Kanadalı yazarı Carrie Snyder’in ilk romanı, Koşucu Kız değil, Kız Koşucu. Yani koşucunun cinsiyeti belli. Kızın ne yaptığı da.

Onun için renklerin birincisidir aşk; beyazdır ve henüz kirlenmemiş olandır. Nitekim aşkı “onmaz bir yara, hep açık kalan, hep kanayan; belleğin her köşesinde gezinip duran, insanın ilk kez bir başkasında kendine rastladığı bir düş-an” diye tanımlıyor.

"Kültürümüzün topunda palavracılık, 'kahraman şehit' edebiyatı hükmediyor. 'Bir de ölmeden, öldürmeden adil insan olmayı denesek' demek için, fanatizmin rezilliğini sergilemek için de Heine ilâçtır."

“Kurulacak sofraya ekmek almak için gönderilen Ahmet, ekmeğe değil, arkadaşına defterini ulaştırmak için koşar…”

Hükümetin acil kamulaştırma kararı ile sonrasında Sur bir anlamda sahiplik yönüyle “devletin” olacak. İşte asıl problem burada! Hangi değer üzerinden, ne tür bir dayatmacı yaşam modeli üzerinden bir “yeni yaşam”…

On yıl önce yurt müdürüne yurtta yaşananları anlatıp şikâyet ettiğimde, o “yurt şakası” biçiminde geçiştirmişti. Bugün, başka tür müdürler kampüste yaşananlara şaka demeye gerek duymuyor; onlar, vatansever gençler diyor.

Yanlış adreslerin doğru imgeleri; kadınlar… Yaşamanın zor olduğu çağımızda bir de kadın olarak yaşamak nedir bilir misiniz?

“Yola devam” dediler. “Yolumuz uzun” dediler. “Yolumuz kutsal” dediler ve onlar oturdu, köklerinde, saraylarında, biz yollara düştük, yıllardır, yürüyoruz.

Eski fotomodel Florian Burkhardt'ın muhafazakâr annesiyle hesaplaşmasından, 19 yaşından beri ABD hapishanelerinde tutulan 55 yaşındaki Mark DeFriest'in mücadelesine 18.Selanik Belgesel Festivali'nden belgeseller...

Barış meselesi sadece silahların susması, çatışmaların son bulması ile ilgili değil. Bu temel öncelik olabilir ve öyle de; ama barışın neden gerekli olduğu sorusunu daha farklı konular üzerinden anlatmak da bir gereklilik.

Kültür Bakanlığı’nın Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı, kamuya ait bir mekan olan ve belediye tarafından zaten kamulaştırılmış olan müze şimdi yeni bir akıl tutulmasıyla yeniden kamulaştırma kapsamında.

Ziyaretçilerimiz aracılığıyla cezaevindeki gündelik hayatımıza dair o kadar çok soru geliyor ki, en iyisi toplu cevap mahiyetinde bir yazı kaleme alayım dedim. Hem belki eğlenceli de olur. Elimden geldiğince detaylı anlatmaya çalışacağım.

AB’ye egemen olan akıl Türkiye ve Ortadoğu’da olanı biteni algılamaktan bir hayli uzak ve dahil oldukları post-modern savaşın zamansız ve mekansızlığı ister istemez onları da kuşattı/kuşatıyor.

Hayatı ve dünyayı dönüştürmede, yeniden şekillendirmede ve yontmada tek aracı dilidir Sezai Sarıoğlu'nun. Hem özgün bir dildir, hem de köklü bir geleneğe dayanır bu dil.

Evlerinden olan insanların oraya dair tüm yaşanmışlıkları bir daha geri dönüşü olmayan bir şekilde kökünden sökülecek. Çünkü Sur ilçesinde bulunan tüm taşınmazların acele kamulaştırılmasına karar verildi.

İş Cinayetleri Almanağı toplumsal hafızamız açısından hikyelerimizi biriktirmek, unutmamak ve unutturmamak, baskı yaratabilmek için önemli bir belge niteliği taşıyor.

Yepyeni Türkiye’ye hoşgeldik! Sonunda 90'lara falan değil 1984'e döndük, korkarım; Orwell'ın “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”üne.

2016 Newroz’u ile ilgili çok farklı ruh halleri içindeydim. Newroz gününe kadar hatta Newroz günü dâhil…

Bugün yıkılmış evleri, dağılmış aileleri, ölen/öldürülen insanları düşününce belki de uzaklaşmak için, unutmak için gözlerimi kapattığımda çocukluğum geldi aklıma.

18. Selanik Belgesel Festivali çok sayıda belgeselle İstanbul'dan Kıbrıs'a uzanan ama elbette Ege ve Yunanistan merkezli bir içerikle kendini bir kez daha hissettirdi.