Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel-BAK) ve Yeşiller'in düzenlediği gecede, gösterimin ardından yönetmenlerden Andrew Davison'la filmin içeriğiyle ilgili sorularla başlayan ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) iktidarı, savaş ve ideoloji gibi kavramlara yönelen bir söyleşi gerçekleşti.
Davison ve Kalina, George W. Bush yönetiminin antidemokratik duruşu ve savaş kararı çevresinde kamuya açık tartışma eksikliği karşısında, yaşadıkları kasabada sokağa çıkıp insanlara ne düşündüklerini sormaya karar vermişler.
"Sokağa çıkmak" için seçilen tarihler ise yönetmenler tarafından dönüm noktaları olarak görülen Saddam'a verilen ültimatomun son 24 saati, savaşın birinci yıldönümü ve Saddam'ın yakalandığının açıklanması.
New York eyaletinin Poughkeepsie kasabasında yapılan yaklaşık 50 röportajdan seçkiler ve o sırada ABD medyasında yer alan diğer konuşmalarla oluşturulan elli dakikalık film, ABD halkının konuşmasına izin verilseydi ne olurdu sorusuna çarpıcı cevaplar veriyor.
ABD halkının konuşmasına izin verilseydi
ABD vatandaşları konuştuğunda ortaya çıkan en çarpıcı şeylerden biri ABD'de savaş yanlısı ve savaş karşıtı olma nedenleri arasındaki benzerlikler.
ABD'nin Irak'ı işgalini destekleyen insanların gerekçeleri çoğunlukla Amerikan hayat tarzının, demokrasi ve özgürlüğün korunması ve uzun dönemde rahat edilmesi için kısa dönemli fedakarlıkların gerekliliği.
Savaşa karşı çıkanların bir kısmı Irak'a saldırmanın 11 Eylül saldırılarından çok farklı olmayacağını, Iraklıların ölmesinin 11 Eylül'de Amerikalıların ölmesinden daha az önemli olmadığını öne sürerken, diğer bir kısmıysa savaş karşıtlığını Amerikalıların hayatının kutsallığına dayandırıyordu.
Savaşa karşı çıkanlar arasındaki bir diğer görüşse ABD'nin dünyanın öbür ucunda yaşanan bir savaş için para harcaması yerine kendi içindeki yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik gibi sorunlarla ilgilenmesi gerektiğiydi. "Önceliğimiz kendi insanlarımız olmalı" söyleminin dayandığı temel noktalardan biri de ABD'lilerin hayatlarının diğer hayatlara göre daha önemli olduğu düşüncesi aslında.
Konu diğer hayatlara gelince herkes muhafazakar
Andrew Davison, hem savaş yanlısı hem de savaş karşıtı görüşlerin, Amerikalıların hayatları üzerine kurulu olmasını ve neredeyse kimsenin ölecek ve ölmekte olan Iraklılardan bahsetmemesini şöyle açıklıyor: "Amerikan halkını politik görüşleri açısından liberal ve muhafazakar diye ikiye ayıracak olursak, konu diğer hayatlara gelince herkes muhafazakar."
Filmin bir diğer çarpıcı noktası ise ülke çapında yeni yapılmaya başlanan tartışmaların, analizlerin ve kurulan bağlantıların aslında başından beri bazı vatandaşların bilincinde olduğunu göstermesi. Bunun en iyi iki örneği filmde Irak savaşının kendi kuşağının Vietnam'ı olarak tarih kitaplarında yer alacağını söyleyen lise öğrencisi ve Bush'un diktatörlük yolunda hızla ilerlediğini ifade eden bir genç kız.
Davison da filmin esas işlevinin o tarihte bastırılan görüşleri ortaya çıkararak, tarihi önemi olan bir arşiv oluşturmak olduğunu belirtiyor.
Bush'un yalanları açığa çıkıyor, ya savaş ideolojisi?
Savaş öncesi ve sırasında Amerikan halkının içinde bulunduğu durumu nasıl algıladığını çok başarılı bir şekilde gösteren İnanca Tutulmak filminin son röportajları Saddam'ın yakalandığı 2003 yılına ait olduğu için, söyleşideki soru ve yorumlar o zamandan beri olanlar ve gelecekte olması beklenenler üzerinde yoğunlaştı.
İzleyicilerin bir kısmı o zamandan beri Bush'un defalarca yalan söylediğinin ortaya çıktığını, Irak'ta ölümler arttıkça Bush'a olan desteğin azaldığını belirtirken, soruların bir kısmıysa caydırıcı saldırı üzerine kurulu Bush doktrininin tekrar uygulanıp uygulanamayacağı üzerineydi.
Davison ise, ABD'lilerin petrol, ekonomik çıkar, Bush'un yalanları gibi bazı konuların daha fazla farkında olduğunu belirtirken yalan üzerine kurulu politikalar ve Bush doktrini arasında yeterince açık bağlar kurulmadığını ve benzer politikaların tekrar uygulanabilir olduğunun da altını çizdi.
Davison'a göre, "yalan söylemeyen", "güvenilir" ve yine "milli güvenliğin savunucusu" bir başkan seçilebilir ve aynı politikaları sürdürebilir.
Düşünmeye ve konuşmaya devam etmek
Davison ellerinde mikrofonlarla sokaklara ilk çıktıklarında, 11 Eylül, savaş, Saddam gibi hassas konularda insanların ne kadar görüş belirteceklerinden emin olmadıklarını, ancak kısa sürede vatandaşların konuşmaya hazır olduğunu fakat konuşacak yer bulamadığını farkettiklerini söylüyor.
Filmin en etkileyici noktası gerçekten de Bush hükümeti kadar antidemokratik ve propaganda üzerine kurulu iktidarlarda bile, bilincin tamamen yok edilemeyeceği ve olguları yorumlarken tarihi, ekonomik ve ideolojik bağlantıları kurabilenlerin böyle zamanlarda da olduğu.
Öte yandan, bu tespitlerin siyasi söylemi etkileyebilmesi için medyada ve kamusal alanda kendine yer bulabilmesi şart. Filmin sonundaki röportaj kesitinin de belirttiği gibi "Irak savaşında kaybeden taraf demokrasi ve vatandaşlık kavramları oldu."
Kazanmanın tek yoluysa bu kaybedişi kabullenmemek, düşünmeye ve konuşmaya devam etmek. (EK/KÖ)