bianet'in görüştüğü Demirtaş, yıl ortasına kadar bir gelişme olmazsa, iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurabileceklerinin altını çiziyor:
"Bir yıl sonra soruşturmanın bu kadar yavaş ilerlemiş olması, geleceğe dair kaygılarımızı artırıyor. Zaman aşımı, dosyaların faili meçhul kalması ihtimali var. Bu yüzden, fazla beklemeyeceğiz."
Geçen yıl mart sonunda, öldürüldüğü 14 PKK militanından dördünün Diyarbakır'daki cenazesi sırasında başlayan gösteriler birçok ilde günlerce sürmüş, bu arada başka illerden getirilen aralarında özel eğitimli birimlerin de bulunduğu kolluk kuvvetlerinin aşırı kuvvet kullanması sonucu, Batman, Kızıltepe ve Diyarbakır'da 6'sı çocuk toplam 14 kişi ölmüştü. Aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 600'den fazla kişi gözaltına alınmış, yüzlerce işkence iddiası ortaya çıkmıştı.
Demirtaş: Savcılar son derece isteksiz davranıyor
Demirtaş, öldürülen ve yaralanan sivillerle ilgili soruşturmaların son derece yavaş işlediğini söylüyor ve ekliyor: "Savcılar fail güvenlik görevlilerini saptamak konusunda son derece isteksiz davranıyor."
Ancak, diğer yanda, bu olaylarda özgürlüğünden alıkonan ve sorumlu tutulan gösterici, sendikacı, siyasi parti temsilcisi ve hatta Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e karşı açılan soruşturmaların "hızla davaya dönüştüğünü ve bu kişilerin hızla yargılandığını" ifade ediyor.
"Karşımızda adalete olan inancın hızla zayıflaması gibi bir durum var" diyor Demirtaş.
"300'den fazla işkence dosyası var"
Demirtaş, Diyarbakır'da 300'den fazla işkence dosyası olduğunu belirtiyor.
"Bize gelmiş tüm başvuruları raporlar halinde hazırlayıp savcılara suç duyurusunda bulunduk. Yaşamını yitiren on kişinin dosyası, yaralanan yaklaşık 20 kişinin dosyası İHD'de; avukatlıklarını biz yürütüyoruz.. İşkence görenlerin de kendi avukatları var; İHD bunları gözlemci olarak izliyor."
Baro: Peşini bırakmayacağız
Geçen hafta bu konuda bir basın açıklaması yapan Diyarbakır Barosu Genel Sekreteri Serhat Eren, tutuklanan ve serbest bırakılan şüphelilerin büyük bir kısmına işkence ve kötü muamele yapıldığının doktor raporları, Diyarbakır Barosu'nun yaptığı fotoğraf çekimleri ve mağdurların beyanlarıyla saptandığını anımsattı; " bugüne kadar tek bir davanın açılmamış olması, kolluğun, idari kurumlar nezdinde korunduğu ve yargı mercileri nezdinde de hoşgörüyle karşılandığı yönündeki kaygımızı güçlendirmektedir" demişti.
Eren, Diyarbakır Barosu'nun "yaşam hakkının ihlaliyle işkence ve kötü muamele konusunda bir yıldır sürdürdükleri hukuk mücadelesine devam edeceklerini ve peşini bırakmayacaklarını" duyurmuştu.
Önen: Diyarbakır olayları işkencenin istendiği zaman yapılabileceğinin göstergesi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen de, daha önce bianet'le görüşmesinde, hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" sloganının sözde kaldığını, "istendiği zaman, istendiği yerde, istendiği şekilde işkence yapılabildiğini" söylemiş ve Diyarbakır olaylarını örnek vermişti:
"Geçen yıl mart sonunda, Diyarbakır'daki olaylarda güvenlik güçleri birinci gün müdahale etmedi. Şiddet göstericiler tarafından gösterildi. Hatta Diyarbakır Valisi "cana gelmesin, cama gelsin" bile dedi. Ama ertesi gün Ankara'dan gönderilen eğitimli özel timler, sistematik şiddet uyguladı. 14 kişi öldü. 500'ün üstünde insan gözaltında sistematik işkenceye maruz kaldı."
Polisin askerin göstericilere ateş etme hakkı yok
Birleşmiş Milletler'in (BM) Kolluk Kuvvetlerinin Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanımına Dair Temel İlkeleri (Ateşli Silah İlkeleri), kolluk kuvvetlerinin ateşli silah kullanabileceği durumları net bir şekilde tanımlıyor.
BM Ateşli Silah İlkeleri'nin 9. maddesi, "polis memurlarının, kendilerini savunma amacı ya da ölüm veya ciddi yaralanma tehlikesine karşı diğerlerini savunma amacı dışında kişilere karşı ateşli silah kullanmaması gerektiğini", "ateşli silahların kasıtlı olarak öldürücü nitelikte kullanımının ancak, hayatı korumak için kaçınılmaz olduğu durumlarda uygulanabileceğini" öngörüyor.
İlkelerin 13 ve 14. maddeleriyse şöyle:
"Yasadışı olan ancak şiddete başvurmayan toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri kuvvet kullanmaktan kaçınacak, bunun mümkün olmadığı durumlarda da gerekli asgari derecede kuvvete başvuracaktır."
"Şiddete başvuran toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri, yalnızca daha az tehlikeli araçları kullanmanın mümkün olmadığı durumlarda ve yalnızca gerekli asgari derecede ateşli silahlardan yararlanabilir. Kolluk kuvvetleri, 9. İlke'de belirtilen şartlar haricinde, bu gibi durumlarda ateşli silah kullanmayacaktır." (TK)