5 Şubat 2006 tarihli Yeni Şafak gazetesi ve sendika.org İnternet sitesinde yer alan bir haber nedense pek ilgi yaratmadı. Haberde "Türk Silahlı Kuvvetleri antetli, "gizli" ibareli bir rapordan bazı sayfaların fotokopi yoluyla çoğaltılıp Türkiye Kamu-Sen'liler tarafından kamu kurumlarına ve özellikle okullara dağıtıldığı" iddialarına yer veriliyordu. Haberde şu ifadeler yer alıyordu: "GZİ-27300-18 sayılı, "gizli"ibareli Türk Silahlı Kuvvetleri antetli raporda Türkiye'deki bütün sendikaların üye sayıları, üye profilleri ve siyasi görüşlerine yer verilerek, "tehlikeli" görülenlerin engellenmesi gerektiği hususunun valiliklere bildirilmesi, gerekli birimlerin uyarılması isteniyor.
Raporda, Eğitim-Sen'in içerisinde Kürtçü ve bölücü yapılanma olduğundan söz edilirken, Eğitim Bir-Sen içinse, 'Kurumsal anlamda sendikadan çok dinci bir örgüt görüntüsündedir' gibi iddialar yer alıyor. Türkiye Kamu-Sen'e bağlı Türk Eğitim-Sen hakkında ise, 'Sendikada Atatürkçü, milliyetçi, muhafazakâr grupların örgütlendiği ve her siyasi görüşten eğitimcilerin milliyetçilik bağlamında bir araya geldiği' ifade ediliyor." Bu haber ne yazık ki henüz yalanlanmadı.
Umarız bu belge sahtedir ve yalanlanır. Eğer değilse sendikal hak ve özgürlüklere karşı işlenmiş bir suç ve yeni bir hak ihlali ile karşı karşıyayız. Anayasanın güvencesi altında olan sendikaların bir ordu raporunda suçlandığı ve töhmet altında bırakıldığı rejime demokrasi denemez. Bir hukuk devletinde sendikaların faaliyetleri ancak üyelerinin ve yargının konusu olabilir ordunun değil.
Aslında "akredite sendikacılık" yabancısı olduğumuz bir uygulama değil. Yıllardır işverenlerin "akredite" sendikaları hep oldu. Bu "akredite" sendikalar can simidiydi. Biraz sınırı aşan, emeğin çıkarlarını gerektiği gibi savunan bir sendika filizlendiğinde imdada bu "akredite" sendikalar yetişirdi. Madem sendikadan kaçınmak mümkün değil o halde "akredite" olsundu! Üstelik bu yola hükümetler de sık sık başvurdu. 1946 Haziran ayında kurulan sendikaların pek çoğu "akredite" olmadıkları için altı ay sonra sıkıyönetim tarafından kapatıldı. 1980 öncesinde bolca rastlanan "akredite" sendika uygulamasının son örneği AKP tarafından Tarım Bakanlığı'nda gerçekleştirilmiş ve işçiler hükümetin "akredite" ettiği bir sendikaya üye olmaya zorlanmıştı.
Eğer haberde yer alan belge doğruysa Genelkurmay da "akredite" sendika uygulamasını başlatmış oluyor. Böyle bir uygulamanın demokrasi ve hukuk devletiyle bağdaşmadığı açık. Bir izahını bulamadık. "Acaba söz konusu belge mutat bir "işveren"ilgisinden mi kaynaklanıyor; bir işveren olarak sendikalaşma olasılığı nedeniyle bir sendika raporu mu hazırladılar" diye düşündük. Çünkü askeri bürokrasi (sivil ve asker memurlarla birlikte) kalabalık bir ücretli kesimini oluşturuyor; Ordu aynı zamanda en büyük işverenlerden biri.
Bilindiği gibi pek çok Avrupa ülkesinde asker sendikaları var. Heyhat, ülkemizde askerlerin sendikalaşması sözü bile edilemeyen bir tabu. Askerler bir yana Milli Savunma Bakanlığı ve ordu bünyesinde çalışan sivil memurların bile sendika hakkı yok. O halde adı geçen rapor mutat bir "işveren" ilgisinden kaynaklanıyor olamaz. Değilse, o halde ne?
Bu "akredite" sendikacılık veya "askeri" sendikacılık belgesi yalanlanacak mı? Yoksa sendikal haklar üzerinde yeni bir gölge olarak kalacak mı? (AÇ/TK)
* Aziz Çelik'in bu yazısı, 8 Şubat 2007'de Birgün gazetesinde yayınlandı.