"Gerçek anlamada genişlemenin bugün başladığını" düşünen eden Aktar, "AB Yalta'da açılmış parantezin kapanmasının ardından genişleme konusunda çok önemli bir eşiği geçti ve aldığı karar dünyada manşet oldu. Bu AB'nin Türkiye ile birlikte nelere kadir olabileceğini gösteriyor" dedi.
Yurttagül ise, bugünün 2 ekimden farkının Türkiye'nin artık AB'nin bütün kurumlarında oy hakkı değilse de söz hakkına sahip olması olduğunu söyledi.
Aktar ve Yurttagül, müzakerelerin başlamasıyla nelerin değiştiğini, müzakere sürecini ve iç politik dengelere olası yansımalarını bianet'e değerlendirdi.
Yurttagül: "Türkiye Avrupa'nın bütün politikalarını üstlenmek zorunda "
Müzakerelerin başlamasının ardından ekonomik ve psikolojik bakımdan Türkiye'nin konumunun değiştiğini ve AB'nin de daha geniş bir konuma geldiğini ifade eden Yurttagül, "Türkiye kendisiyle ilgili konularda artık dışardan değil içerde masanın bir ucunda hazır bulunarak konuşacak.3 Ekim Türkiye için tarihi bir dönüm noktası oldu" dedi.
Müzakerelerin başlamasıyla Türkiye'nin sosyal, çevresel ve ekonomik alanlarda modernleşme sürecine gireceğini ve müktesebat çerçevesinde Avrupa'nın bütün politikalarını üstlenmek zorunda kalacağını ifade eden Yurttagül, Türkiye'de başlayan demokratikleşme sürecinin önümüzdeki 10 yıllık süreçte durmasının mümkün olmadığını savundu.
İlk defa bu kadar ağır bir çerçeve belgesi oluşturuldu
AB'nin ilk defa bu kadar ağır bir çerçeve belgesi oluşturduğunu belirten Yurttagül, "Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunlar ve özel bölgesel konumu göz önünde bulundurulduğunda bunu da bir noktaya kadar anlayışla karşılamak mümkün. Fakat artık Türkiye çerçeve belgesi üzerindeki tartışmalarda dışardan değil içerden itirazlarını ifade etme hakkına sahip" dedi.
Eğer 3 Ekim'de müzakereler başlamasa Avrupa politikaları açısından negatif bir sürecin yaşanacağını ve çıkan kararda bundan duyulan korkunun etkili olduğunu söyleyen Yurrtagül, aynı şeklide Türkiye'nin de ekonomik, politik açıdan zor bir açmazın içerisine girmiş olacağını söyledi.
AB kendi reformlarını yapmalı
Yurttagül, müzakere çerçeve belgesiyle katılım koşulu olarak tanımlanan "hazmetme kapasitesi"nin Kopenhag Kriterleri içerisinde yer aldığını fakat bunun Yeşiller tarafından "olumlu bir tarzda" okunurken Hıristiyan Demokratlar tarafından olumsuz okunduğunu söyledi.
"Biz bunu Türkiye'nin kurumsal reformları yerine getirmesi gerekliliği olarak görürken Hıristiyan demokratlar Türkiye gibi büyük ve sorunlu bir bölgede olan bir ülkeyi kolay hazmetmeyi birliğin önüne engel olarak görüyorlar."
AB'nin de kendi reformlarını yapması gerektiğini belirten Yurttagül şöyle devam etti: "25 ülkeyle karar almak nerdeyse imkansız.
" Anayasanın da rafa kalktığı göz önünde bulundurulursa AB'nin çoğunlukla karar alacak bir anlayışa gitmesi lazım. Çünkü varolan yapısıyla birliğin geleceği yok.650 bin nüfuslu Kıbrıs 500 milyonluk birliği tıkayacak konumda.
" AB içerisinde bir konuda referandum yapılacaksa bütün üye ülkelerde eş zamanlı yapılmalı ve çoğunluğun kararı geçerli olmalı."
"AB süreci olmasaydı demokratikleşme iki nesil alırdı"
Yurttagül, müzakerelerin başlamasının Türkiye iç politik dengeleri, demokratik, laik, uluslararası politikalar içerisinde sosyal dengeleri koruyan bir konuma getireceğini belirterek, "Türkiye artık 90'lardakine benzer bir politik süreç yaşamaz. Demokratikleşme sürecinden kopması mümkün değil. Çünkü müzakere süreçlerinde ne İspanya ne Portekiz ne de Doğu Avrupa aksi yönde bir süreç yaşanmadı, Türkiye'de de yaşanmaz" dedi.
"Eğer AB süreci olmasaydı Türkiye'de gerçekleşen demokratikleşme süreci iki nesil alırdı" diyen Yurttagül demokratik açılış politikasının devam etmesi için medyanın, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının da AB'yi gündemlerine almaları gerektiğini söyledi.
AB'nin 40 milyon avroluk "sivil toplum diyalogunu" geliştirmek için ayrılmış bir bütçesi bulunduğunu belirten Yurttagül, bunun AB'nin Türkiye gündemine oturmasını sağlayacağını ve kamuoyunun AB sürecini anlamlandırmasına yardımcı olacağını söyledi.
Hükümetin bu süreçte başarılı bir diplomatik performans ortaya koyduğunu söyleyen Yurttagül, "Kimse unutmasın birliğe bizi istedikleri için değil biz istediğimiz için alıyorlar" dedi.
Aktar:"3 Ekim Avrupa'nın devrimi"
Cengiz Aktar, 3 Ekim'in Avrupa'nın devrimi olduğunu ve Türkiye tam üyeliğe giden yola resmen girdiğini belirterek "Adaylığımızın teslim ve tescil edildiği 1999 sonundan bu yana ülkenin geçirdiği değişim yeni dönemde daha da hızlanacak" dedi.
Aktar Türkiye'nin 3 Ekim öncesinde yaşadığı bunaltıcı günleri yaşamaması için muhataplarını iyi tanıması gerektiğini vurguladı.
"Türkiye'nin yeni dönemde gündelik ilişkiler içinde olacağı, sürecin şekillenmesinde belirleyici ve bağlayıcı kararlar alacak mercileri iyi bilmesi gerekiyor. Keza ülkeler arasındaki farklı bakışları, ülkeler siyasilerinin farklı bakışlarını doğru okumak değerlendirebilmek gerekiyor."
Türkiye'nin bu dönemde önem sırasına göre ilk muhatabının genişlemenin icrası konumundaki Avrupa Komisyonu'nun olacağını belirten Aktar, "25'ler ise sürece tek tek taraf olacak.Müzakere pozisyonlarının belirlenmesinde katkı ve talepleri olacak" dedi.
"Toplum AB sürecinin öznesi olmalı"
Aktar, AB sürecinin başarıya ulaşmasında toplumun sürecin öznesi haline gelmesi gerektiğini söyledi.
Uzun tartışmaların ardından ortaya çıkan Müzakere Çerçeve Belgesi'nin komisyonun hazırladığından bir farkı bulunmadığını ifade eden Aktar, çerçeve belgesiyle katılım koşu olarak tanımlanan "hazmetme kapasitesiyle ilgili olarak da "İmtiyazlı ortaklık gibi içi boş lakırdı. Hazmetme kapasitesi 1993 yılından beri var. Fakat nasıl uygulanacağı belli olmayan bir konu" dedi.
Aktar müzakerelerin başlamasının iç politik dengelere yansımasını ise şöyle değerlendirdi: "Artık Türkiye ayrım çizgisi, siyasi fay AB üzerinden yürüyecek. AB'ye karşı olanlar, razı olan bütünleşmek isteyenler ve istemeyenler." (KÖ/EK)