Konuşmamız gereken konular var

Okulun önünden geçen bisiklet yolunun kenarında, kaldırımda diz çökmüş 20 dakikadır ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Karşımdaki 5 yaş çocuğu bir türlü sakinleşmiyordu.
-Şapkanı kaybetmedin. Nerede olduğunu bilmiyorsun. Doğru mu?
-Şey… Onu kaybetmedim, onu… Çocuklar aldılar.
Midemde bir kasılma. Yüz ifademe dikkat ederek birkaç soru daha sordum. Çocuk anlam veremediğim bir gerginlikle kesik kesik konuşuyordu. Unutmak istediği şeyleri ona tekrar hatırlattığımı düşündüm. Böyle bir durumda ona ne iyi gelirdi?
Peki, şimdi ben yanındayken, çocuklar buraya gelse, onlara ne söylemek isterdin?
Yüzündeki hareketlenmeden doğru noktaya temas ettiğimi anladım. Gözyaşları içinde göğsünde biriken sıkıntıyı dışarı salıverdi.
-Bunu yapamazsınız. Benim şapkamı alamazsınız!
Victoria Williamson’ın Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan romanı Rüzgâr Kapanı, üç yüz sayfaya onlarca konu, binlerce duygu sığdırmış; kırılgan olduğu kadar sağlam, hassas olduğu kadar güçlü bir hikâye…
Ben de kitabın aklıma düşürdüğü bir anı ile başlamak istedim söze. Zorbalık benim hassas karnım. Ama okudukça zorbalığın bu hikâyedeki ana dallardan sadece biri olduğunu gördüm. Konuşacak ne çok şey var, diye düşündüm. Özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar, kayıpların ardından tutulamamış yaslar, biriken öfke; konuşamayan aileler, duyulmayan çocuklar…
Kendisi de bir özel eğitim öğretmeni olan Victoria Williamson, bu romanında bize yepyeni bir odanın kapısını aralıyor. Dört duvarındaki pencereler, önünde uzun uzun düşünülesi manzaralara açılıyor. Bir pencereden öbürüne, farklı bakış açıları arasında yolculuk ediyoruz. Doğru ve yanlış şöyle dursun, bu hikâyede gerçek hislerle yüzleşiyoruz.
Her şey geçmişte ‘nispeten merhametli’ bir zorba olan Max’in geçirdiği kaza sonrası özel eğitim gereksinimi olan çocuklar sınıfına transfer olması ile başlıyor. Sonrası yokuş aşağı… Her büyüme hikâyesi gibi biraz sancılı. Okulda bitmek bilmez bir zorbalık rüzgârı, zedelenen aile bağları, gittikçe sıkışan duygular. Yetmezmiş gibi bir de şu rüzgâr türbinlerinden gelen garip sinyaller var.
Özellikle aksiyonun tavan yaptığı sahnelerde insanın kalp ritmi de eşlik ediyor cümlelere. Yine de tek solukta okuduğumu söyleyemem, çünkü hassas konuların ağırlığı var bu hikâyede. Okudukça fark ettim, fark ettikçe bir madde daha ekledim toplumca konuşmamız gereken konular listesine.
Dünyadaki insan sayısı kadar davranış, öğrenme, anlama yöntemi var. Özel eğitim gereksinimi olmasından bağımsız, çocuk, toplumun eklem kemikleri gibidir. İşledikçe güçlenir ve fakat görerek, tanıyarak, dikkatle işlemek gerekir.
Rüzgâr Kapanı, sadece böylesi hassas bir konuda yeni pencereler açtığı için değil; bunu incelikle işleyerek yaptığı için çok kıymetli bir çocuk romanı. Böyle bir kitabın Türkçe’ye çevrilmiş olması ise ayrı bir takdir sebebi. Teşekkürler Günışığı Kitaplığı.
Bu hikâye, zayıf yanları fark edip güçlü yanları parlatabilenlere. Hepimiz elimizdekilerle var olma mücadelesindeyiz, sahip olduğumuz gücü keşfedip onu hakkıyla parlatabilmek dileğiyle. Yaşasın çocuk kitapları.
(ÇYK/EMK)
BİA ÇOCUK KİTAPLIĞI
Yüksek sesle kitap okumanın faydaları neler?

Bülbüllerin Şarkı Söylediği Yer: Toplanın, evden kaçıyoruz

BİA ÇOCUK KİTAPLIĞI
Son Bahçe: Umut ekelim mi birlikte?

BİA ÇOCUK KİTAPLIĞI
Hikâyenin Kalbi: Çocuklarla yetişkinler arasında bir güven meselesi…

Çıtır Çıtır Felsefe’de yeni konuya geçiyoruz: Güven ve İhanet
