Borger, İngiliz basınının ağırlıklı olarak Lübnan'daki sivil kayıpların üzerinde durduğunu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) medyasının ise Haifa gibi İsrail kentlerindeki duruma odaklandığını söyledi. Bu arada, Ortadoğu'daki bazı gazeteciler artık Amerikan haber kuruluşlarıyla çalışmayı reddediyorlar.
Hafta başında, Amman'da Fox haber kanalı için çalışan iki yapımcı, protesto amacıyla istifa ettiler. Serene Sabbagh ve Jomana Karadsheh istifa mektuplarında şunları yazdı: "Adil ve tarafsız olduğunu iddia ettiği halde öyle olmaktan çok uzak olan bir haber kurumuyla daha fazla çalışamayız."
Mektup şöyle devam ediyor: "Siz sadece Bush'un Beyaz Sarayı'nın ve İsrail propagandasının aracı olmakla kalmayıp, aynı zamanda ne ahlak ne de profesyonellik algısı olan savaş tacirlerisiniz."
New York stüdyomuzda Peter Hart ile beraberiz. Habib Battah, Lübnan'dan; Gideon Levy ise İsrail'den katılıyor.
Peter Hart (ABD medya izleme kuruluşu) FAIR 'de çalışan bir medya uzmanı. Habib Battah, Middle East Broadcasters Journal 'ın yazı işleri yönetmeni ve [Lübnan'da çıkan] The Daily Star gazetesi ile El Cezire televizyonunun eski muhabiri. Gideon Levy ise İsrail'de Haaretz gazetesinde çalışan bir gazeteci.
Amy Goodman: Hepiniz Democracy Now!' a hoş geldiniz. Peter Hart, sizinle başlayalım. Sizin son krizin medyada yer alışına ilişkin değerlendirmeniz.
Peter Hart: Bana göre konuşulması gereken çok şey var. Anlaşılması gereken ilk şeylerden biri, bu ülkedeki medyanın, kronoloji ya da bu olayın nasıl başladığını ortaya koyma saplantısı olduğu.
Çoğunlukla medyaya göre tüm bu olanlar Filistinlilerin saldırısıyla başladı. 25 Haziran'da Hamas bir İsrail askerini esir alır. Tarih o zaman başlar. 12 Temmuz'da Hizbullah aynısını yapar ve iki İsrail askerini esir alır. Bu olaylar da o zaman başlar.
Bu tarih anlatımını beğenebilirsiniz, ama o zaman konuyla ilgili başka birçok tarihsel olayı görmezden gelmeniz gerekir: önceki aylarda Gazze'de ölen düzinelerce Filistinliyi; Gazze'deki Filistin hükümetini yok etme girişimini; Batı Şeria'da İsrail askerinin esir alınmasından bir gün önce, Hamas üyesi olduğu iddia edilen iki kişinin sınırı geçen İsrail askerlerince Gazze'de esir alınmasını.
Bu hikayede sınırlar ve egemenlik üzerine çok şey duyuyoruz, ama sınırı geçen İsrail olduğunda anlaşılan bu haber değeri taşımıyor.
Aynı şey Lübnan için de geçerli. Orada olanlarda da, 12 Temmuz öncesine giden çok şey var. Mayıs sonlarında, Lübnan'da bir İslami Cihad üyesi öldürüldü. Lübnan ve İsrail'de birçok kişi İsrail'in bu işte parmağı olduğunu düşünüyor.
Sınır çatışmaları yaklaşık bir bir buçuk aydan beri sürüyordu. Bu gibi olaylar, sunulan kronolojinin dışında bırakılıyor. Gazeteye baktığınızda bir çizelge görüyorsunuz. Hemen hemen hepsi aynı şeyi yaptı. Her şeyin başlangıcı olarak 25 Haziran'ı, 12 Temmuz'u gösteriyorlar ve tüm bu olayların arka planını görmezden geliyorlar.
Amy Goodman: Gideon Levy, siz İsrail'de Ha'aretz gazetesinde çalışıyorsunuz. İsrail basını bu savaşı nasıl veriyor?
Gideon Levy: Biliyorsunuz, savaş zamanları medya da bir miktar değişiyor ve tüm topluma olan şey medyaya da oluyor. Medya daha çok birlikte hareket etmeye başlıyor; daha milliyetçi, daha militarist, hatta daha şoven ve saldırgan oluyor.
Aynısı burada da oluyor. Ancak, şunu da söyleyeyim, şimdiden savaş hakkında eleştiriler başladı. Fakat bu eleştiriler çoğunlukla savaşın taktiksel yönleriyle ilgili. Karasal seçeneği kullanmalı mıyız, kullanmamalı mıyız? Ordu iyi iş gördü mü? Şimdiden bu gibi sorular sorulmaya başlandı.
Benim İsrail medyasıyla ilgili bugünkü eleştirim aslında eski bir eleştiri - ötekinin kurban edilişini, Lübnanlıların kurban edilişini, yıkımı, ölümleri neredeyse tamamıyla görmezden geliyorlar.
Tüm bunlar İsrail medyasında çok çok gizli saklı, kısıtlı ve önemiyle orantısız bir biçimde yer alıyor. Yani İsrailli okuyucuya, Avrupalı okuyucuya sunulan resim ve raporlar sunulmuyor. Bu, bana göre, pek de gurur duyulacak bir şey değil.
Amy Goodman: Habib Battah, siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
Habıb Battah: Lübnan'dan Amerikan medyasını izlerken şu aklıma geliyor: Irak Savaşı sırasında Katar'dayken Amerikan medyasının haber kaynağı seçiminin nasıl da ABD hükümetinin politikalarını yansıttığını izlerdim.
Bu kaynaklar çoğunlukla emekli askeri uzmanlar. Geçtiğimiz akşam MSNBC kanalında Hardball adlı programı izliyordum. Üç konuktan ikisi Amerikan generali, biri de eski bir albaydı.
Yani çatışmaya tarafsız bir noktadan yaklaşılmıyor; yaklaşımlar hükümet politikasını yansıtıyor. Tıpkı ABD hükümetinin Hizbullah'la görüşmemesi gibi, Amerikan medyasında da nadiren Hizbullah kaynağına yer veriliyor ya da nadiren İsrail ordusunun iddialarının karşısına Hizbullah iddiaları çıkarılıyor.
Tıpkı Irak savaşında olduğu gibi, İsrail ordusunun iddiaları temel bilgi kaynağı haline geliyor. Amerikan muhabirlerinin Hizbullah'ın canlı kalkan kullandığına ilişkin varsayımlarını dinliyoruz. Aynı zamanda, İsrail'in tüm sivilleri kazara öldürdüğünü varsayıyorlar.
Hatta Birleşmiş Milletler (BM) askerleri öldürüldüğünde, henüz daha İsrail hükümeti ortaya çıkıp bunun için özür dilememişken, İngiliz ve Amerikan televizyonlarındaki bazı muhabirler böyle bir kazanın zaten beklendiği açıklamasını yaptılar. Varsayımları bu yönde işte. Öte yönden iş Hizbullah'a gelince onun canlı kalkan kullandığı varsayımı yapılıyor.
Ayrıca haberlerin veriliş havasından da bahsetmek istiyorum - muhabirlerin, Lübnan'a kıyasla, İsrail'e ve İsrail şehirlerine aşinalığı. Örneğin bazı muhabirlerin Tel Aviv'i çok tanıdık, bilindik bir şehir gibi lanse ettiklerini görüyoruz.
Sanki Kaliforniya'da bir şehir, diyorlar, çok modern bir şehir. Nazaret'e bir saldırı yapıldığında, şehirden kutsal Nazaret şehri, İsa'nın doğduğu yer diye bahsediyorlar.
Kana'ya yapılan saldırıda böyle bir şey söylenmedi. Biliyorsunuz, Kana da İncil'de geçen yerlerden biri, İsa'nın şarap yaptığı yer. O yer tanımlanırken ona bir kimlik atfedilmiyor. Beyrut da Kaliforniya'daki bir şehir gibi tanımlanabilir. Bu kimlik atfetme ve aslında daha çok sempati uyandırma gerçek bir sorun.
Amy Goodman: Gideon Levy, bugün İsrail'deki gazetelerin manşetlerinde İsrail'in sivilleri kasten hedef aldığını savunan Human Rights Watch [İnsan Hakları İzleme Örgütü] raporu yer aldı mı?
Gideon Levy: Ben görmedim. Yani galiba bir Internet sitesinde gördüm, ama gazetelerde değil. Fakat emin olun, eğer çıkarsa, çok küçük bir haber olarak çıkar.
Çünkü Lübnan'daki insan hakları sorunu ve orada yarattığımız tüm yıkım bir anlamda İsrail kamuoyundan saklanıyor. Saklanıyor derken kastettiğim şu: olayın hak ettiği büyüklükte ve yerde verilmemesi. Biliyorsunuz, medyada bir haberi nerede verdiğiniz çok önemli.
Lübnan'dan sahneler görüyoruz. Lübnan'dan fotoğraflar görüyoruz; görmüyor değiliz. Ama birisi orada gerçekten ne olduğunu öğrenmek isterse, BBC, CNN veya SKY kanalını ya da diğer uluslararası haber kuruluşlarından birini izlemesi gerekir.
Çünkü İsrail'de arka arkaya bizim kayıplarımız, bizim kurban verdiklerimiz gösterilecek - ki bu çok doğal ve çok anlaşılır. Sorun öteki tarafta olan bitenin aynı oranda medyaya taşınmaması.
Amy Goodman: Sizce, eğer medya değişirse İsrail'de kamuoyunun görüşü de değişir mi?
Gideon Levy: Bu soru, işgalle ilgili olarak yıllardır kendime sorup durduğum önemli bir soru. İsrailliler işgalin vahşeti ve zalimliği hakkında bilgi sahibi olsaydı, fikirleri değişir miydi? Bu bir spekülasyon.
Gerçekten inanıyorum ki, en azından bir kısım İsraillinin algısında bir değişiklik meydana gelirdi. Çünkü eğer işgalin ne kadar zalimce olduğunu bilselerdi, bu gerçek karşısında huzur içinde yaşayamazlardı. Fakat, biliyorsunuz, bu sadece bir spekülasyon, çünkü gerçek şu ki İsraillilerin çoğuna bu bilgi sunulmuyor.
Bir şey daha söylemek istiyorum. Diyebilirsiniz ki, öğrenmek isteyen İsrailliler kolaylıkla bunu yapabilirler. Çünkü gerçekten ilgiliyseniz, İsrail medyasında da, yabancı medyada da bakacağınız yerler var. Sorun şu ki, çoğu da bilmek istemiyor. Sorun işte bu.
Amy Goodman: Habib Battah, siz CNN ile CNN International arasında bir karşılaştırma yapıyorsunuz, değil mi? ABD'de izlediklerimizi izliyor musunuz - ki bunlar CNN International'da gösterilenlerden farklı?
Habib Battah: Evet. CNN International ile CNN ABD'nin yayın tarzları arasında bu kadar büyük bir fark olması çok ilginç. CNN ABD'deki muhabirler - geçenlerde bir muhabir Hizbullah'ın İsrail'in gördüğü terörist örgütlerin hiçbirine benzemediğini söyledi.
Oysa uluslararası muhabirler Hizbullah'ı terörist örgüt olarak tanımlamıyorlar, milis güç diyorlar. O zaman merak ediyorsunuz, amaç gazetecilikse neden verdikleri mesajı izleyici kitlesine göre değiştiriyorlar?
İzleyici kitlesine göre farklılık olmamalı. Böylece, Hizbullah'ı terörist örgüt olarak damgalamaya yönelik Amerikan politikasının bir yansımasını görüyoruz.
Peter Hart: CNN'de, Washington Post muhabiri Howard Kurtz tarafından sunulan Reliable Sources (Güvenilir Kaynaklar) adlı bir tartışma programı var.
Bu program, ABD'de televizyonun fazlaca görsel olabileceği, insanların yanlış fikirlere kapılacağı gibi bir düşünceye saplanıp kalmış - ki burada yanlış fikir şu oluyor: zarar görenlerin İsrail bombardımanı altında kalan Lübnanlı siviller olduğu fikri.
Ürkütücü ve görsel yanı ağır basan bir haberin ardından, CNN muhabirleri sürekli izleyicilere Hizbullah'ın sivillerin arasında saklandığını hatırlatıyor - yani böyle yaparsan sonun bu olur.
Afganistan'daki savaş başladığında, CNN'de kurum içinde dolaşan bir not vardı. Eğer Afganistan'dan görüntülere yer veriyorsanız, izleyicilere tüm bunların 11 Eylül yüzünden olduğunu hatırlatın.
CNN birden kameralarını İkiz Kuleler'in enkazına çevirirdi, insanlara şunu hatırlatmak için: Afganistan'daki bu görüntüler hakkında ne hissederseniz hissedin, eğer bu insanların sebepsiz yere acı çektiğini düşünüyorsanız, onların aslında hak ettiklerini aldıklarını hatırlayın. Bana göre, şu an CNN ve diğer medya kuruluşlarının çoğunun verdiği mesaj bu.
Amy Goodman: Bu ilginç. MSNBC'de, kanalın kuruluşunun 10. yılı olması nedeniyle Chris Matthews'un Hardball programına davetliydim. Mathews, Rockefeller Plaza'dan canlı yayın yapıyordu - ki genelde Washington'dan yapar.
Etrafta seyredenlerin oluşturduğu bir kalabalık vardı. Reklama girdiğimizde, yapımcılar insanlara, kameraya çıkmak istiyorlarsa onlara dağıtılacak olan Amerikan bayraklarını almaları gerektiğini söyledi.
Yani, bir yandan, bu insanların sıradan New Yorklular olduklarını söylediler. Ama eğer söz almak istiyorsanız Amerikan bayrağını sallamanız gerekiyor; açıklayacağınız görüş ne olursa olsun.
Peter Hart: Bence medya bu savaşı hiç tartışmıyor. Washington'da da hiç tartışma yok. Bence medyadaki de bunun yansıması. Kamuoyu yoklamaları Amerikan halkının hiç de fena olmayan bir çoğunluğunun bu işin çok ileri gittiğini, İsrail'in cevabının aşırı olduğunu düşündüğünü gösteriyor.. Bu görüş Amerikan medyasında neredeyse hiç yer almıyor.
Amy Goodman: Gideon Levy, siz Ha'aretz gazetesinde bu savaşın "net bir biçimde tercihe bağlı bir savaş" olduğunu yazdınız. Neden?
Gideon Levy: Bana göre bu konuda hiç şüphe yok. Hizbullah tarafından yapılmış bir provokasyon vardı ve İsrail, Lübnan'ın neredeyse tamamına saldırıda bulunarak çok çok çok saldırgan bir biçimde tepki vermeyi seçti.
Bu tercihe bağlı bir savaş. Haklıydı, ya da değildi; tepki vermek İsrail'in tercihiydi. Sadece sınırın yakınındaki Hizbullah üslerine saldırarak çok daha sınırlı, bölgesel bir tepki verebilirdi.
Ama İsrail, Hizbullah'a karşı topyekûn bir savaş açmayı seçti ki bu neredeyse Lübnan'a karşı topyekûn bir savaş.
Habib Battah: "Neredeyse" değil. Beyrut'ta benzin istasyonuna gidiyor ve mazot olmadığını görüyorsunuz; ya da hastaneye gidiyor ve sayılı günler kaldığını fark ediyorsunuz. Yaşam destek sistemleri büyük ihtimalle bir süre sonra çalışmayacak, çünkü ülkede fazla elektrik kalmadı.
O yüzden bu aslında Hizbullah'a karşı bir savaş değil. Muhabirlerin merkezi bir köprüyle ilgili haber yaparken bunun Hizbullah'ın malzeme tedarik hattı olduğunu söylediklerini duymak çok üzücü. Biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz, Hizbullah muhtemelen kırsalda ya da bir çeşit cip kullanıyor. Bu ise yüz binlerce insanın kullandığı önemli sivil yapılardan biri.
Başka bir büyük sorun da şu ve CNN'de dolaşan nota dönmek istiyorum. Dün akşam CNN'i seyrediyordum. Bir izleyici görüşü okudular. Bu, New Yorklu bir itfaiyecinin görüşüydü. Sunucu bunun çok duygusal bir mektup olduğunu söyleyerek söze başladı.
İtfaiyeci bugün dünyadaki tüm bu ölümleri anlamak için 11 Eylül'den, 11 Eylül'ün yarattığı yıkımdan yola çıkmamız gerektiğini söyledi. Merak ediyorum, Lübnan'ın - bu toprak, askerler ve tutuklularla ilgili çatışmanın -11 Eylül'de olanlarla ne ilgisi var? Gerçekten hiç ilgisi yok.
Amy Goodman: Habib Battah size Al-Manar televizyonunun bombalanması olayını sormak istiyorum.
Habib Battah: Tabi. Al-Manar - bilmeyenler için söylüyorum - Hizbullah'a çok destek veren bir kuruluş. Ama İsrail'in hedefindeki tek televizyon bu değildi. İsrail birçok Lübnan televizyon kanalının verici istasyonunu hedef aldı.
Bunlara, Hıristiyanların yayın kuruluşu olan ve açık açık Hizbullah'ı eleştiren, hatta şu noktada Hizbullah'ı eleştiren tek kanal olan LBC de dahil. Bu stratejiyi, neden burayı hedef aldıklarını, anlamak çok zor.
Arkasındaki fikir temel olarak şuydu: uluslararası televizyonlarda gösterilenler çok ağırdı. Muhabirlerin bu konunun üzerine gitmeleri önemli ve ben bunu yaptıklarını görmedim. İsrail yetkililerine neden bu televizyonların kullandıkları verici istasyonlarının bombalandığını soran fazla muhabir görmedim - LBC ve diğer televizyonların...
Amy Goodman: Burada bitirmemiz gerekiyor. Middle East Broadcasters'ın yazı işleri yönetmeni Habib Battah; FAIR'den Peter Hart ve son olarak Tel Aviv'den bağlanan, Ha'aretz gazetesi yazarı Gideon Levy. (AG/AS/BA)
* Ayşe Sargın 3 Ağustos 2006 tarihinde ABD'nin muhalif medya kuruluşu Democracy Now!'da Amy Goodman tarafından yapılan röportajı kısaltarak Türkçeleştirdi.