Rahip Brunson’un hakkında ifade veren gizli tanıkların beyanlarını geri çekmesi sonrası serbest bırakılması, gizli tanıklar üzerinden yapılan hukuki işlemlerin güvenilir olup olmadığı sorusunu bir kez daha gündeme getirdi.
Gizli tanıklar, son on yıldır kamuoyunun gündeminde olan her görüşten politik davada karşımıza çıkıyor. Sadece gizli tanıkların beyanlarıyla tutuklu kişi sayısı tam olarak bilinmiyor.
Gizli tanık uygulaması nasıl başladı?
Gizli tanıklık uygulaması, 2008 yılında 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’na yapılan eklemelerle yürürlüğe girdi (Madde 5). Buna göre, tanık olacak kişinin hayati tehlike içine girmesi durumunda “gizli tanık” olabileceği ifade edildi.
O günlerde avukatların başta “Adil savunma hakkına” aykırı denilerek karşı çıktığı uygulama, bugün avukatlar ve yargılananlar açısından tam bir adaletsizlik kaynağına dönüşmüş durumda.
Fiili olarak ilk olarak Ergenekon Davaları’nda yargının bir ayağı olarak beliren gizli tanıklar, 2009’da başlayan “KCK” yargılamalarından sonra da, bugün, bir kez daha Kürt siyasetine ve "FETÖ"cülere yönelik operasyonlara uzandı.
FETÖ’nün yargıyı işgal ettiği yıllar olarak anılan 2008’de ortaya atılan gizli tanıklar, bugün, “FETÖ” soruşturmaları ve yargılamalarında da, mahkeme salonlarının en önemli aktörlerinden.
Gizli tanık uygulamasına son iki yıldır çok daha fazla başvuruluyor. Her görüşten politik davada, binlerce insan sadece gizli tanık beyanlarıyla tutuklu. Bazı durumlarda kişiler önce tutuklanıyor sonra gizli tanıklar ortaya çıkıyor, bazen de, bir gizli tanığın emniyet müdürlüğüne yaptığı ihbarla operasyonun düğmesine basılıyor.
En çok öğrenci, avukat ve gazetecilerin yargılandığı davalarda gizli tanıklar kullanılıyor. Gizli tanıklara Ezel, Firar, Fidan, Yıldız, Güneş, Söğüt, Kartal, Mercek, Uzay gibi isimler veriliyor.
Gizli tanıklardan bazılarının bir davada 50 kişi için ifade verdiği durumlar da var; bazı vakalarda bir gizli tanığın aynı anda farklı bir çok dosyada beyanı bulunuyor.
Gizli tanık Mercek, aslında, hiç yokmuş
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis cezasıyla Ankara 19'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın iddianamesinde 2009 yılında gizli tanık olarak ifade veren Mercek’in beyanlarına yer verilmişti.
Demirtaş’ın avukatları, Mercek’e dair bilgileri Diyarbakır Savcılığı’ndan isteyince 16 Şubat’ta, “Mercek diye bir gizli tanığın hiç olmadığı ifade edilmişti.
Gizli tanıklara ilişkin en yüksek itirazlar özellikle ceza davalarına bakan avukatlardan geliyor. Gizli tanıklardan son anda haberdar olduklarını veya hiç birebir dinleme şansı yakalayamadıklarını belirten avukatlar, uygulamanın hukukun üstünlüğü ilkesine tamamen aykırı olduğu görüşünde.
Avukat Aktar: Saçı olmayan sanığın saçını nasıl taradığını anlattı
Avukat Mehmet Emin Aktar, bir çok gizli tanığın sanıkları dahi tanımadığına dikkat çekiyor. Bu durumu da 2009'da Diyarbakır'da düzenlenen operasyonlar sonucunda açılan "KCK Ana Dava"daki bir gizli tanık üzerinden anlatıyor:
"Gizli tanık, sanık belediye başkanlarından birinin örgüt adına toplantılara katıldığını iddia ediyor. Kendisinin kimlik bilgileri gizli sesi değiştirilmiş. Gizli bir alanda bekletilirken bizim sorularımız iletiliyor. Biz detay sordukça savcı 'sormayın' diyor. En son, sanık saçını nasıl tarardı? diye sorduğumda, "sağa doğru tarardı" dedi. O zaman anladık aslında gizli tanık sanığı bir kere dahi görmemiş."
Avukat Tuncer: Meşale Tolu Davası gizli tanık davasıdır
Avukat Gülizar Tuncer, bir gizli tanığın ifadeleri sonucunda tutuklanan ve sekiz ay sonra serbest bırakılan gaeteci Meşale Tolu'nun yargılandığı davaya dikkat çekiyor:
"Dün (16.10.2018) Meşale'nin yargılandığı dava görüldü. Biz, gizli tanığı salonda dinlemek istedik soru sormak istedik. Ancak buna izin verilmedi. Celse arasında bizim olmadığımız yerde dinlendi gizli tanık. Sanıkların gizli tanığa saldırabileceğini iddia ediyor mahkeme heyeti. Davada gerginlik çıktı. Biz bunu kabul etmiyoruz. Gizli tanık meselesi tam bir hukuk garabeti meselesidir. Türkiye'de yargı güvenliği kalmadı."
Avukat Kaleli: Bazı gizli tanıklar yeniden ve yeniden kullanılıyor
Avukat Gulan Çağan Kaleli, gazeteci müvekkili Seda Taşkın’ın yedi yıla yakın hapis cezası aldığı dava üzerinden gizli tanıkların neden olduğu adaletsizliği anlatıyor:
“Seda’nın gizli tanıklarından biri, emniyet müdürlüğüne e-posta atmış. Biz bu e-postanın bilgisine ulaşmak istedik. Savcılıktan bize gelen yanıtta e-postanın emniyet müdürlüğü uzantılı olduğu görülüyor. Demek ki bu gizli tanık bir polis. Yasaya göre polisler kendi görev sorumlulukları dışında bir iş yapamaz. Bir çok davada da gizli tanıkların yeniden ve yeniden kullanıldığını görüyoruz.”
Fotoğrafın büyük hali için tıklayınıız |
Yine Ankara’daki bir dosyasında gizli tanığın kullandığı telefona dair resmi makamlardan bilgi istediklerinde “2014’ten beri bu telefon kullanılmıyor” bilgisinı almışlar.
Kaleli bu dosyanın da 2016’da açıldığını, kullanımda olmayan bir telefondan nasıl ihbarda bulunulmuş olabileceğini soruyor:
“Ankara’daki örnekte mahkeme gizli tanığın değil bizim beyanlarımızı esas aldı ve savunmasını yaptığımız kişiler serbest bırakıldı. Ama, her mahkemenin yaptığı bir şey değil. Bu nedenle hukukta ikilik yaratan bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli. Büyük bir hukuk kıyımından söz ediyoruz.”
Avukat Çalıkuşu: Önce tutuklayıp sonra gizli tanığı uyduruyorlar
Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın yargılandığı davada da Söğüt ve Nurettin Veren adlı gizli tanık bulunuyor. Davanın avukatlarından Figen Çalıkuşu, Altanlar’ın tutuklanmasının ardından bu gizli tanıkların ortaya çıktığını belirterek, “önce tutuklayıp sonra tanığı uyduruyorlar” diyor:
“Biz gizli tanıklardan Söğüt’ün beyanını istinaf duruşmasındayken okuyabildik. AİHM ve Anayasa Mahkemesi bu dosyada değil tutuklamaya gözaltına alacak bir suç kanıtı dahi bulanmadığını belirtti. Ancak, sadece iki gizli tanığın beyanıyla gazeteciler tutuklandı. Bu hukuk dışılığı kabul edemiyoruz. Bu kararın Yargıtay’da bozulacağını düşünüyorum.”
Beyanlarına mahkemenin inanmadığı da oluyor
Gizli tanıkların beyanlarını kabul etmeyen mahkeme heyetleri de yok değil.
Örneğin Zehra Doğan’ın “örgüt üyeliği” yargılandığı davada, Doğan’la birlikte en az 40 kişi hakkında “örgüt üyesidir” diyen gizli tanığın beyanı mahkeme tarafından “gerçekçi” değil denilerek, dikkate alınmadı. Mahkeme, Doğan’a Mardin, Nusaybin’de çizdiği resimleri sosyal medyada paylaştığı ve 10 yaşındaki bir çocuğun notlarını haberleştirdiği için 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası vermişti.
Zehra Doğan’ın tutuklanmasına ilişkin ayrıntılar için TIKLAYINIZ
(EMK/HK)