78’liler Girişimi ve 78’liler Dernekleri Federasyonu, bölgede süren çatışmalarla ilgili basın toplantısı yaptı.
Cezayir Toplantı Salonu’nda yapılan toplantıda Nimet Tanrıkulu, “Tehlikenin farkındayız” başlıklı basın metninde her an ülkeyi geri dönülmez yola itecek daha büyük bir katliam yaşanma ihtimaline dikkat çekerek “Yaşanırsa ne olur? Diyarbakır Halep olur, İstanbul da Halep olur” diyerek talepleri şöyle sıraladı:
4 talep
* Geç kalmadan öncelikle operasyonlar durmalı.
* Polis ve asker kuşatmaya son vermeli.
* Doğrudan veya gerçek aracılar üzerinden konuşarak veya “sözsüz ve yazısız” bir anlaşmayla söz konusu ilçelerde silahlar susmalı.
* Sorunun temeli siyasidir, Kürt meselesidir, diyalog ve müzakere süreci başlamalı.
Kürt illerinde neler yaşanıyor?
Tanrıkulu, açıklamada Kürt illerinde yaşananları şöyle özetledi:
* Diyarbakır'ın Sur mahalleleri, Silopi, Şımak, Silvan, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Cizre gibi “özyönetim” diyen kent ve ilçe merkezlerinde operasyonlar, ev aramaları, tutuklamalar, sokağa çıkma yasaklan ve “keskin nişancı” politikaları sistemli bir şekilde uygulanıyor.
* Ekmek, su, ilaç, tedavi, elektrik gibi en temel insani ihtiyaçları yasak. Onlarca insan genç, yaşlı, çocuk, kadın ayırımı yapmaksızın katlediliyor.
* Katliam ve cinayetler, ciddi bir soruşturmaya tabi tutulmadan gündemden düşürülüyor. Varto vahşetini hatırlayan var mı? Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları, Tahir Elçi'nin katledilmesi soruşturması ne oldu, bilen var mı?
* Tehlikenin farkındayız. “Kamu Düzeni” ve “İç Güvenlik Yasası” adlı “Güvenlik Konsepti”ne geçildi. Osmanlı Ocakları adlı altında “eğitilmiş lümpenlerle, IŞİD ve Ağar/Eken zihniyetli Özel Harekât polisleri ve özel harpçiler sokağa salındı.
* Basın baskı altında. Can Dündar ve Erdem Gül ve onlarca DİHA çalışanı tutuklandı.
* HDP'li 60 vekil “terörizm” ile yaftalama ve “PKK ile aynılaştırma” yönünde kriminalize edilirken “dokunulmazlıklarına” rağmen saldırı, gözaltı ve ölüm tehdidi yaşanıyor.
* Toplum ve siyaset yoğun bir kutuplaşma altında. Hep var olan nefret söylemi siyasiler tarafından sonuna kadar uygulanıyor;
* “Zerdüşt”, “Ermeni dölü”, “terörist”, gibi sıfatlar eşliğinde yürütülen siyasetle, stadyumlarda Ankara ve Paris katliamlarını alkışlayan, tekbir getiren, kötücül, insanlık dışı davranışlar arasındaki ilişkiyi kim reddedebilir?
Baskıya direnme hakkı
Tanrıkulu, Türkiye’nin kabul ettiği İnsan Haklan Evrensel Bildirisi’nin önsözündeki “insanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak direnmeye zorunlu kalmaması için, insan haklarının hukukun üstünlüğü yoluyla kurulmasının zorunluluk olduğuna ” dair cümleleri hatırlattı:
"Hukuk devletinde baskıya karşı direnişin, başkaldırının yanıtı; cinayet işleme ve katliam yapma özgürlüğü değildir. Baskıya karşı çıkmak, öncelikle şiddete başvurmaksızın talepte bulunmak, bir insan hakkı olan direnme ve başkaldırı hakkıdır. Çünkü meşruiyetini, toplumsal adalet ve vicdan duygusundan alır." (NV)