Halkın haber alma özgürlüğünden demokrasiye, yolsuzlukla mücadeleden temiz habere kadar doğru bir sürü vaat var. Babasının mirasına saygıdan söz edenlerle Ankara yerine toplumun sesi olacağını söyleyenler de cabası.Gerçi okur, bu iddialı ve hoş vaatleri veren gazeteler piyasaya çıkınca,reklamın yalandan ibaret olduğunu, ilk günkü başyazıların içeriğinin aynı günkü nüshadaki bir sürü haber ve yorumla çeliştiğini görüyor ama olsun.
Yalandan kim ölmüş?
'Yeni' gazete çıkaran hiç bir işveren, medya organını ideolojik, siyasi ve ekonomik bir iktidar aracı olarak tanıtmıyor tabi. 'Şirketimizin çıkarlarını, başta hükümet ve devlet olmak üzere, iktidar nezdinde güçlendirmek için yayına başlıyoruz' demiyor. 'Daha fazla devlet ihalesi almak için gazete yayınlıyoruz' diye de ifşa etmiyor. 'Reklam pastasında bizim de payımız olmalı, biz de kâr etmeliyiz' diye açıklamıyor.Son 3 gazete de, maliyetinin altında bir fiyatla satışa çıktı. Habertürk'ün mali kaynakları pek şeffaf değil. Ilıcakların Tercüman'ı, Doğan grubundan destek alıyor. Karamehmetlerin Tercüman'ı ise grubun diğer gazetelerinin havuzundan çıkarılıyor.Reklamlarda bu gazetelerin düşük fiyatı ön planda. Üstelik de popülist bir söylemle: Herkes okusun diye 100 bin lira (Ya da 150 bin). Bu gazetelerin yönetimi hala anlamamış. Türkiye'de insanlar, gazeteler pahalı olduğu için medyadan uzak durmuyor ki...Üstelik gazete ucuz bile olsa, yurttaşın beklentilerine yanıt vermediği sürece satmıyor.
Eskilerin yenisi ve toplumsal zemin
Üç 'yeni' gazeteyi teker teker ve ayrıntılı bir şekilde irdeleyecek zamanım yok. Değmez de. Ama bu üç gazetenin en az 2 önemli ortak yanı var:
* Gazeteleri, Türkiye'nin bir başka deyişle İkitelli'nin çifte kaşarlı kadroları yayınlıyor. Kimisi 30, kimisi 20 yıldır bu piyasada. Bir sürü gazete, televizyon, dergi ya da radyoda boy göstermiş. Öyle pek uzun boylu kişiler değil bunlar. Geçmişlerinde de herhangi bir yenilik, herhangi bir olumlu yön bulunmuyor. Türkiye'deki Apoletli Medya'da kah onbaşılık kah generallik yapmış kalemler. Onurlu bir çıkış, başarılı bir girişim, köklü bir eleştiri bu insanların ne künyesinde ne de sözlüklerinde mevcut. Yanlış anlaşılmasın bu gazetelerde çalışan, görev yapan, yönetici olan insanlara yönelik özel ya da şahsi bir itirazım yok. Kadrolara yönelik saptama ve eleştiri kişisel değil tamamen ve sadece fikri. Hiç bir yeniliği olmayan insanlar yeni bir gazete çıkaramaz. Eski kadrodan, köhne fikirden yeni gazete çıkmaz....
* Gazete ya da herhangi bir medya organı son derece siyasi, ideolojik ve özel olarak da toplumsal bir olgu. Her gazetenin toplumsal bir sebeb-i hikmeti olmalı. Gazete, insan için, yurttaş için, toplumsal grup için çıkarılır. Her gazetenin toplumsal bir yatağı olmalı. Her gazete toplumdaki siyasi, ideolojik, toplumsal bir ihtiyaca, bir beklentiye yanıt vermek için yayınlanır. Gazetenin toplumsal bir karşılığı olmalı. Bugün Türkiye'de yurttaşların, okurların büyük çoğunluğunun mevcut medyadan gayrı-memnun olduğu doğrudur. Ancak bu çoğunluk henüz açık ve somut olarak 'yeni' bir gazete ihtiyacını ifade etmedi, formüle etmedi.
*'Babanın mirasına saygı', 'İsim hakkı bizde' ya da 'İnternet sitemiz var, televizyonumuz var bir de gazetemiz olsun' gibi gerekçelerle gazete çıkarılmaz. Ya da birileri, yeni hükümete yakınlığı fırsat bilip gazete çıkarırsa sonu hüsran olur. Bir başkası da, rakip grup, bir gazeteyi destekliyor diye aynı isimle bir başka gazete çıkarırsa o da uzun ömürlü olmaz.
3. örnekte de, İnternet ve televizyon yayınları yeteri kadar inandırıcı değil varsayımından yola çıkıp yazılı basında da boy göstermek ihtiyacıyla gazete çıkarırsa, I am terribly sorry...
Kimden yanasın?
3 yeni gazetenin temel yanılgısı şurada: Osmanlıdan bu yana eli kalem tutanların kerterizi toplum değil devlet, yönetilenler, yurttaşlar değil yönetim olmuştur. Bu devlet gazeteciliği, resmi gazetecilik geleneği yüzünden, bir takım gazetecilerin aklı fikri, en büyük iktidarı arkalarına alıp bizzat kendileri iktidar olmak. Yaslandığın güç, devlet olunca da iktidarını topluma yani halka, yurttaşa, okura karşı kurmaya çalışacaksın haliyle.
Oysa gazeteciliğin temel ilkesi, temel işlevi karşı-iktidar olmak. (Bill Kovach'ın yakında Türkçesi yayınlanacak olan 'Gazeteciliğin Esasları' kitabında çok güzel anlatılıyor bu ilke). Gazeteci, öncelikle gerçeğe karşı sorumlu olmalı. Bu gerçek, zirvede,siyasi-ideolojik-askeri-iktisadi zirvede üretilen medyatik gerçek değil,toplumda, günlük hayatta, yurttaşın yaşantısında somut ifadesini bulan hakiki gerçek. Gazetenin sorumluluk hiyerarşisinde ikinci olarak hitap ettiği kitleye sorumluluk var. İktidara, iktidarın tabularına, resmi çizgiye değil...
Türkiye'de (ve dünyada) medya son 20-30 yıl içinde büyük bir çürüme ve yozlaşma sürecine girdiği için, medyanın tanımı, işlevi, amacı, ilkeleri de büyük ölçüde erozyona uğradı. Gazetecilik/habercilikle propaganda, reklam ve halkla ilişkiler birbirine karıştı. Gazetecilik, karşı-iktidar niteliğini yitirdi, iktidarın sözcüsü, ideoloji yayıcısı haline geldi. Bu süreci tersine çevirmek, geçmişe dönmek pek kolay görünmüyor. Özellikle de çürüme ve yozlaşmanın sadece medya değil toplumsal katmanlar düzeyinde de etkili olduğunu hesaba katarsak, yeni bir medya ancak güçlü ve gerçekten yeni bir toplumun ürünü olabilecek.
Sorular kolay yanıtları zor
Bugün şimdilik şu sorulara ayrıntılı, derin ve en önemlisi toplumun rıza ve onayı ile yanıtlar bulmadıkça yeni gazete çıkarmak mümkün değil:
* 1970'lerden bu yana medya neden ve nasıl değişti?
* Yeni gazete ne demektir?
* Yeni gazetenin devlet ve toplumla ilişkileri nasıl olmalıdır?
* Yeni gazetede haber ne demektir? Nasıl yapılmalıdır?
*Yeni gazetede yorum ne demektir? Nasıl yazılmalıdır?
* Yeni gazetenin mülkiyet yapısı nasıl olmalıdır?
*Yeni gazetenin muhabirleri nasıl olmalıdır ve gazete yönetimi ile
ilişkilerinasıl olmalıdır?
Çürüme ve yozlaşma döneminin köken ve nedenlerini deşmeden ve anlamadan vebu olumsuzluklardan arınmadan girişilecek her hamle eskinin devamı olacak.Nitekim de oluyor.
Bu aşamada, gazetecilik meslek örgütlerine, medya akademisyenlerine,iletişim fakülteleri öğrencilerine, meslek erbabına, yurttaşlara büyük görevler düşüyor. Bizde pek sorgulama, düşünme, tartışma, irdeleme geleneği yoktur ama bunlar da yapılmadan yeni bir anlayış ve uygulama yaratmak da mümkün değil.(RD/EK)