Boş derslerin biri. Lise 2’deyiz. Ne sınav derdi var ne çömezlik acemiliği. Ne gürültülü olurdu o sınıf. Başını kaldırıp izlemeye başlasan şimdinin 3 saatlik dizileri kadar zaman kaybı gibi değil, 40 dakikalık şamata.
Yine de bazen fazla gelirdi bana. Çantamda yeri hazır bir romanı çıkarırdım masaya. E tabii bir sınıf dolusu ergen gürültüsü bu, soyutlanmak lazım.
Kollarımla başımı siper eder önümdeki sayfalara tastamam gömülürdüm. Bazen kelimeleri kendime duyurmak için yüksek sesle okurdum. Öyle zamanlar daha bir başka olurdu hikâye, sanki olan biten her şey gözlerimin önünde…
Neşeli çocuklar
Yenileyin, bir kitap daha okudum bu şekilde. Hikâyelerin sesle birleşerek güçlendiği, Günışığı Kitaplığı’nın yeni çıkanlarından Ba’nın Olağanüstü Kitabevi’ni; ortamın gürültüsünden değil ama maceranın tam ortasına dalmak istediğimden yine yüksek sesle okudum.
Hatta şimdi bu incelemeyi de adeta Ba’nın Olağanüstü Kitabevi’nde, bir bardak sıcak süt ve portakallı kurabiye eşliğinde yazıyorum. Arada başımı kaldırıp eski bir köşkten kitapçıya dönüştürülmüş bu şahane dükkânın raflarına, duvarlarda asılı resimlere ve üst kattan kaydırakla aşağı inen neşeli çocuklara bakıyorum.
Ece ile Ba’nın yolları kesiştiğinde herhalde sakin, huzurlu bir hikâye okuyacağım diyor insan. Sonra işler karışıyor, dümen birden ters yöne dönüyor.
Ba’nın ortadan kayboluşu, gizemli bir kardeş ve onun sessiz oğlu, Ece’nin karşısına çıkan ipuçları ve birtakım gazete kupürleri…
Sonra bir de şu hikâyelerle hipnotize olan insanlar var… Gizem ve aksiyonun bölüm bölüm arttığı, sevgisinden ve eğlencesinden hiçbir şey kaybetmeden su gibi akan bu maceraya bir kez başladınız mı, bitirene kadar duramazsınız.
Hep bir sonraki adımın merakıyla, her karakteri kendi tonlamasıyla, çok büyük keyifle okudum. Melis Sena Yılmaz’ın aksiyon kurgusu becerilerine ve hayal gücüne hayran kaldım.
Yüksek sesle kitap okumayı lise yıllarımdan beri severim. Ursula K. Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabında, bir kitabı sesli okumanın dışarıdan pek alışılmadık görünse dahi aslında insana bambaşka bir hikâye tecrübesi yaşattığını anlatır. Hikâye onu okuyanın sesiyle birleştiğinde bambaşka bir büyüye sahip olur, sayfalar boyu onunla beraber sürüklenirsiniz.
En son onun bu açıklaması ile yüksek sesle kitap okuma huyumun legalleştiğini düşünmüştüm. Şimdi, Ba’nın Olağanüstü Kitabevi ile, bu “alışılmadık huy” konusunda yalnız olmadığımı gördüm. Ne mutlu.
Önümüze derin kuyular açılsa, başımıza taşlar yağsa, elimiz kolumuz bağlansa da ses çıkarmanın gücünü küçümsememek lazım aslında. İlla birine karşı, birinin arkasından değil; dağa, taşa, meditasyonda nefes verir gibi öylece havaya göndersek kelimeleri, hikâyeleri, o zaman bu buhrandan kurtarabilir miyiz kendimizi? Bu kitabı okuduğumdan beri bunu düşünüyorum. Bir yanıt bulursam, yüksek sesle okurken duyarsınız belki beni.
Bu hikâye, bambaşka köklerden gelip aynı bahçenin çiçeği olabilenlere, kelimelerin gücüne, sesin gücüne inananlara ve elbette o şahane, kırgın, üzgün, güçlü, deli dolu hikayelerimize. İyi bir hikâyenin içine dalmak gibisi yok! İyi okumalar herkese.
Yaşasın çocuk kitapları.
(ÇYK/EMK)