Bir fantastik öykü kurun. Mesela Aşk şöyle "hadi eyvallah, bana müsaade" deyip çıkıp gitse şu gezegenden. O yazılan romanlardan, şarkılardan, koskoca dünya edebiyatından, tiyatrodan, filmlerden ...
Bir anda silinse her şey. Ne olur sahi?
Aşk ve ıvır zıvır tüketim
Bu büyülü sözcük Aşk bizi terk etseydi yani. Aşkın büyüsü bizi terk etseydi, kalplerimizi terk etseydi nasıl olurduk gerçekten?
İnsan kalır mıydık? Fantastik hikayemizi kurmaya devam edelim:
Sevgili Aşk eğer bizi terk ederse, bütün kalpleri ve o kalplerin başka kalpler için her vuruşunu milimetrik hesaplarla kazanca döken şu dev ıvır-zıvır tüketim endüstrilerine ne olur sizce? Aslında "terk etse hiçte fena olmaz" sözlerini duyar gibiyim. Size katılıyorum ama, kalplerimizi terk etmesin di mi?
14 Şubat: Global dünyanın oyunu
"Aşk oyununu paylaştık, ben aşkı seçtim, sen oyunu"
Anonim bir İskandinav atasözüdür bu. Bu söz bana daha çok iki kişi arasındaki aşk oyununu değil de, aşk üzerine kurulmuş dünyanın en global oyununu çağrıştırıyor sanki.
Stockholm'de, geçtiğim her caddedeki kırmızı ışıklarla sanki sinyal çakıyor aşk. Yok yok öyle değil. Her köşede bir yakışıklı beklemiyor beni. Başımda kavak yelleri de esmiyor maalesef!... Yalnız da değilim de üstelik bu konuda. Bunun içinde maalesef!... Bu konuda yalnız kalmadığım için teselli mi bulmalıyım yoksa?
Aşk üzerine kurulan global bir oyundur 14 Şubat Sevgililer günü.
Vitrinleri, işportacı tezgahlarını ve bilumum kitlesel mekanları ve hatta resmi dairelerin resepsiyon masalarını dahi süsleyen kırmızı kalpler size, bize başka ne söyleyebilir ki?
Yılda bir kez Aşk'ı ve aşık olmayı mı, yoksa bir zamanlar yaşadığımızı sandığımız Aşk'ı anımsamayı mı?
Kırmızı kalplerle cebelleşmek ciddi bir iş arkadaşlar!
Nihayet kuzeyde günler bir parça uzadı. Alaca karanlıklardan bizi kurtaran şu sevgili(lerin) şubat ayında, arada bir kaynağından boşalırcasına gürül gürül akan bir su gibi üzerimize düşen gün ışığı, havadaki milyonlarca kar zerreciği ile buluşarak, kartpostallardaki simler misali bizi sarmalıyor.
Stockholm'un eski kent merkezine doğru uzanan caddeler, kırmızı kalplerle süslenmiş. O şık caddelerden geçerken gözümüzün önünden başımızın üstünden kocaman, kıpkırmızı kalpler uçuşuyor.
Bu kırmızı kalplerin altında göz göze geldiğim aşk büyüsüne kapılan/arayan/bulan/bulamayan bir sürü kişiyle gizli bir hareketin üyeleriymişiz gibi gülümsüyoruz birbirimize. Hep birlikte bu kırmızı kalpler ile cebelleşiyoruz.
Dating-Meyting, Single-Mingle ve aşkı tasarlamak
Buralarda yalnızların en büyük eğlencesi internetten yeni birilerine randevu vermek. Tanışmak. Meselenin adı "dating".
Yalnızların adı "single". Single'ların takıldığı partilerin adı"mingle". Mingle'lar pek bir romantik oluyor. Bendeniz de birkaç müzisyen arkadaşıma takılıp gittim.
Tabii burada size özel hikayelerimi anlatamayacağım, kusura bakmayın, Yine de öyle ilginç şeyler oluyor ki, anlatamadan geçemeyeceğim.
Biletini al. Sıraya gir. Masanın etrafına dizil ve aşkını bul!
Bazı sanal çöpçatan şirketleri, internetteki bireysel dating'leri de bir kenara bıraktı. Şimdi toplu dating performansları düzenliyorlar.
Bu işe performans demek doğru olur. Öyle dating partisi/çayı falan değil söz ettiğim. Resmen aşkınızı tasarlıyorlar ve pazarlıyorlar yani.
Bu performanslardan birine katılan bir tasarımcı arkadaşımı Ana Karin Norby'i ve bu performansın halkla ilişkiler sorumlusunu dinledim. Bu kadarına pes doğrusu dedirtecek cinsten bir olay.
Beş dakikada hayatının aşkı...
Ay sonları genelde bir büyük otelin, büyük bir parti salonu tutuluyor; ortada iki şerit halinde uzanan masalar var; kadın ve erkek davetliler eşit sayıda bu masaların her iki tarafına yerleşiyor.
Sonra sırayla herkes bir zincirin ilerleyen halkaları misali birbiri ile tanışıyor. Her bir kişi ile tanışma ve birbirini tanıma süresi beş dakika. Yani beş dakika içinde karşınızdakine kendinizi anlatıyorsunuz. Her seferinde böyle bir performansta en az 70-80 kişi bir araya geliyor.
Tabii kadın ve erkek sayısı daima eşit. Bu tanışma anında kişiler birbirlerine kartlarını veriyorlar. Birbirini beğenen kişiler tekrar araşmak üzere sözleşiyorlar. Bu tanışma performansına katılmak bedava değil elbet.
Eee... Hayatının aşkı ile tanışmaya gidiyorsun, tabi kılık kıyafetin, façan da yerinde olacak. Onu da unutmamalı. Ne de olsa imaj meselesi değil mi?
Girişimci kapitalist ruh Eros'un işine rakip
Ne demeli? Kapitalist düzen ve mantık bu işi de ticarete çevirdi mi demeli? Yaşam standartları yüksek olan ülkelerde insan ilişkilerinin de yabancılaştığı, soğuduğu bir gerçek.
İnsanlar, kendilerine yetebildiği sürece; bir diğeriyle ilişki kurması gereksinimi olmadıkça ilişki gerçekleşmiyor. Aşık olmak da zorlaşıyor tabii.
Aşkın su ve oksijen kadar önemli olduğunu buradakiler de yeni keşfetmiyor ama, yaşam biçimleri o kadar tasarıya, hesaba ve kalıplara dökülmüş ki, insanlar da kalıplaşıyor sonunda.
Ve aşkı ya şık hazırlanmış paketlerde arıyor; ya da önünde sunulmuş buluyor.
Acaba aşk tanrısı Eros bu işe bozuluyor mudur? Çünkü ben henüz bu performanslarda tanışıp birbirine aşık olan bir çifte hiç rastlamadım. Arkadaşlarım da rastlamamış.
İlişki yaşanmıyor mu? Tabii bir şekil de yaşanıyor ama ya aşk. Ah o büyülü an, büyülü sözcük: Aşk! Tabii yaşanmıyor.
İnternetteki icq, messenger gibi bir çok chat ortamında yaşanan sanal seksler gibi şeyler kolay ve pratik. Flört yok, ortak paydada bulup buluşmama söz konusu değil. Kimsenin birbirini tanımak için zaman ayırması gerekmiyor. Ne sorumluluk, ne de emek var.
"Ben bana hayran, ben sana hayran; gel cama tırman" yerine; sanal aşk ve sekslerle birlikte bozuma uğrayan, köksüzleşen kadın erkek ilişkilerinde işte gelinen son aşama bu.
Eros'un okları ve yalnızlar
Belki de Eros, bu kapitalistlerin zengin ülkelerde bu işi gerçekten becerebildiğini düşünüyordur. Yani kendisine ihtiyaç olmadığını falan düşünüyordur. Çünkü Eros'un okları bizi burada hep teğet geçiyor gibime geliyor.
Acaba Eros gökyüzünün neresinde oturuyor ve okları hangi açıdan gönderiyor ki, bu gezegenin kuzey ülkelerinde yalnızların sayısı diğer ülkelere göre üç kat daha fazla.
Eros'un okları ekvator kuşağına yakın enlemlere yönelmiş sanki. Oralarda herkes bir çok kez aşık oluyor. Enlemler kuzeye yaklaştıkça, belki de oklar soğuktan havada donup kalıyordur.
Bazı oklar da soğuktan ve basınçtan düşüp kırılıyordur belki de. Havalar ilkbaharda ısınınca da, hala sağlam kalmış ok varsa bazılarına saplanıyordur.
Herkese canı gönülden romantik aşk diliyorum!
Eros'un okları kırılıp düştüğü içindir ki, kuzeyde aşkların çoğu sadece bir parça yaşanıyor(muş). Yani aşıkların çoğu bir parça aşık(mış)!
Sevgili Tanrı Eros,
Kuzeydekiler adına senden oklarının yönünü artık bu tarafa çevirmeni diliyorum. Bir buraya bakıver lütfen. Şöyle oklarını da sağlamlaştırarak fırlatıver lütfen. Dileğimi kabul et tanrım. Amin. (ŞN/AD)