11 Eylül, ekonomi-politikte neyin miladı oldu?
İlk akla gelen, 11 Eylül'ün kapitalizmin diplomasi yoluyla erişemediği bölgelere savaş yoluyla erişiminin ilk adımını oluşturması.
Daha Mart 2004'te, ABD'nin deyişiyle "Irak'ta savaş" devam ederken, işgal hükümeti, yani ABD, Irak'ın Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) üyeliği için başvuruda bulundu. Bu süreç devam ediyor. Şu an DTÖ müzakereleri askıya alınmış olmasaydı, Irak'ın bu yıl bitmeden DTÖ üyesi olacağı söyleniyordu.
Bu durum, dünya kapitalist sistemi için de bir sıçrama tahtası işlevi görüyor. Ortadoğu'daki ülkelerin önemli bir bölümü, serbest piyasa kapitalizmine geçiş yapmadı. Oysa kapitalizmin genişleme alanlarının dünya çapında açık olması gerekiyor.
Bu alanların açılması için önce diplomasi yolu, "ikna" yöntemleri, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) kredileri gibi bağımlılık araçları deneniyor. Örneğin Türkiye için bu uygulanıyor.
Bunların işlemediği yerlerde de militarist güç devreye giriyor. ve savaşlarla bu bölgeler birer açık pazar haline getirilmek isteniyor.
Elbette 11 Eylül'ün sonucu tek başına bu değil. Ama olanları yalnızca bir petrol, enerji argümanıyla açıklamanın da yeterli olmadığını düşünüyorum.
Peki bu süreç neleri değiştirdi?
Bu ülkelerde "kapalı sistemler" olduğu için hızlı bir "işçileşme süreci" gündeme gelecek. Tarım varsa, hızlı tasfiyesi gündeme gelecek. Kamu sektöründeki her türlü ilişkinin de hızla kapitalize edilmesi, yani bütün üretim alanlarının kamu denetiminden çıkarılması da gündemde.
Ortadoğu özelindeyse, petrolün devlet tarafından yönetilmesi terk ediliyor, şirketler tarafından yönetilmesi başlıyor. İşçiler, bugüne kadar, devletlerin çalışanları konumundaydı. Yeni süreçte antagonistik kapitalist ilişkiler çarkına dahil ediliyorlar.
Bunun da ötesinde, savaşla bölgeler açık alan, erişilebilir ekonomiler haline getirildiği için, diğer ülkelerin kapitalistleri de hızlı bir şekilde bu bölgeler e dalıyor. İşçileşme süreci bu nedenle de hızlanıyor.
Türkiye'de Lübnan'a asker gönderilmesinin Türkiye'deki yatırımcıların bölgeye daha rahat yatırım yapabilmesi için, çıkarları için gerekli olduğu konuşuldu: Bu aslında durumu gayet iyi özetliyor.
Bu sürece karşı bir umut var mı?
Savaşa, militarizme karşı duruş önemli. Ama tek başına, mesnetsiz olarak işe yaradığını düşünmüyorum. Bu karşı duruşun mutlaka teorik temele oturması gerek. Hümanistlik kötü bir şey değil; ama tek başına da yeterli değil.
"Hangi koşullarda savaşsız bir dünyada yaşanabilir?"' Bu sorunun yanıtını bilmemiz gerek. Sendikaların savaş karşıtı protesto eylemi düzenlemesi önemli; ama üretimden gelen güçlerini kullanarak üretimi durdurabilmeliler, hayatı durdurabilmeliler.
Bir örnek vereyim. Bu yıl, neoliberal bir ikili serbest ticaret anlaşmasına karşı Güney Kore'de 1 milyon işçi yürüdü. Ertesi gün bütün sektörlerde tam bir günlük genel grev uygulandı. Ve anlaşma askıya alındı.
Hükümet başkanı müzakerelere girdi, anlaşmaya evet dedi, ama grev sonrasında anlaşma parlamento onayından geçmedi. Tepki bunu engelledi.
Karşı duruş, işçi sınıfı hareketiyle olmalı. Sadece şikayet ederek değil, hayatı durdurarak. (TK)