İskenderun Ses gazetesi çalışan Akın Bodur, kariyerinin 15. ödülünü, 12 Eylül 1980 Askeri darbesinde Adana'da dört gencin idam edilmesine tanıklık etmiş bir "görevli" ile yaptığı görüşmelerle değer görüldü.
Bu kişi, Adana 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin 'idam kararı' verdiği beş gençten dördü olan 22 yaşındaki Adanalı Serdar Soyergin, 22 yaşındaki Samsunlu Mustafa Özenç, 25 yaşındaki Gaziantepli Ahmet Kerse ile 27 yaşındaki İskenderunlu Ali Aktaş'ın infazlarına gözlemcilik etmiş...
Gözlemci, 28 yıl sonra gazeteye anılarını "şartlı" anlatmasının nedeni, "idam kararlarının infazında görev aldığını ne ailesinin ne de o dönemde mahkemede birlikte çalıştığı çoğu arkadaşının bilmiyor" olması. İnfazda görev aldığını bir tek, mahkeme üyesi bir albay ile mahkemenin başkanı ve bazı üyeler biliyorlarmış...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) Konrad Adenauer Stiftung Derneği desteğiyle düzenlediği 2008 Yerel Gazetecilik Yarışması'nda "haber" dalında birincilikle ödüllendirilen gazeteci Akın Bodur, aynı haberiyle bu akşam da Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü'nü alacak.
Gazeteci Bodur ile bir hafta boyunca yayımlanarak 12 Eylül 2008'de son bulan "Dört İnfazın Bir Tanığı" röportajını ve yerel haberciliği konuştuk:
Bu haber niçin senin için neden önemliydi?
Peşine düşmemin nedeni, bu kişiyle sohbet ettiğimizde, infazlara ilişkin gördüklerini Türkiye'deki bazı bilinmeyenlerin açığa çıkmasına katkı sağlayacağına inanmamdandır. Ki, öyle de oldu.
Bildiğim kadarıyla, Türkiye'de idamların gözlemcisi bir kişi ilk kez konuştu. Hücreden alınarak idam sehpasından indirilene kadar geçen süreci anlatan tutanaklar dizi yazısıyla ilk kez yayınlanmış oldu.
Dizi yazısıyla başlayan süreçte, iki aileye de mektuplar ulaştı. İskenderunlu Ali Aktaş'ın son mektubu 25 yıl 7 ay sonra annesine ulaştı. Samsunlu Mustafa Özenç'in ailesine yazdığı son ifadelerini de 27 yıl sonra ailesine ben verdim.
Neler anlatıyordu "gözlemci" size?
"Kelepçeli elleriyle mektup yazmaları gözümün önünden gitmiyor" diyordu...İnfaz haberleri radyoda verdiğinde, gazetelerde duyurulduğunda hemen oradan uzaklaştığını söyledi. "Birinin ölümünü görmeyi kim ister ki?" diyordu.
Hala o günlerin psikolojik etkisini yaşadığını, yıllarca ilaç tedavisi gördüğünü söylüyordu. "Psikolojik olarak kendi kendimi tedavi etmeye, beynimi başka şeylerle meşgul etmeye çalıştım, halen de bunu yapıyorum. Ama, çok bunalınca ilaç almaya da devam ediyorum..." diyordu.
Hepsinin o dönem mektup yazdığını ancak sadece birinin mektubunun ailesine verildiğini, birinin yazdığı mektup, ailesi adına kardeşi tarafından istenince, "ideolojik mesaj" içermesi gerekçe gösterilerek verilmediğini açıkladı.
Geçmişle ilgili habercilik zor mu?
Yakın tarihle ilgili olayların peşine aslında yerel medya daha rahat düşebilir. Ama olamıyor. Bunun bir nedeni, Anadolu'da haberciliğin genel anlamda çıkar amacıyla kullanılıyor olması.
Diğer nedeniyse, bu görüş ağır basınca gazetecilerin topluma güven vermede sıkıntı yaşamalarıdır. Güveni verebilen de bütün bu sorunları aşabiliyor ve haber-belgelere ulaşabiliyor. (EÖ)