklediğim bir çalışmaydı.
Yok hayır, Çağlayan’ın böyle bir çalışma yaptığımdan haberdar değildim ama özellikle 1990’ların başından itibaren gösterilerin, protestoların, Newroz'ların en önünde giden kadınların yürüyüşünü birilerinin yazacağını biliyordum.
İşte oldu, şimdi kadınların yürüyüşüne eşlik eden çocukların serüvenini bekliyorum.
"Kürt kadınlarının siyasi özne haline gelmelerini anlatıyor..."
Önsözde Nükhet Sirman, “Kadın siyasette özne mi nesne mi, kadınların siyasete girmesi siyaseti değiştirir mi, kadınları değiştirir mi?” diye soruyor ve devam ediyor:
“Kürt kadınlarının siyasi özne haline gelmelerini anlatan bu kitap, çok karmaşık olan bu süreci aydınlatmaya yönelik bir ilk denemedir. “
Çağlayan da, bu “ilk deneme”yi “Kürt kadınlarının 1980’li ve 90’lı yıllardaki serüvenine kadın bakış açısıyla eğilmek, aynı zamanda kendi tarihime dönük anlama ve sorgulama çabasını içeren bir yolculuk niteliğindeydi,“ sözleriyle özetliyor.
“… Kitabın bireysele ve toplumsala dair olmak üzere iki ayrı serüvenin iç içe geçmiş öyküsünden oluştuğunu söylemek yanlış olmayacak.”
Çağlayan girişte konunun çerçevesini çiziyor, özellikle de “etnik ya da ulusal ideoloji ve pratiklerin cinsiyetlendirilmiş inşası” ile “kolektif kimlik", "kolektif eylem" başlıkları altında da çalışmanın çatısını kuruyor, kapısını açıyor.
Kitap, “Kürt kadının konumu”, “erken dönem milliyetçi ideolojide kadınların yeri”, “yeni bir kimlik inşası bağlamında 1980 sonrası Kürt hareketi ve kadınlar”, “yasal partilerde kadınlar ve "politikacı kadın’ kimliği”, “kadınların yaşam anlatılarına göre Kürt kadın kimliği” başlıklı beş bölümden oluşuyor.
Örgütlenmeler, ayaklanmalarda lider ve eşinin durumu
Çağlayan, Osmanlı’da Kürt Teali Cemiyeti, Azadi ve Kayhan örgütlenmelerinden başlıyor; ayaklanmalarda liderin ve eşinin durumundan – Koçgiri’de lider Alişer ve eşi Zarife, Dersim’de Seyid Rıza ve küçük eşi Bese gibi— ve kadın intiharlarından söz ediyor.
“Öteki Ortadoğu toplumlarında olduğu gibi Kürtlerde de kadınların bedenleri ailenin ya da aşiretin namusunun sembolü olarak inşa edilmiş durumdadır. “
“Böylece kadın imgesi ‘ulusun annesi’ olmanın yanı sıra ‘ulusun namusu’ olarak işlenmekte ve anılarda da namusunu korumak için intihar eden kadınlar yüceltilmektedir.”
Kadınları özgürleştirmek
Analar, yoldaşlar ve tanrıçalar 1980 sonrasına denk geliyor. Çağlayan, çalışmasında yeni dönemi öncesi yaşanmışlıkları örnekleyerek ve irdeleyerek daha anlaşılır kılıyor, “kadınları özgürleştirmek” olayını tartışıyor, “özgürleştirilecek köleler”den 1990’lardaki “özgürleştirilecek kadın”a geliş üzerinden tartışmasını sürdürüyor.
Çalışma, “kadın”ın izini PKK belgelerinde sürdükten sonra Halkın Emek Partisi (HEP) –Demokratik Emek Partisi (DEP)- Halkın demokrasi Partisi (HADEP) –Demokratik Halk Partisi (DEHAP) geleneğine geliyor.
Çağlayan partilerin belgeleri üzerinden yaptığı çalışmayla anket formu sonuçlarıyla son 20 yıla yaklaşan bir dönemde Kürt kadınlarının politikadaki konumlarındaki değişiklik ve gelişmeleri sunuyor ve süreci Türkiye ve dünyadaki kadın hareketinin rolünü de dikkate alarak yorumluyor.
“Çok da emek harcadık, yani ilmik ilmik ördük diyebilirim. (…) Konferanslar gerçekleştirdik. (…) Partide kadın kotası kondu. Bu kolay olmadı. (…) kadınlar inanılmaz bir mücadele verdiler.” (Nevin)
Aslında kitap Handan Çağlayan’ın “Kürt kadın kimliğini” incelediği doktora tezine dayanıyor. Bunun özellikle altını çiziyorum; akademik çalışmaların üniversite duvarlarının dışına çıkartılarak, üstelik de anlaşılır kılınarak okurla paylaşılmasını çok önemli buluyorum çünkü.
278 sayfalık çalışmanın kaynakçası da meraklısı için konunun üzerinden yeni okumalar yolunda zengin bir demet sunuyor. Çağlayan da kitabın en başındaki daveti sonda tekrarlıyor, benzeri çalışmaların çoğalması gerekliliğine vurgu yapıyor.
Haklı. Çünkü, “Analar, yoldaşlar, tanrıçalar” donatıyor, düşündürtüyor ve merak kışkırtıyor. (NM/NZ)
* 1968 yılında Siverek’te doğdu. İlkokulu Siverek’te, ortaokulun yarısını ve liseyi Urfa’da okudu. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. Hemşirelik, sendikacılık, araştırma görevliliği ve daha birçok iş yaptı.
** Handan Çağlayan, Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar Kürt Hareketinde Kadınlar ve Kadın Kimliğinin Oluşumu, Araştırma-İnceleme, ed. Aksu Bora, İletişim Yayınları, 278 sayfa, Mayıs 2007, İstanbul